Vatanım Sensin: Aşina ruhlar; Hilal ve Leon üzerine

Ben itiraf etmeliyim ki hepimizin yüzünde tebessüm oluşturan öpüşme sahnesinin erken olduğunu düşünenlerdenim. Evet, Leon’un nasıl zor bir durumda olduğunun, kendine hâkim olmasının gün geçtikçe güçleştiğinin farkındaydım. Fakat sahneyi izleyene kadar kafam hep soru işaretleriyle doluydu… Ama sahneyi izledikten sonra ikna oldum ki, tam zamanıydı… Leon’un Hilal’de ilk bakışta hayranlık duyduğu cüreti ve karakteri ile yüreğinde tohumları çoktan atılmış artık çiçeklenmeyi bekleyen aşkının birleşip bütün sistemini ele geçirmesi benim için sahneyi anlamlı kıldı. Hilal’in daha yüzleşmeye fırsat bulamadığı hisleri, kendini kaybetmesi ve ardından kendine gelip öfkesinin Leon’un suratında patlaması da tam olarak olması gerektiği gibiydi. Hilal’in Leon’a attığı tokatın aslında kendine hislerine olan öfkesi olduğunu hissettim ben. Aslında o tokatla kendine kızıyordu…
 
Leon olayların daha olurlu bakan tarafında olmuştu hep bana göre. İkisinin arasında bir aşk olması durumunda bunun yaşanmaması için O’na göre Hilal’den daha az sebep vardı… Bunu Hilal’in matbaada işgale direnme konulu sözlerini onaylamış olmasından da anlıyoruz. Leon duruma işgal olarak değil, zaten kendilerinin olan toprakların devri gibi bakıyordu.  Ve direnmedikleri koşulda topraklarda birlikte yaşayabileceklerini düşünüyordu. Leon; Hilal’e karşı hislerini açığa vururken bir yandan ikisi arasındaki imkânsızlıkla da ilk defa yüzleşmiş oldu. Hilal İzmir’e adım attıklarından beri peşlerinde olduğu Halit İkbal’di… Alenen bir isyancı pozisyonuna düşmüştü ilk defa onun için. Evet, ilk defa diyorum, çünkü bana göre Leon’un Hilal ile bugüne kadar karşı karşıya kaldığı her pozisyon ya başka birinin eseri, ya da Hilal’in içinde kopan fırtınaların dışa vurumuydu. Ve Leon zamanla o fırtınaların dineceğini, Hilal’in mevcut duruma direnmekten vazgeçeceğini düşünüyordu. Belli ki İzmir halkını direnmeye davet eden, sesi İstanbul’dan duyulan Halit İkbal’in Hilal’in ta kendisi olacağını aklının ucuna getirememişti.
 
İkilimiz adına duygu yoğunluğu bu kadar yüksek bir bölümden sonra ben izlediğimiz son bölümdeki sahneleri gayet kalıbına uygun buldum. Leon yukarıda bahsettiğim gibi ilk defa bu kadar sert bir şekilde yüzleşti aralarındaki olursuzlukla… Kafası karışırken, alenen görevine ihanet edip Hilal’i korumaktan da kendini alamadı. Tamamen görev bilincinde olan Leon’un bir daha kendinin böyle bir duruma düşürmek istememesini anlıyorum. Sevdiği kadının herkes gibi işgale karşı çıkan seslere katılan biri değil, direkt “o ses” olduğu ile yüzleşmesinin ne kadar zor olduğu da anlıyorum… Dolayısıyla ben Hilal’in gözlerine bakamadan söylediği sözleri de anlıyorum.  Bizim Hilal ve Leon hikâyemizin aslında özeti tam olarak Leon’un Hilal’in ardından verdiği bedensel tepkiler… Bir adım atıp, geri dönüp, tam tur atıp sendeleyip, oturmaktan başka çaresi kalmaması… Özetle kendilerine engel olmaları…
 
Benim hikâyelerine dair en büyük korkum İzmirli bir genç kadın olarak Hilal’in karakterinden ödün verilmesi ve Leon’un bulundukları durumun “olması gerekenin gerçekleşmesi” değil de işgal olduğunun ve her insanın hürriyetinin ne kadar kıymetli olduğunun “kendiliğinden” farkına varması ve nihayetinde kendi seçtiği için bu yolda Hilal ile yürümesi… Bunlar olursa gerçekten çok mutlu olmuş olacağım…
 
Hilal ve Leon’un kolay yollu bir hikâyesi olmayacak çok açık. En çok da hilal açısından bunu kabullenip eyleme geçmenin zor olacağını düşünüyorum, çünkü onun omuzlarında ihanet ettiğini düşündüğü babasının ve mazlum halkların yükü var… Leon Kral These olmaya öykünmekten vazgeçmedikçe Hilal ona kendini teslim etmeyecektir. Fakat bana göre aşkın tanımı olan; aşina ruhların birbirleri ile kaynaşması teorisinden yola çıkarak ikisi arasındaki ruh kaynaşmasından bol bol nasiplenip kalplerimizin demini iyice almasını sağlayacağımızdan eminim… Ve tabii ki iki aşina ruhun her şey bittikten sonra aynı kıyıya varıp birlikte dünyayı izleyeceklerinden de… 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER