İzleyici gözüyle televizyon sektörünün durumu: Hüsran!

İzleyici gözüyle televizyon sektörünün durumu: Hüsran!
1968 Yılında TRT’nin siyah beyaz yayına başlamasıyla ve sonrasında 1980 yılında kısmen renkli yayına geçip 1990’lı yılların başıyla birlikte ilk özel televizyonlar yayın hayatlarına başlayınca tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir çağ kapanıp yeni bir çağ başlamış oldu. Bir eve alınan ilk eşya olacak kadar yaygınlaşan televizyon, izleme ihtiyacı ve sevgisi eşliğinde her şeyi ve herkesi değiştirdi. Öyle ki ülkede televizyonsuz ev yok gibi bir algı söz konusu.
 
Yapılan kapsamlı araştırmalara göre günde 4,5 saat televizyon izleyen bir toplumuz. Ailecek yapılan etkinliklere göre de %59.4 oranında televizyon izliyoruz sonucuna ulaşılmış. Çoğumuz lafta "belgesel izliyorum" ya da "izlemiyorum" desek de şu bir gerçek ki toplum olarak televizyon bizim kalbimiz, onsuz yapamıyoruz. Gerçekçi olmak zorundayız durum bundan ibaret. Gittikçe düşen okuma oranlarına karşın izlenme oranları hep artmakta. Biz de bu gerçeği kabul eden iki kişi olarak istedik ki düşüncelerimizi sizlerle paylaşalım.
 
Sorunları kabul etmek onları çözme yolunda en büyük adım bize göre. Özellikle son yıllarda internetin yaygınlığı ve sosyal medyanın yükselen gücü televizyondan sonraki ikinci devrimdir hayatımızda. Bir programı kaçırmak diye bir durum söz konusu değil artık, internetten açıp her an her yerden izleme şansı sunuldu bizlere. O yüzdendir ki  televizyonla birlikte bir "sosyal medya cenneti" toplumu olduk. Hepimizin bir yerlerde bir sosyal medya hesabı var.
  
İnternet sayesinde farkındalığı artan büyük bir kitle var. Gençler, çocuklar, orta yaşlılar ve çok yaş alsalar bile hep genç kalanlar.... Hepimiz hem televizyondan dizileri izleyip, hem de televizyon gündemini sosyal medyadan takip edip "Ranini TV" gibi mecralarda yazıyoruz, tartışıyoruz ve yorumluyoruz. Böylelikle algılarımız ve bilgimiz gelişiyor. Bilgi alışverişi yaptıkça gördük ki ortak bir şikayetimiz var.
 
Şu an içinde bulunduğumuz televizyon sektörü kötü bir gidişat içinde. Bizlere sunulan yapımlara programlara sessiz kalmayıp tepkimizi ve fikrimizi belirtiyoruz. Bir sezon boyunca sayısız dizi ve program yayına başlıyor. Lakin tutan iş sayısı oldukça az. Hatta bazı diziler 2-3 bölüm verilip sonra reyting probleminden dolayı devam etmiyor. Oysa bu konularda hiç bilgisi olmayan bizler sadece izleyici olarak yayın açıkan dizileri değerlendirirken bile bazı yargılara varabiliyoruz. Harcanan emeğin iş gücünün ve tabii ki maddi karşılığın heba olması umutların tabiri caizse çöpe atılması çok üzücü lakin mutlaka bir öz eleştiri yapılması taraftarıyız.
 
Sektörde çalışan istisnasız herkes en üst düzey yöneticiden zincirin en alt halkasındaki herkes ve tabii ki de izleyici olarak bizler şapkamızı önümüze alıp düşünmek zorundayız. Çoğumuz için tek eğlence ve kendi sıkıntılarını biraz olsun unutma mecrası olan televizyon sektörü büyük bir çöküş yaşıyor.
 
Bize göre ilk sebep farkındalığı artan, ne istediğini bilen ve aradığını bulamayınca izlemekten vazgeçen geniş bir kitle var. Gözden kaçırdıkları ya da dikkate almadıkları bu izleyici kitlesinin gücü sektördekilerin sandığından daha büyük ki son haftalarda final yapmak zorunda kalan dizilerin sayısındaki ciddi artış bunun en önemli nedeni. İzlemiyoruz. Sadece bizler için yapıldığı söylenen ama izleyicilerin isteklerini göz ardı eden bir projeyi izlemiyoruz; bu kadar net bir gerçek.
 
İkinci sebebe gelirsek o da hiç tartışmasız ki süreler. Yeni bölüm öncesi verilen özetle birlikte toplam 3,5-4 saat bir diziye mahkum ediliyoruz. İzleyicinin bir kısmını televizyondan uzaklaştıran en önemli etken de budur. Akıl ve mantık dışı olan bu süreler zincirleme reaksiyona sebep oluyor. Sabahlara kadar çalışan insanlar, süreyi tamamlamak için saçma sahne yazmak zorunda kalan senaristler, bir bakışmanın ya da bir yürüyüşün dakikalarca çekildiği anlar, hem çalışan hem izleyen için geçmek bilmeyen bıkkınlık yaratan dakikalar bütünü oluyor.
 
Yaratıcılık dolu yapımlara nadir rastlar olduk. İzleyici olarak sürekli kendini tekrarlayan temalar izlemekten yorulduk. Sürekli bir entrika ağı içinde şiddetin özendirildiği projeler önümüze sunuluyor.  
 
Sonuç ne oluyor? Hüsran. Algıları çok açık sorgulayan bir sosyal medya gençliği ve kendini hep genç hisseden yaş almış insanlar topluluğunun sayısı gün geçtikçe artıyor ve sunulanı değerlendirip izlememe hakkımızı kullanıyoruz.
 
Zaten farklı sosyal ve insani değerlerin olduğu ender işler yoluna devam ederken kopya işler maalesef bitmek zorunda kalıyor. Anlaşılması gereken şu, artık izleyiciye kulak verilmeli ve söyledikleri mutlaka dikkate alınmalı. Hem çalışan herkes bundan fayda sağlayacaktır. Hem de izleyici daha mutlu olarak televizyon karşısına oturup fayda görüp fayda verecektir. Öyle profesyonelleştik ki dizinin ilk fragmanını görünce tutup tutmayacağını bile doğru tahmin eder olduk.
 
Bunları yazarken biliyoruz ki bizler gibi düşünen çok fazla izleyici mevcut. Bizler izleyici olarak biz yaptık ve toplum bunu kabul etmek zorunda devrinin kapandığını artık izleyicinin de görüşlerinin hayati önem taşıdığını kabul eden kanallar yapımlar ve emek veren insanlara duyurmak istediğimiz için bu yazıyı kaleme aldık. Gidişatın iyi olmadığını kabul edip mutlaka öz eleştiri yapıp herkesin kazandığı işler görmek istiyoruz. Onca emeğin heba edilmemesi adına biraz olsun derdimizi anlatabilmektir niyetimiz. Salt izleyici olan biz toplumumuzun her kesimimin tek nefes alma kaynağı olan televizyonun daha fazla izleyiciyi dikkate alan isteklerimize kulaklarını kapamayan projeleri hak ediyoruz.
 
Biliyoruz ki izleyiciyi mutlu eden projeler uzun soluklu olacaktır.
 
Sektördeki tüm çalışanlara çağrımızdır bizleri duyun dinleyin ve dikkate alın ki karşılıklı mutluluk esasına dayanan camianız daha etkili ve başarılı olabilsin.
 
Sevgiyle Sağlıcakla Daha Mutlu Yarınlara
 
SELDA İLTER KÖKSALAR & NEJLA KAPICI 



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER