Vatanım Sensin: Galiptir bu yolda mağlup

‘’Ama ben en çok şeyi en kısa zamanda sana söyledim yalnız sana’’***
Canı acıya acıya, elleri kanaya kanaya seviyordu Hilal’i. Ama şanslıydı çünkü sevdasını yüreğine kabullendirmişti. Genç kız ise korkuyordu hala. Ona çekildikçe, bağlanmaktan, bu fırtınada alabora olmaktan korkuyordu. Fırtına şiddetlendikçe onunda deniz gözleri kabarıyordu öfkeyle. Karşısında tüm yenilgisi ile duran Leon’a ‘’Şayet o silah bende olsaydı bir an bile tereddüt etmez vururdum seni.’’ derken ateş etmek istediği kendi duygularıydı halbuki. Şeref sözü vermişti Leon ‘’Bir dahaki sefere ben de ateş edeceğim Hilal... Bu namlunun ucunda kim olursa olsun demişti.’’. Sadece onun namlusunun karşısında olabilirdi Hilal. Ona başkaları tarafından verilecek bütün zararlarda her zaman onu koruyacaktı. Tüm asilliği ile gecesine ay gibi doğan bu güzelliği tekrardan kollarına alması da bu yüzdendi. ’’Bir kez olsun bırak kendini.’’ demişti. Ait oldukları yerde bir anlığına da olsa sadece Leon ve Hilal olmuşlardı. Smyrna’nin yüreğindeki endişeleri bilmeden yine ona nasıl aşık olduğunu hatırlamak istercesine ‘’Sizi ipten aldığımı unutuyorsunuz Hilal.’’ demişti. Kollarında akıttığı her biri bir inci parlaklığındaki gözyaşlarının, sol göğsünden kalbine nasıl aktığını hatırlarken daha acımasız, daha öfkeli bir Hilal vardı karşısında. Çünkü canı yanıyordu genç kızın. ’Keşke almasaydınız Teğmen.‘’ demişti tüm kırgınlığı ile. Leon ne yapacağını bilemez vaziyette savrulurken bu fırtınada yine Hilal pusula olmuştu ona. İsyancıları ararlarken yine Halit İkbal’e çıkmıştı bütün yolları... Adımları onu hastaneye götürdü. Oradaydı, içinde taşıdığı bütün ümitlere değecek genç kız karşısında durmuş ona bakıyordu. ‘’Bu defa ziyaretinizin sebebi nedir?‘’ diye soran Hilal karşısında duraksamıştı. O gözlerin başka birine bakabilme ihtimalinin canını ne denli yaktığını hissettirmek istemezcesine konuştu. ‘’Mehmet’i arıyoruz.. Sizin arkadaşınız ya belki burada saklanıyordur.’’ demişti öfkesini dizginlerken. Yine başını belaya sokup, yine yara almaması için gözdağı vermişti. ’’Onu saklayanlar da en az onun kadar ağır ceza alacak.’’ derken. Ama bunun genç kızı durdurmayacağını da biliyordu. O yüzden gözlerinin içine baktı derin derin uyarırcasına... Bu defa o gözlerin sahibi de bakmıştı hem. ’’Hayır Hilal bakmayacaksın. Yürü.’’ sözünü unutarak usulca dönüp bakmıştı.
 
Gecenin karanlığında adı ile eş ışığını yansıtarak içeri girmişti Hilal. Kendini neyin beklediğini bilmeden usulca ateşlemişti o kibriti. Alev alev yanacağından habersiz. Bu sefer Leon da hazırlıksızdı, onu beklemiyordu orada. Ama bu fırtınanın içinde yönünü bulmaya çalışırken hep ona çıkıyordu. ’’Hilal!‘’ dedi ‘’Ne işin var senin burada?‘’ sesinde o tanıdıklık vardı. Hilal’in şaşkın ve korkulu gözleri eşliğinde elleri Halit İkbal’in yazısına gitti. İki ayrı insanın bir bedende yaşadığını bilmeden bir ona baktı bir elindeki kağıda. Smyrna ise ne yapacağını bilemez halde ‘Bana ulaştırır yazısını, ben basarım.’’ dedi. Leon ise öfkeliydi. Hilal’i tutup uzaklaştırmak istedikçe bu kargaşadan genç kız onu itip daha da içine giriyordu bu savaşın.
 
Zindandan, yani yüreklerine sevda düştükten sonra belki de ilk gerçek karşılaşmalarıydı bu. İlk defa bu kadar keskin dile getirilmişti aralarındaki uçurumlar. Fırtınanın içinde ilerledikleri yollar ilk defa bu kadar sesli dile gelmişti. Davasında nasıl haklı olduğunu gösterdi Hilal.‘’Bir milleti kan dökmeden öldürmüş olacaksınız; bu yıkım, bu zulüm, bu kıyım sayılmayacak öyle mi?'’ diyerek ona ne yaptıklarını göstermeye çalışırken sustu Leon. Başı ile onay verdi sadece, çünkü uğrunda Hilal gibi savunacağı bir mesele değildi  bu durum onun için. Onu bu denli öfkelendirecek tek bir şey vardı… Sevdası. Hilal’in başına bir şey gelecek korkusu ile yüzleşince böyle cesur oluyordu Leon sadece... Çünkü onun vatanı Hilal’di.
 
‘’Ben bir başıma onlardan uzağım, 
Hep birlikte onlar benden uzak. ‘’****
 
Hilal’in isyanı, karşısında duran, bu işgale sessiz kalan Yunan orduları Teğmeni Leonidas’a olduğu kadar bu duruma ses çıkarmayan Leon’u da kapsıyordu. O yazıyı basıp gerekirse kendi elleri ile dağıtacağını söylediğinde korku ile ona bakan Leon’a ’’Madem bu kadar korkuyorsunuz yaptığınız zulmü tüm dünyanın duymasından, o vakit niye yapıyorsunuz? Neden?!’’ derken aslında tüm bu savaşa böylesine uzakken neden o taraftasın? Neden işgalcilerin yanındasın diye haklı isyanını dile getiriyordu. Leon üniformasının yakası gene onu boğarken ‘’Yapma Hilal! Yapma!’’ dedi. Aklına onu kaybetmeye yakın olduğu o an geliyordu, bu korkusunu ona dile getirmekten de çekinmedi ‘’Ben... Bir daha seni kurtaramam o ipten. Anlamıyor musun?’’ dedi. Hilal de onun kollarında yaşadığı ilk yenilgiyi hatırlayıp gözlerini kaçırdı. Söz konusu vatanı bildiği Hilal olunca öfkeli ve korumacıydı demiştim Leon için. Tüm bunları sorumlu tuttuğu  o yazılar için kızgındı ‘’Halit İkbal’e de söyle bir daha bulaştırmasın seni bu işlere.‘’ dedi. Hilal belki de haftalardır görmek istemeyip sakındığı gerçeklerle ilk defa yüzleştirdi kendini. Karşısında onu korumak için çaba gösteren Leon’a baktı tebessümle. Onun sevgisine ilk defa öfke ile değil de kalbi ile baktı. Bu yüzden herkesten sakladığı sırrını bir tek ona açıkladı. Gözlerinin içine bakarak ‘’Boşuna aramayın Teğmen. Halit İkbal burada, tam karşınızda duruyor.’’ dedi. Karşısında ona bakamaz bir şekilde duran Teğmenin ‘’N-Nasıl ? ‘’ şaşkınlığını atamadan peşi sıra sıraladı kelimelerini. ‘’Benim, evet. Yazıyı imha edebilirsiniz. Lakin düşüncelerime gücünüz yetmez. Benim silahım da bu yazılar. Siz ne yaparsanız yapın ben o yazıyı basacağım.’’ Karşısında bütün gücü ile duran, ona duyduğu hayranlığın sebebi bu Amazon kadını tavrına karşılık, kendi silahını doğrulttu ona. ‘’Şimdi beni tutuklamazsanız yazmaya devam edeceğim Teğmen.’’ derken içinde hapsettiği bu sevda gibi tuttu kollarını. Leon’un elleri kelepçe olmuş, Hilal’in silahı olan kalemini hapsetmişti. ’’Düşündüklerinizi söylediniz, şimdi beni dinleyeceksiniz!’’ dercesine. Tuttuğu bilekler ait oldukları yere kavuşmuşçasına teslim oldu avuçlarına, bileklerinde dolaşan parmakları içindeki yangını daha da korlaştırırcasına ısıttı her bir hücresini.
 
Varacağı yerin neresi olduğunu biliyordu artık Leon. Yolunu bulmasını sağlayan, her baktığında onu hayal alemine sürükleyen gözler karşısında durmuş açık denizlerine davet ediyordu onu. Bu hayal için her gün yeniden yaşayabilme gücünü kendinde bulan Leon daha fazla direnemedi. Çünkü yorulmuştu. Hislerini saklayıp, onların arkasına gizlenmekten yorulmuştu. “’Düşmanlarından ziyade arzularını alt edeni daha cesur sayarım… Çünkü asıl zafer, kişinin kendine olanıdır.’ demiş Aristo.” dedi. Bu fırtınanın içinde o gözlerin sahibiyle aynı kıyıya varabilmeyi her şeyden çok isteyen Leon sesindeki çaresizlikle ‘’Ben ne yazık ki bu savaşta mağlubum Hilal.’’ dedi ve hırçın dalgaların arasına bıraktı kendi. Dudakları dudaklarına değdiğinde haftalardır bir çift el gibi onu boğan üniformasının yakalarına rağmen alabildiği en derin nefesi almıştı. Kokusunu içine çekerek, özlemle onun aşkına duyduğu açlık ile öptü. O fırtınanın durulduğunu hissetti o anda, yeniden aşık olurcasına, o gözlere ilk defa bakıyormuşçasına bir öpüştü bu. Hilal ise kendi isteği ile bırakmıştı bu kez kendini. Leon’un namlunun ucunda kendisi olduğu halde tereddüt etmeden ateşlediği silahın canını yakması gerekirken hissettiği bu huzur neydi? Sadece dudakları buluşmadı bu öpücük ile ruhları bütünleşti. Biliyordu artık Leon onu öptüğünde kollarının arasındaki Hilal’in nefretinin sevgiye, sevgisinin de gerçeğe dönüştüğünü ve bir olduklarını biliyordu. Onun öpücüğüne bile isteye teslim olan Hilal o tokadı kendine atmıştı. Kendi hislerine , kendi teslim oluşuna. Kendi yenilgisine. ’’Bir daha sakın bana dokunma… Sakın!‘’ derken uzaklaştı oradan... Kalbini arkasında bırakarak, küçük bir kız çocuğunun aşka yenik düşüşüyle.
 
Gecenin karanlığı yerini güneşin ışıltılarına bırakırken karşı karşıya geldiler. Ona söyleyemediği her söz sessiz çığlığı olup gözlerine yansıdı Leon’un. Kaçırdı Hilal onun yoluna pusula olan gözlerini... Kendini teslim edişi aklına geldi, başını öne eğdi birkaç saniyeliğine.. Sonra tekrar buluşturdu gözlerini.. Özür dilercesine baktı Leon, ne olur böyle yapma dercesine de hatta seni seviyorum hepsi bu gibi de baktı... Çok şey anlattı ama hiçbiri duyulmadı…
 
Artık daha emin yürüyecekti o topraklar üzerinde Leon, cebinde taşıdığı sevda tohumları her adımında taşıp düştükleri yeri filizlendireceklerdi. Artık kendi sevdasından olduğu kadar Hilal’in de sevdasından emin olan bir Leon vardı. Vatanın işgaline, mazlumun çığlığına nasıl dayanıyorlarsa, sevdaya da öyle dayanacaklardı. Çünkü bu sevda böyle başlamıştı... Namlunun ucunda durup bir Yunan askerine karşı gelen o Amazon kadını bundan aylar sonra bir Yunan Teğmeni’nin silahından çıkan bir mermiyle esir düşmüştü.. Dudaklarına konan öpücükle mühürlenmişti bu esarete... Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri,  öpüşürken yok olan ateşle barut gibi . . .’’
 
 
*Şükrü Erbaş- Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun
** Nazım Hikmet Ran- Bir Cezaevinde Tecritteki Adamın Mektupları
***Özdemir Asaf- Kıvılcım
**** Nazım Hikmet Ran- Bir Cezaevinde Tecritteki Adamın Mektupları
*Son cümle Romeo & Juliet oyunundan alınmıştır.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER