İçerde: Yılmaz Brothers geliyor, hem de gümbür gümbür!

İçerde: Yılmaz Brothers geliyor, hem de gümbür gümbür!
Bölüme tek yorumumun ‘Vay vay vay vayyy!’ olması yeter de artar aslında ama söylemeden geçersem içerde patlayacak çok söz kalır bu sefer.
 
Şu an bu bölümün yazısını yazarken hem kendime sinirleniyorum hem diziye sinirleniyorum sonra da bu duruma gülüyorum. Bir bölüm içinde ne kadar duygu karmaşası yaşatılabilecekse o kadar yaşattıklarını düşünüyorum genel olarak. Bu haftaki yazımda nelerden bahsedeceğimi, düşüncelerimi, tahminlerimi bölüm boyunca olumlularıyla, olumsuzlarıyla ayırarak planımı yapmıştım. Taa ki son reklama kadar! Çatı sahnesine geldiğimizde açıkçası ölmüş bir coşkun, saf bir Mert haliyle yine kazanmış bir Celal gördükten sonra ortalığı yıkan meşhur çatı sahnesinin ciddi anlamda rüya, hayal benzeri bir şey çıkacağını düşündüm. Tüm sinirimle reklam boyunca en saymalı en sitemli cümlelerimi toplayarak bu bölümün yazısına başlamıştım ki, Coşkun abimiz gözüktü ufukta! İşte o an beynim kısa bir error verdikten sonra bütün bölümü özetleyen vay vay vay vay’ larımla sakince elime bilgisayarı tekrardan alıp o, sinirle yazdıklarımı sildim. Kısacası bu yazının başlangıcı aslında hiç böyle olmayacaktı, tam anlamıyla kaleden döndü!
 
Tabii ki olan yine bana ve benim gibi erken sinirlenen izleyicilere oldu. O gözümü karartan sinirle muhteşem duygusal kardeş kavuşmasının keyfini çıkaramadım. Gerçi dün gece çatı sahnesini 3. fragman olarak paylaşmalarının sebebini de daha iyi anlamış oldum. Sinirle televizyonu kapatıp gitmeyelim diye yaptılarsa demek ki…
 
Şimdi çok daha gerilere, hafta içine doğru gidersek son 3-4 gündür resmi hesaplardan paylaşılan Sarp ve Mert’in bulunduğu, kardeşlik mesajı veren paylaşa paylaşa bitiremedikleri gümbür gümbür gelen ‘Yılmaz Brothers’lar kavuşacak’ spoilerlarını hiç anlamamıştık gerçekten. (!) Daha sonra asıl bombayı pazar gecesi Aras ve Çağatay kendi hesaplarından paylaşarak yaptılar. 3. fragman olarak verdikleri kardeş kavuşmasını ilk izlediğimde keşke böyle bir sahneyi fragman olarak paylaşmasalardı, amaçları neydi diye düşünmüştüm. -Tabii bunu düşünürken çoktan 45 kez izlemiştim bile sahneyi- Sebebi yukarıda dediğim gibi diziyi sinirden yarıda kapatıp kaçmamamızı sağlamaktı muhtemelen.
 
Yusuf müdürümüze veda ettiğimiz yerden başladığımız bölümde organize, Gökhan ve Sarp atışmaları çok baydı. Gökhan şahsiyetine en başından beri güvenemeyişim, muhteşem organizenin duygusuzluğu ve Sarp’ın kendini ifade edememesinden kaynaklı donukluğu beni sahneyi izlerken sıkıntıdan boğdu. Oysa çok daha hüzünlü olabilecek bir sahneydi bence.

Diğer yandan da Celal’in Mert’e verdiği o muhteşem öğüdüyle başlamış olduk yeni bölüme: ‘Aile her şeyden önemlidir, geri kalan her şey yalan.’  Seriously Celal?
 
Gelelim Yusuf müdürümüzün kemiklerini sızlatan, yerinde ters döndüren, herkesin sinirini alt üst etmekle kalmayıp ‘Dalga mı geçiyorsunuz siz bizimle?’ diye ciddi ciddi sordurtan, tek tuşla hoop diye gizli soruşturmacı kimliğini silen çok muhterem şahıs Gökhan’a. Mafya tetikçisinin sözüyle iş yapmaya kalkışan bir polis düşünün. Düşünmeyi bir tık daha üst pencereye taşıyarak, bir hareketle gizli soruşturmacının kimliğini sildiren, Yusuf Müdür’ün cinayet soruşturması adına otopsisi, olay yeri incelemesi vs. hiçbir şey duyamadığımız bir senaryo düşünün. Aklınızı çıldırırsınız! İçerde dizisi için söylenebilecek en net şey polisiye kapsamında tamamen sınıfta kalmış olmasıdır. Tamam biliyoruz iki buçuk saat yazmak da çekmek de zor, anladık ama bu apayrı bir olay. Bir kişi de çıkıp ‘Böyle bir şey olması doğru olur mu acaba ya?’ demiyor mu gerçekten? Hayretler içerisindeyiz müdürüm… Neyse ki arada bir yerde Sarp’ın polis olduğunu bilen Feridun Müdür’ün adını duyduk. -Tek tesellimiz-
 
Bu bölüm bize duygu karmaşası yaşattı derken, sıkıcılığını da kastediyordum tabii ki. Buraya kadar her şey durağandı. Taa ki Alyanak reis sahnede görülene kadar. On numara operasyonuyla kurtardı deli oğlanı valla helal. Nasıl olsa artık parası çok… Kudret’in sessizliği haftaya bozulacak gibi, Alyanak ile ikisini bir Berke-Alyanak olmasa da çok seviyorum açıkçası. Onun cephesinde planlar nasıl bakalım haftaya anlarız.
 
Celal’e ‘Arkana bakmadan yürüyemeyeceksin oğlum!’ diyen Sarp yapmışlar, çok da güzel olmuş. Gözü dönmüş Sarp! En sevdiğim. Telefonda Celal’e diklenmesi ve Coşkun dalgası karşısında, Celal’in suratı, korkusu tarif edilemez bir mutluluk veriyor artık. Bu kısımlarda bölümün güldüren, eğlendiren kısımlarıydı.
 
Sahne sırası nihayet Coşkun’a geldiğinde, oturmuş saf gibi Mert’i arayıp ‘Sen Umut’sun’ demesini beklerken, Coşkun Mert’e, Mert Coşkun’a sıkınca ‘İçerdeyiz abi’den’ N’oluyoruz abi’ye döndük haliyle. Üstüne Mert’ciğim Celal’le canım babam canım evladım modunda ayrılınca ben de bir kafa gitti sinirden. Mert’in üstündeki montun çatı katında değişmesiyle, Coşkun’un tipinin değişikliği falan sahnenin rüya veya hayal tarzı bir şey çıkması ihtimallerini düşünmekten duyguya giremedim ben haliyle. Son sahnede Coşkun’u görmüş olsak bile ben hala şüpheler içinde kıvranıyorum. Bu Coşkun ne zaman çelik yelek giydi? Sarp ve Mert kardeş olduklarını ne zaman öğrendi? Resmen senaristler bize çok sinir bir şekilde Sarp ve Mert’in kardeş olduklarını öğrendiklerini anı göstermemek için özel çaba sarf ediyor.
 
 -İçerde misin UMUT?
 -İçerdeyim, ABİ!
 
Evet bu muhteşem sahneyi yaşadık ama Yılmaz brothers, bu oyunu ne ara kurdular diye filmi başa sarıp sarıp oynattığımda kafamda hep bir yerler eksik kalıyor. İlk kez göreceğimizden emin olduğum bir flashback’in nereden başlayacağını kestiremiyorum. Mesela polis merkezinin önünde kafalarıyla selamlaştıklarında kardeş olduklarını biliyorlar mıydı Yılmaz’lar? Celal’in evinde bomba patlatan, mermi koyan Mert miydi yoksa? Hiç kestiremiyorum gerçekten. Bu sefer dikkatsiz yakalandım. Diğer yandan da dediğim gibi bu sahnenin gerçek olmaması ihtimalinden korkuyorum. Umarım beklettiklerine değecektir kardeşlerin birbirlerini öğrendikleri an.
 
Tüm şüphelerimize rağmen yeniden abi-kardeş sahnesinin güzelliğine dönersek, üzerine söylenecek milyon tane duygu barındıran bir sahne izlettirdiler bize. Özellikle dizi filmlerde aşk meşk işlerinde değil de aile mevzubahis olduğunda kendini tutamayanlardan olduğum için, o içindeki UMUT’la bu günlere kadar gelen Sarp’ı etkileyici bulsam da Mert’ten çıkan o ‘Abi’ beni bitirdi. Daha önce de çok söylemiştim Mert’in dramı karşısında güçlü kalamıyorum maalesef. Haftaya kadar bizi muallakta bırakmaları ayrı bir heyecan da yarattı haliyle. Sinirlendirip, kızdırıp tek hareketle gönül alabilen dizi olarak hatırlayacağım İçerde’yi. O da yine Aras Bulut İynemli ve Çağatay Ulusoy farkıyla tabii. İki kardeş bir olduysa, neydi samanlık seyran mıydı?
 
O zaman, şimdi Celal düşünsün!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER