Uzun zamandır izlediklerimin
arasında en çok keyif aldığım bölüm olunca bir
önceki haftada olduğu gibi ekrandaki beyaz sayfayla uzun uzun bakışmadan
başlıyorum yazıya. Özlemişim…
İlk olarak yaşa hürmeten Bediha Hanım’dan başlayalım. Kimsenin kötü
hastalıkla sınanmasını istemem, çok zor bir süreç. Hani derler ya: “Evlerden ırak”.
Ama bir şekilde bu süreci yaşayanlar (Dilerim iyi sonuçlanmıştır.) ya da şahit
olanlar bilirler ki; hastalıkla savaşırken kendini sorgular insan, amel
defterini ahiretten önce alır eline ve varsa kırgınlıklar gönül alır,
hatalarını düzeltmeye çalışır. Bediha
Hanım öyle mi ya? Süreyya’ya ‘Hayat çok kısa, önce kendin için yaşa.’ mesajı
verirken konu biricik torunu, onun seslenişiyle şehzadesi, Mert olunca “O kızdan ayrıl!” Bu ne perhiz bu ne
lahana turşusu…
Aslında mesajın tamamı gerçekten çok güzel. Keşke hepimiz uygulayabilsek: Hayat
çok kısa, önce kendin için yaşa. Önce sen mutlu ol. Hayat o kadar kısa ki,
sevdiklerine sıkı sıkı sarıl. Seni üzenleri ise boşver gitsin. Sen o kadar
değerlisin ki hiçbir şeye değmez.
Bediha Hanım’ın mesajına yakından
bakınca detayı görebiliyorsunuz.
Mesaj Süreyya’nın annesinin hatırası üzerinden yani yıllar önce vefat etmiş bir
kadının ağzından ve ‘Bu dünyadan
ayrılacağını bilseydi’. ile başlıyor. Bediha Hanım dünyaya kazık çakmayı
planladığı için ne hastalık ne de ameliyattaki risk onu yıldırmıyor diye düşünebilirsiniz
ama yanlış. Sadece Süreyya’ya verdiği öğüdü kendine de uyguluyor: Önce kendim
için yaşamalıyım. (Babaanne-torun olarak yaşamak istiyorum.) Önce ben mutlu olmalıyım.
(Mutluluğum için Mert Ece’den ayrılmalı!) Beni üzenleri boş vereceğim.(Ece’yi yok etmeliyim.)
Begüm’ün hala Kerem’e karşı bir şeyler hissetmesini
hala kabul edemiyorum. Israrla yazmaya devam edeceğim, Begüm’den kardeşiyle aynı adama aşık olan ve onları
ayırmak için türlü oyunlar içine giren bir kadın yerine geçmişiyle, hırslarıyla
ilgili çok daha dolu bir karakter yaratılabilirdi. Begüm’ün hikayedeki payı
arttırılacaksa hazır Sude oyundan çıktığına göre ekibe yeni bir oyuncu olarak
eski kocası dahil olabilirdi. Ucu nereye uzanır bilemiyorum ama giderek artan
bu eğilim beni çok rahatsız ediyor.
Cansu’nun Levent’i yakıştır(a)mamasına
ne diyorsunuz? Süreyya yaşında
bir kadınla Levent arasında ne olmuş olabilir?Süreyya’nın cevabı net bir o kadar da yerindeydi:
“Aşık oldum.” Ve Cansu şok. Yine de “Sevdiğin adamla birlikte ol.” yaklaşımı güzeldi.
Gerçi bir gün sonra Süreyya Levent’ten ayrıldığını söylediğinde yorumunun
“Ailemiz için en doğrusu bu.” olması ne kadar dengesiz bir insan olduğunu
kanıtladı. Benzeri durumlara daha öncede şahit olduğumuzdan Kerem’e “Kaç ve
kurtar kendini.” öğüdünü versem
haksız olmam değil mi?

“Meğerse benim bir kalbim varmış, unutmuşum.”
Süreyya Levent’in hatalarını çabuk kabullendi, affetmesi de beklediğimden hızlı
oldu. Yine de ben Levent’in Kerem’le iş birliği yapmasını ve Metin’in yasadışı
işlerini su üstüne çıkartmasının onu Süreyya’ya bir adım daha yaklaştığını
zannetmesini, Süreyya’nın kızlarıyla ilk tanışma anını “Babanızı ben ihbar
ettim, kim olduğumu annenize sorun.” diyerek kurgulamasını kabullenemiyorum.Süreyya’yla buluşmasında yaptıklarının sonunu düşünmeden
hareket ettiğinin bilincinde olması güzeldi ama ya telafisi? Mesele Süreyya’nın
kahvesini nasıl içtiğini, uğraşmak istediği hobilerini bilmek değil sonunu düşünmeden
giriştiğin olaylara tepkisinin ne olacağını bilmekmiş mesele.
Zuhal Olcay’ın buğulu sesinden ‘Çaresizim’ çok güzeldi.
…Bir gün gelir aşk biter/ İnsafsızca
terk eder/ Bütün bunların ardından/ Sadece gözyaşı
kalır…
Kerem için kritik zamanlar… Levent’le dertleşmesinden
alıntı yapalım: Ya Cansu’yu seçip
bütün planlarından öfkenden vazgeçeceksin ya da onları seçip Cansu’dan
vazgeçeceksin. Davan mı? Aşkın mı? Artık öfkesi Bediha Hanım ve Mert nedeniyle
ezikliğiyle ve Koranlar’ın onu ve
ailesini küçük düşürmesi karşısındaki intikam isteğiyle sınırlı da değil.
Koran'ların son oyunu haciz tüm dengeleri alt üst etti. Bakalım Cansu’nun öngörüsünde
olduğu gibi Kerem’in sevgisi öfkesinden büyük mü?
Yazı devam ediyor..