Vatanım Sensin: Acının, aşkın, yaşamın kıyısında..

Vatanım Sensin: Acının, aşkın, yaşamın kıyısında..
... Sen şakağımda vuran duvar saatisin
Sen solumazsan eğer ben boğulurum...*
 
Bir taraf uçurum diğer taraf hayat. Tam sınırında ölümün ve aşkın, umutsuzluğun. Elinde bir silah, defalarca vurulduğun. Bir kere, bir kere de kendi ecelin olursun kendinin. Değil mi ya defalarca vuruldun, kimi zaman metal oldu girdi göğsüne, kimi zaman söz oldu girdi yüreğine, deldi geçti yüreğini. Bazen düşmandan bazen sevdiğinden geldi, darma duman edip çekip gitti. Yine darmadumandı, virane ve bitik, yanıp kül olmuş bir şehir gibiydi. Her zerresine işlenmişti acı, her hücresinden sızıyordu gözyaşı.
 
"Kendimi seninle yeniden tanıyorum..." dedikten sonra içinde ne var ne yoksa inandığı bütün değerlerini bir sevda uğruna yerle bir eden bir vatan hainine dönüşmüştü Teğmen. İyi bir insandı evet Leon, vicdanlıydı ama bir askerdi, bir üniforma taşıyordu ve bir görevi vardı ifa etmesi gereken. O görev ki çocukluk arkadaşını vur emri verdirtmişti, o görev ki kendi elleriyle Hilal'i yakalatmış neredeyse idama göndermişti ve yine aynı görev "Yunan askerlerini öldürdü, abin idam edilecek." dedirtmişti daha kısa bir süre önce. Her ne kadar istemese de, sevmese de hakkıyla yerine getirmişti vazifesini çoğunlukla, ta ki tek gayesi isyancı bir Türk kızını hayatta tutmak olana dek. Oysa ki kabil değildi ona bir his beslemesi, olmamalıydı kendince. Kabul edememişti ilk başta imkansıza aşık olmayı ama işte tam da kabul edemediği bu his gelip her bir zerresine yayılmış, bütün vücudunu işgal etmiş ve artık nefesi olmuştu. Kurtuluşu yoktu bu sevdadan, savaşın içinde yepyeni bir savaş veriyordu ve kaybediyordu.
 
Şimdiye kadar Hilal'i kurtarmak için yaptıkları, hiç bu denli ciddi bir raddeye gelmemişti. Sandıklar için "Temiz." dedikten sonra, her saniye bir azaba dönüştü Teğmen Leon için. Hâlihazırda farkındayken yaptığının nelere mal olacağını, Cevdet geldi, bir kez daha acı bir anıyı hatırlatarak aklına kazıdı, "Aksi ihanet sayılıyor." diyerek. Bu ızdırabın içinde kayboldu Teğmen, neden orada olduğunu bilmeden gitti oturdu bir masaya meyhanede, sarhoşluk dertlerine derman olur sanarak. Bir şarkının hüzünlü hikâyesiyle açığa vurdu düşündüklerini. Bir yolu olmalıydı birbirlerini anlamanın, birlikte kardeşçe yaşamanın. Bir yolu kesin vardı bilmediği, ona ulaşmaya gücünün bir türlü yetmediği.
 
Kendi başlatmadığı bu savaşın içinde yapmak zorunda oldukları her geçen gün daha da ağırlaştırıyordu omuzlarındaki yükü, her geçen gün hem vicdanına hem insanlığına biraz daha ağır geliyordu yaşananlar. Neden geri dönmüyorlardı, sanki bir Teğmen buna karar verebilirmiş gibi soruyordu henüz tanımadığı abisi. "Biz istersek bu savaşı durduruz." diyen Leon gitmiş, "Vicdanımla vazifemin arasında, böyle sıkışıp kaldım." diyen Leon'a dönüşmüştü. Artık sadece kendi yapabileceklerine engel olmaya yetecek gücü vardı, sadece kendine. 


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER