Leon’un ilk bölümlerdeki hali aklıma gelip duruyor...
Leon soğuktu, sanki etrafına kimsenin görmediği duvarlar örmüştü, kalkanları vardı
ama bunu saklayan çok da güzel bir gülümsemesi vardı tabii orası ayrı...
“Sen beni
seversen, en güzel gülen ben olurum zaten!”
Leon’un yüreğinin pusulası bozulmuştu, yönünü kaybetmişti. Yanlış kalplere yelken açtıkça
soğuyordu sanki içi.
“Öylesine rüya, kutsal
ve uzaksın ki Allah kahretsin beni.”
Sonra öyle bir ateşe denk geldi ki... Bu ateş, kendini
yakmak pahasına bile olsa içine çekiyordu onu... Ateş gibi parlayan bir çift deniz göz!
Bu gözler onun pusulası bozulmuş, soğumaya yüz tutmuş kalbini uzaktan bile ısıtıyordu
sanki.
Ona kalbinin yerini hatırlıyor, vicdanının sesi olup
kulaklarında yankılanıyordu sanki...
Yine çizdirdik
karizmayı iyi mi?
Defalarca o ateşe elini uzatmıştı aslında ama hep sonuçsuz kaldı çabaları. Ateşin bile haberi yoktu
bu denli yaktığından çünkü... Belki de hatırlatmak gerekirdi ateşe, kendisini.
Aradaki o görünmez buzları eritme işi Leon’un yüreciğine aitti. Ateşin
yakmasıyla ısınan yüreğini artık ortaya çıkarmalıydı. Leon’un yüreğini
ısıtaduran ateş biz izleyenlerin yüreklerini yaktı kavurdu, orası ayrı...
Olsun varsın bizim yürekler kavrulsun ama senin yüreğin artık rotası
bozuk, savrulup durmasın Leon!
“Sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini, şu güneşten düşen ateşe fırlat yüreğini. Yüreğini
yüreklerimizin yanına at!”
Son olarak yarın Perşembe... Vatanım Sensin seyirlik
keyif günü. Bugün öyle bir
bölüm fotoğrafı yayınlandı ki... Fotoğrafı anlatmaya ne hacet! O kendini gayet
güzel anlatıp sizi etkisi altına alıyor zaten.
Yarın akşam malum saatte; yanan yüreklerimizin yanına fırlatın yüreğinizi
efendim, bekleriz...