Bu alemden bir Poyraz Karayel geçti...

Songül'e mafya analığı bayağı yakıştı, yalan yok.
Poyraz Karayel evreninde hiçbir şey masallardan fırlamamıştı ve gerçek hayat tüm karanlığıyla herkese bir şeyler armağan etti. Kimisine acı, kimisine mutluluk, kimisine de gurur veya saygınlık bıraktı. Tarih sadece mutsuzları yazmıştı, ama biz onun yaptığını yapmayıp mutlulardan da bahsedelim. Örneğin Songül, en başından beri hikayenin en şanslı karakteriydi. Başkasının çocuğunu Sadreddin'e kakaladı, onunla boşanmak için başka bir kadın ile işbirliği yaptı ya da kendisinden yaşça küçük birine aşık oldu, ama ben Songül'ü seviyorum. Hayatı boyunca doğru düzgün sevgi görememiş biri olarak da mutlu bir son yaşamasını istiyordum. Neyse ki bu cephede bir hayal kırıklığı yaşamadık. Kraliçe edasında attığı bakış mutlu etti doğrusu. Sado ile arasını düzeltmiş olması da cabası.

Sado demişken, kendisinden uzun bir süre nefret ettiğim doğrudur. Sürekli adam öldüren ve sert davranan birini sevmek zordu. Ancak sonrasında hikaye onun lehine öyle bir açıldı ki, tüm öküzlüklerine rağmen onu sevmeye başladık. Daha önce Poyraz'a karşı mücadele etmiş olduğu o koltuğa kendisinin oturması ve biraz geç kalsa da Songül'e olan aşkını anlaması kesinlikle gurur vericiydi.

Keza Eda da aynı şanstan nasibindi aldı. Hatta diğerleri arka arkaya yaşanan vahim gelişmelerle burukluk içindeyken Eda tek başına hem istihbaratın başına geçti, hem de bir şekilde kızını görmeye başladı. Şahsen hikayeye girdiğinden beri en sevdiğim karakterlerden biri haline geldiği için onun adına çok sevindim. Her ne kadar bir ara Nevra'nın oyunu yüzünden izleyicinin tepkisini topladıysa da buna itiraz edebilecek herhangi birinin olduğunu düşünmüyorum.

Taş Kafa, Ümran, İsa ve Albayım da aile olmanın tadını çıkardılar. Belki hayatlarında pek büyük kırılmalar olmamıştı, ama aile olmanın kan bağı ile alakası olmadığını bir kez daha kanıtladılar. Albayım'ın Taş Kafa'nın kafasına kondurduğu öpücük hangimize tebessüm ettirmedi ki?

Sizce de Meltem çok tatlı bir anne olmadı mı? 

Gelelim Zülfikar ve Meltem'e. 2. sezondan beri en favori çiftlerimizden biri olan (Hatta bir dönem zirveye oturan.) ZülMel'in yaşadığı zorlukları sıralasak yazı yetmez. Ancak dışarıdan bakıldığından alakasız duran iki insan, iki zıt kutup birbirini çekti. Başlarına gelenlere rağmen birbirlerine hep sıkı sıkı sarıldılar ve karşılığını da aldılar. Bildiğiniz gibi Çınar'ın intikam hırsı uğruna olan Meltem'e olmuştu. Ancak birkaç öpücük ile her şey eski, hatta eskisinden daha iyi bir hale döndü. Hafızası yerine geldi ve 10 ay sonra üçüzlerini kucağına aldı. Onları olan sevgimi anlatmaya sayfalar yetmez, bu yüzden kısa keseceğim. Ama çocukların adlarını Ayşegül, Sefer ve Sema koymaları bile ne kadar ince bir ruha sahip olduklarını gösteriyor. Sizi çok özleyeceğim başkanlar...

Ve Bahri... İlk bölümlerde Ayşegül'ün deyimiyle tüm İstanbul'a baba olmuş, ama kendi evlatlarına olamamıştı. Ama sonrasında 3 sezon boyunca o kadar güzel bir baba portresi izledik ki takdir etmemek mümkün değil. Sefer ve Zülfikar'a aşk ile ilgili öğütler verirken, Despina için şiir yazarken, evlatları için kendi canını ortaya koyarken bizlerin de babası oldu. Onu aldığı birkaç bıçak yarası ve alevler değil, bahçede torunuyla oynarken geçirdiği bir kalp krizi yakaladı. Yine de onun ailesiyle birlikte huzurlu bir şekilde yaşamını sürdürdüğünü biliyoruz ya gerisi teferruat.

Poyraz ve Ayşegül arasındaki şey aşk değildi, bambaşka bir şeydi.

Şimdi işin en zor kısmına geliyoruz, yani teşekkür faslına. Böylesine incelikli bir hikayeyi bizlerle buluşturduğu için minnet duymamız gereken birçok kişi var, ama bir yerden başlamak lazım. İlker Kaleli her hücresiyle bu kadar muhteşem bir Poyraz olmak ile kalmayıp zaten yüksek olan çıtayı her seferinde daha da yükseğe çakarak bambaşka bir performans çıkardı ortaya. Bu diziden önce pek ilgiyle takip ettiğim bir isim değildi, ama Poyraz Karayel ikimiz için de milat oldu sanırım. Hatta ülkemizin sahip oluğu en iyi oyunculardan biri desem pek abartmış olmam.

Keza Burçin Terzioğlu da Ayşegül olarak doğmuştu sanki. Bir kadına hem gülmek, hem ağlamak bu kadar yakışabilir mi? Bir insan nasıl bu kadar yetenekli olabilir? Ekran bile onu ayrı seviyordu sanki. 82 bölüm boyunca bunları sordum kendime. Tüm sahneleri çok özel, ama kürtaj sahnesi, Poyraz ile kavuşma anı ve ölüm tiradını kesinlikle unutmayacağım. İlker Kaleli ile olan (Hem dizideki, hem gerçek hayattaki) uyumları da hafızamızda güzel bir yere sahip oldu.

Bahri Umman'a tüm ustalığıyla hayat veren Musa Uzunlar, geleceğin yıldızı olacağını şimdiden gösteren Ataberk Mutlu, doğal oyunculuğuyla yine göz kamaştıran Funda Eryiğit, karakterini sevmesem de oyunculuğunu çok beğendiğim İlker Aksum, kalplere dokunan performansıyla Hare Sürel, 'iyi ki dahil olmuş' dedirten İdil Fırat, Sadreddin'i her şeyiyle sahiplenen Ali İl, küresel sermayeye düşman olan ama sevdi mi adam gibi seven Zülfikar ile Celil Nalçakan, gövdesi kadar kalbi de büyük Taş Kafa olarak Cem Cücenoğlu, her seferinde 'Allah belanı versin Mümtaz' dedirten Murat Daltaban, son zamanların en kötü karakteri olan Nevra ile oyunculuğun kitabını yazan Ayda Aksel, Songül'ü sevme sebebimiz olan Ece Özdikici, hikayede pek uzun ömürlü olmasa da renk katan Deniz Celiloğlu, sanki onlarla aynı apartmanda yaşıyormuşçasına samimi işçilikleriyle Gülçin Hatıhan ile Emirhan Akbaba ve Albayım olarak bir neslin aklında yer edinecek olan İsmail Düvenci'ye de bizlere eşlik ettiği için çok teşekkür ediyorum.

Tabii dizi bu kadar uzun sürünce giren çıkan birçok isim oldu, onlardan da bahsedelim. Emel Çölgeçen, Kanbolat Görkem Arslan, Şebnem Hassanisoughi, Engin Benli, Macit Koper, Tolga Güleç, Mustafa Alabora, Müge Akyamaç, Fatih Dönmez ve daha nicesine bu macerada yer aldıkları için minnettarım. Dizinin bu kadar başarılı olmasını sağlayan Çağrı Vila Lostuvalı ve 3. sezonda ortaya çok iyi bir yönetmenlik çıkaran Osman Taşçı'nın da emeklerine sağlık.

Ve her seferinde kaleme aldıklarıyla zekasını cümle aleme gösteren Ethem Özışık'a buradan teşekkürlerin en büyüğünü sunmak lazım. Evet, yönetmen ve oyuncular da hikayeye inanmamızda önemli rol oynadı, ancak senaryo bu kadar başarılı olmasa muhtemelen 5-10 bölüm sonra yayından kaldırıldığını görürdük. Bu yüzden ona ve yazı ekibindeki Uygar Şirin, Melih Özyılmaz, Melek Seven ve Deniz Gürlek'in kalemlerinin önünde saygıyla eğilmekten başka bir şey gelmiyor elimden.

Her şey Poyraz ve Sinan'ın el ele tutuşmasıyla başladı ve bitti.

Yazıya nasıl nokta koyacağım konusunda hala net bir fikrim yok. Bıraksanız biraz daha devam edebilirim ama daha fazla uzatmayacağım. Poyraz Karayel, 3 sezon boyunca kalitesini düşürmeden derdini anlattı ve gereğinden erken bir veda olsa da iznini istedi. Final yerine 'veda' kelimesini kullanmasıyla bile ne kadar aykırı bir dizi olduğunu herkese kanıtladı, bu yüzden içim hep rahat olacak. Eskiden her mahallede bulunan haşarı ve efendi çocuklardan biriydi, ama hayat devam ediyor işte. Poyrazlar çıldırsa da, Ayşegüller ölse de bir şekilde tutunmaya çalışıyoruz. Yine de çarşamba akşamlarının artık bizler için farklı bir anlam ifade edeceği kesin. Atilla İlhan'ın da dediği gibi ayrılık sevdaya dahil... Ve Ayşegül Umman'ın da dediği gibi her bitiş, sadece bir bitiştir...

Elveda Poyraz Karayel... 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER