Sene 2014. Aralık ayındayız, hatta son günleri... Bıkkınım, yorgunum, birtakım problemler havada uçuşuyor. Her şey küçük, saçma bir kısır döngü... Her zamanki gibi sırf ses olsun diye televizyon açık. Kanalın tekinde kalmışım, reklamlar dönüyor. Odadan çıkmak için hızlıca televizyonun önünden geçiyordum ki cümleler kulağıma dolmaya başladı. Durdum. Geri döndüm televizyonun dibine sokuldum. Çok sevdiğim bir kadın oyuncu, yüzüne dünyadaki bütün hüznü toplamışlar sanki. Ama en çok da içimi söyledikleri titretti. O sözler, o gözler, o çaresizlik yüreğime dokundu. Tutunamamışlık sezdim, bir dert sezdim. Bir şeyler anlatma derdindeydi dizi. Çok uzun zaman sonra bu zamazingodan çıkan bir şey beni etkilemişti. Belki on numara beş yıldız bir tanıtım değildi ama içimdeki taşları oynatmıştı bir kere. Sonra diğer tanıtımlar geldi, hepsini dikkatle izledim. Vardı bir şeyler, biliyordum. İçimde bir poyraz esecekti. Nitekim öyle de oldu.
2016’nın son günleri. Bu yılın son Poyraz Karayel’ini izledik. Ve özellikle bu bölümü izlerken kendimi yine o televizyonun dibine sokulduğum yerde buldum. İki sene öncesiyle farklı bir ben ama aynı duygular. “
Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” demiş Herakleitos. Poyraz Karayel’in hissettirdikleri asla değişmedi. Bazı şeyler bir kere yüreğinize dokunduysa o dokunuş orada kalıyor çünkü.
O dokunuşların biri de Poyraz’ın vatan sevgisi üzerine attığı tirad oldu. Bazı insanlar tarafından vatan sevgisinin sürekli sorgulandığı şu günlerde asıl vatan sevgisinin ne olduğunu anlattı Poyraz. İlaç gibi geldi. O sahne üzerine ne söylesem hakkını veremem. En iyisi her zerresini anlayana kadar izlemek, izlettirmek.
Bütün bu dokunuşların mimarı Ethem Özışık’tan bahsetmeden geçemeyeceğim. Her cümlen sahile çarpmaya hazırlanan bir dalga olarak geliyor bize. Mürekkebin hiç kurumasın. Var ol!
Ve Poyrazcım Karayel... Yaşattığın tüm duygular için teşekkürler.
Mutlu yıllar!