Netflix'in yeni orjinal dizisi
A Series of Unfortunate Events'in Paris prömiyeri 8 Ocak'ta Fransa Milli Kütüphanesi'nin
büyülü ortamında
gerçekleştirildi. İlk bölüm izlemesinin yapıldığı organizasyona Türkiye'den sadece Ranini Tv davetliydi. Özel ve güzel bir organizasyondu, Netflix ekibine teşekkür ederiz.
13 Ocak 2017'de yayına girecek olan seri,
Netflix'in bugüne kadar çektiği en pahalı proüuksiyon olarak adından söz
ettiriyor. Yayın tarihinin 13 Ocak olarak seçilmesi de bir tesadüften ibaret değil
elbette. Lemony Snicket takma adını kullanan yazar Daniel Handler'in "13"
adındaki gizem/macera türü bestseller serisinden televizyona uyarlanması
bir yana, "13" sayısının pek çok kültürde uğursuzluk anlamına gelmesi de göz önünde
bulundurulmuş. Unutmadan söylemeliyim ki Netflix seriyi 8 bölüm olarak uyarladı.
Mekan da serinin gizemli ruhuna uygun olarak seçilmişti..
Afedersiniz ama mekan MUH-TE-ŞEM!
A Series of Unfortunate Events, sebebi bilinmeyen bir yangından
dolayı evlerinin kül olması yetmezmiş gibi anne ve babasını kaybeden Violet, Klaus ve
Sunny Baudelaire adlı üç yetim çocuğun karanıik öyküsünü anlatıyor. Zengin ve
aristokrat bir yaşamın ardından bir anda korkunç Kont Olaf'in şatosuna
düşmeleriyle Baudelaire'lerin hayatı cehenneme dönüyor.
9 Ocak akşamı, Fransa Milli Kütüphanesi'nin
Richelieu merkezinin önünde dizinin pankartları izleyicileri karşıladı. Istanbul'daki
kar ve soğuğun aksine, Paris 8 derece ve yağmur yok. Kütüphanenin önünde
toplanmış her yaştan Parisli sıraya girmişler bile. Pazar akşam üstünü
A Series of Unfortunate Events'e ayırmış çocuklu aileler de davetliler arasındaydı..
Hayır,h ayır, elbette bu masum cupcakeler kilo yapmıyor^^
Dizinin logosu olan göz hem cupcakelerde vardı hem de içeri girerken elimize damga olarak basıldı Salona girer girmez ortamın büyüsüne
kapılmamanız imkansız. Tarihi kütüphanenin büyük salonu, dört bir yanında
kitaplıklardan oluşan localarıyla, Netflix'in kırmızı ışıklarıyla
aydınlatılmiş loş bir ortam sunuyordu. Perdeden tutun da dizinin afişiyle muazzam
bir harmoni içindeki tarihi tavan süslemelerine kadar her şey ama her şey, bizi dizinin ambiyansina
davet ediyor gibiydi. Girişte herkesin eline damga olarak basılan göz, aynı zamanda dizinin
de logosu, ikram edilen Netflix cupcakelerinin de üzerinde vardı. Davetliler arasında birkaç Fransız oyuncu da vardı; genç nesil oyunculardan Gil Alma gözüme takıldı.
Salonun tamamen
dolmasıyla gösterim başladı. Öncelikle
How
I Met Your Mother'dan tanıdığımız Neil Patrick Harris'in prömiyere katılamadığı için Fransız
izleyicilere seslendiği kısa bir video yayınlandı. Dizinin kısa bir özetini
yapan Harris,
A Series of Unfortunate Events'in
Fransızcasını (Les désastreuses aventures des orphelins Baudelaire) söylemeye
calışınca bütün salon kahkahaya boğuldu. Teşekkürler Harris! <3
A Series of Unfortunate Events, 2004 yılında Paramount tarafindan
sinemaya uyarlanmış, başrollerinde Jim Carrey, Jude Law ve Meryl Streep yer
alıyordu. Netflix'in ilk sezonu toplamda 8 bölümden oluşan uyarlamasının yaratıcısı True Blood ve Nurse Jackie dizilerinde de yer alan ödüllü yazar Mark Hudis; yönetmen koltugunda
ise Barry Sonnenfeld, Mark Palansky ve Bo Welch oturuyor. Oyuncu kadrosunda da Neil
Patrick Harris, Malina Weissman, Louis Hynes, Usman Ally, Matty Cardarople,
John DeSantis gibi isimler yer alıyor. Ayrıca seride Joan Cusack, Elizabeth Bowen, Catherine O'hara ve Aasif Mandvi gibi tanıdık yüzler de konuk oyuncu olarak yer alıyor.
Gözümüzü ekrandan ayırmadan izleyelim diye neredeyse her kareye bir sürpriz saklamışlar
"Keşke size de baba diyebilseydik ^^
A Series of Unfortunate Events kitap serisinin yazarı Daniel
Handler, Lemony Snicket takma adıyla 1. bölüm boyunca anlatıcı olarak
izleyiciye eşlik ediyordu. Karanlık bir hikayeye hazır değilsek derhal televizyonumuzu
kapatmamızı önererek lafa başlayan Snicket, bölüm boyunca yer yer belirip bize açıklamalar
yapıyor. Dizi, Violet, Klaus ve Sunny Baudelaire adlı, zengin ve aristokrat bir
aileden gelen üç kardeşin hayatından kesitlerle başlıyor. Üçü de birbirinden
akıllı Baudelaire kardesler farklı yeteneklere sahip. En büyükleri 14 yaşındaki
Violet (Malina Weissman) yaratıcı bir kız ve gündelik hayatı kolaylaştıracak makineler icat
ediyor. 12 yaşındaki Klaus (Louis Hynes) okumaya meraklı ve boş vakitlerini kitaplarla
geçiriyor. Henüz bir yaşınndaki Sunny ise bulduğu her şeyi ısırıp, kemirerek
istenen şekle getirebiliyor.
Günlerden bir gün, çocuklar yalnız başlarına plaja
gittikleri sırada, sebebi bilinmeyen bir nedenden dolayı evlerinde yangın çıkmasıyla anne ve babalarının ölümüyle karşı karşıya kalıyorlar. İşte hikaye de
burada baslıyor. Her şeylerini kaybeden Baudelaire'ler büyük bir mirasa sahip
olsalar da erişkin olana dek bir bakıcıyla yaşamak zorunda kalıyorlar.
Mirasi korumakla yetkili bankacı, çocukları başarısız tiyatro oyuncusu Kont
Olaf'ın ( Neil Patrick Harris) korkunç şatosuna getiriyor. Çocuklar, anne ve babalarının hiç
bahsetmediği bu canavar görünüşlü ahbaptan haz etmeseler de, onun şatosunda sefil
bir hayat yaşamaya mecbur kalıyorlar. Öyle ki, artık şatonun temizliğinden
tutun ev islerine, yemeklere kadar her şeyden çocuklar sorumlu oluyor. Tahmin
edebileceğiniz gibi, Kont Olaf'in derdi elbette çocuklar değil, onlara kalan
miras...
Muhteşem bir görsel şölenin
yansıtıldığı dizide, renklerin kullanımı bir dünyadan başka bir dünyaya geçişi
net olarak izleyiciye veriyor. Kont Olaf'ın şatosunun kasveti ve siyah beyazın
yoğun olduğu karanlık dunyasının ardında, kapı açıldığı anda dışarda rengarenk
bir dünya beliriyor. Koyu atmosferi ve çocuksu çizgisiyle Tim Burton filmlerini
aratmayan bir tat varken, aklımız Addams
Ailesi'nin absürt ambiyansına da gitmiyor değil. Kont Olaf'ın korkunç
mizacı ve pislik içindeki dağınık şatosu izleyicide trajikomik duygular
uyandırıyor. Netflix'in dizi başlamadan sözünü verdiği karanlık mizah olduğunca
guzel yansıtılmış. Çocukların vahim durumuna yapılan karanlık esprilere elimizde
olmadan gülesimiz gelse de, Lemony Snicket'in dedigi gibi "Hayat böyle bir şey..."
Cast özenle seçilmiş..
Amaamabize seride başrol Neil Patrick Harris demişlerdi!!
Oyunculara gelirsek... Ozellikle
How I Met Your Mother'dan tanıdığımız
Neil Patrick Harris, Kont Olaf rolünde gerçekten seytani bir canavar bedenine
bürünmüş. Kötü bir çizgi roman karakterini canlandırıyormuşçasına yeri
geldiğinde abartılı oyununun dozajını gayet iyi ayarlamış ve bambaşka bir yüzle
karşımıza cıkmış. Absürt olduğu kadar komik ve korkunç Kont Olaf karakterini çok güzel yansıtmış. Çocuk oyuncular Malina Weissman ve Louis Hynes da olgun
tavırları ve başarılı performanslarıyla dikkat çekiyorlar. Bir de bebek oyuncu
var ki harika. Bebekten oyuncu mu olur derseniz olmaz elbet ama Presley Smith
gerçekten cok iyi bir casting olmuş. Bebekle çekim yapmanın ne kadar zor
olduğunu bilen biri olarak, bu kadar düzgün tepkiler veren, sakin bir bebek
bulmanın hiç de kolay olmadığını itiraf etmem gerek.
Uzun lafin kısası, A Series of Unfortunate Events, tüm yaş
gruplarına hitap edebilecek, karanlık olduğu kadar eğlenceli ve masalsı atmosferiyle ilk bölümden bizi yakalamaya aday oldu. İyi seyirler...