Vatanım Sensin: Yıldız ve Ali Kemal'i harcayacaklar Albayım!

Vatanım Sensin: Yıldız ve Ali Kemal'i harcayacaklar Albayım!
Derin işlenmesi gereken bir aşkın bu kadar yüzeysel işlenmesi çok aykırı geliyor bana. Yıldız'ın Ali Kemal'in yaralarını kaç kere sardığını bilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ali Kemal ile Yıldız aşkı için en gerekli sahnelerden biri onların 16-17 yaşlarından kesitler. Ali Kemal, Yıldız'ın yanında kaç kere gülmüş; kaç kere korumuş bilmeliyiz ya da küçükken birinden biri yere düştüğünde nasıl koşarak yerden kaldırdığını... Ali Kemal, Yıldız gözlerine baktığında kaç kere başını eğdi, kaç kere gözleri doldu;,kaç kere elleri titredi? Bilebilsek keşke.

Yıldız'ın kalbinin aşka ihtiyacı var. Çocukluğundan kalan bir aşka. Ancak o zaman kalbinin güzelliği ortaya çıkar. En basitinden Yıldız bir kere de olsa Ali Kemal'in yüzüne gelmiş saçını geriye atsın parmak uçlarıyla. İstediğini yaptırdıktan sonra değil, içinden geldiği gibi öpsün yanağını Ali Kemal'in. Hiç olmazsa Ali Kemal'in yüzündeki yaralara dokunsun bir kere "Ne oldu?" diye sorsun cevabını bilse de.

İçinde hem tutkuyu hem de naifliği barındıran aşkın bu kadar kolay harcanması öyle hayrete düşürüyor ki beni. Çok güzel sahneler çok özel replikler çıkartılamaması için hiçbir neden yok. Kubilay Aka ile Pınar Deniz'in oyunculuğuna diyecek lafım yok. Kubilay'ın ilk projesi ama bunu hiç hissettirmiyor. Pınar'ın ilk önemli projesi diyebilirim. O da hiç hissettirmiyor bunu. Yıldız karakterini sevmiyorsanız bu Pınar'ın oyunculuğunun iyi olmasıyla ilişkilendirilebilir; kötülüğüyle değil. Yıldız biraz daha Ali Kemal'in ruhuna dokunsun. Böylece Ali Kemal'in içindeki boşluğu nasıl ve neden Yıldız'ın aşkıyla doldurduğunu anlar seyirci.

Yıldız, kendi ayakları üzerinde duran güçlü bir kadın. Şimdi o güçlü kadın imajı yok edilmeye çalışılıyor. Yıldız babasını vatan uğruna kaybetmiş biri. Nasıl olur da vatanını bu kadar çabuk kenara atabilir? Bir diğer değinmek istediğim nokta buydu aslında. Seyircinin ne anladığı. Ne kadar özen göstermeden yazılsa ve yüzeysel sahneler görsek de karakterleri tanıyabilen ve derinliğini gören; Yıldız'ın savaşın iki tarafa da zarar getireceğini düşündüğü ve düşüncesinin "Ya İstiklal, ya ölüm." olmadığını görebilir.

Ama her seyirci için durum böyle değil. Zaten yeterince yüzeysel geçilen bu sahnelerin üstüne bir de "Teslim olmak gerek.." gibi cümleleri duyduklarında derinine girmiyor ve karakterin duygularını kestiremiyorlar. Tabii bunun en büyük sebebi özellikle son bölümlerde Yıldız karakterine gösterilen özensizlik. Babasını vatan uğruna kaybettiğinde ne hissettiğini, duygularını, mezarı başında neler söylediğini göremedik. Ve seyirciye çoğu zaman Yıldız umursamaz, gözü parada pulda gibi gösterilse de aslında Yıldız'ın tek umduğunun mutlu olmak olduğu hissettirilmedi. Aşık olduğu adamın güçlü ve saygı duyulan biri olmasını istemesinin en büyük sebebi de bu.

Seyirci yüzeysel sahnelerden; yüzeysel düşünceler çıkarıyor. Yıldız'ın ne yaşadığı; ne hissettiği aktarılmadığında etiket yapıştırmak daha kolay oluyor. Yıldız vatanını çabuk kenara atmıyor aslında ama seyirciye gösterilen durum bu.

Ali Kemal'in yaralı ruhu ise çok özel. Yüzünde genellikle kavgadan kalma yaralar görünüyor. Ruhundaki yaraları sormayı geçiyorum; yüzündekileri bile sormuyor kimse. "Cevdet'in ailesi." dendiğinde hep kendini dışlanmış hisseden Ali Kemal'e kimse karşısında durup "Ailenin oğulu sensin." dememiş gibi. Hergün meyhanede uyanıyor; hergün eve yara bere içinde geliyor ama kimse sorgulamıyor. Yaralarını sarmıyor kimse. Yüzünde kalmasa da yara izleri ruhundaki yaralar geçmek bilmiyor. 

Ali Kemal'in aşkı çok naif; çok güzel. Kim bilir kaç kere sorguladı kendini; kaç kere Yıldız'ın gözlerine bakmaya utandı. Annesi Ali Kemal'i Yıldız'ın peşinden gönderirken kaç kere korumaya çalışmıştır kendi aşkından.

"Senin yerin benim yanım değil."

Sevgisizliği, aileyi hissedemeyişi, imkansız aşkı. Cevdet öldüğünde ailesine sahip çıkma görevi küçücük yaşta ona yüklenmiş. Dizide hiçbir karakter Ali Kemal'in yaralarından bahsetmiyor. Kimse neden her sabah meyhanede uyandığını sorgulamıyor. Kim bilir Azize her "Oğlum." deyişinde kaç kere sorguladı kendini; kimse bilmiyor. Ali Kemal'in yaşamı boyunca etrafındakiler çığlıklarına sağır olmuş, yaralarını gösterdiğinde ise kör. Ali Kemal öylece harcanıyor; derinliğinde harcanıyor.

Yıldız'ın kalbinin Ali Kemal'in aşkına ihtiyacı var; Ali Kemal'in ise Yıldız'ın bir parça tebessümüne. Yıldız'ın parmak uçlarının Ali Kemal'in yüzünde dolaşmasına ikisinin de ihtiyacı var.




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER