Gelelim
her şeyin başladığı ikinci etap olan banktaki konuşmaya, ilk etaba sonra
geleceğim çünkü.
Defne asistanlık teklifini aldığın o bankta, Ömer’e yaşadıklarını ve
hissettiklerini ne kadar güzel anlattın ya. Siz aslında isteyince çok da güzel
konuşuyorsunuz. Tamam konuşmadan da anlaşıyorsunuz, iletişim kurmadan da
anlıyorsunuz birbirinizi de, bizde oturmuyor o zaman. Siz eksilmeden devam
ediyorsunuz da, biz de eksik kalıyor bu sefer. Bu yüzden lütfen konuşmaya devam
edin, hatta Ömer sen de anlat Defne’nin sende uyandırdığı duyguları.
Tanıştığınızda hissettiklerini sen de kelimelere dök, bizde de tamamlansın tüm
bu yaşananlar. İsocum senin Ömer’le olan dostluğunun geçen haftaki
adımlarına zaten bayılmıştık ama şirketleşmeni gözlerimizden kalpler fışkırarak
izledik. Pamir ne güzel ortada kaldı senin de yardımınla. Senden bu tür
hamleler her zaman bekliyoruz İsocum. Sık sık yap.
Pamir
sen mağdur olduğun yerde durmazsın, o zaman bas git. Bu kadar şey oldu hala
kaldığın yerden nasıl devam ediyorsun? Bu ne özgüven? Hayır Defne’den medet umduğunu
düşünüyorsun desem senin gibi zeki adama hakaret olacak. Çünkü bu gözlem
yeteneğinin sıfır olması demek. Kendine güveniyorsun desem bu da zekanı
küçümsemenin başka bir yolu olacak. Çünkü Ömer İplikçi’yi hiç tanımamışsın demek.
Hangi yöne gidersem gideyim seninle ilgili mantıklı bir yola çıkamıyorum. Şimdi
de Defne’nin ailesine ispiyonculuk turlarına başladın ama ayağını denk al,
karşında sana her konuda tur bindirecek Sinyor İplikçi var. Sana bir
şey diyeyim mi en az Işıl kadar gereksizsin.
Defne
ve Ömer fuara giderken, arabada ne kadar tatlıydınız öyle. Konuşmalar, verilen sözler ve de
itiraflar hepsi birbirinden şahane. Yalnız kahvaltı yapacaksınız diye, bir
an ödüm koptu. Tamam evren bizden yana da, alışkın değiliz bu kadarına. Doz
aşımı diye bir şey var sonuçta.
Mutluluktan ölenler olur aramızda, sorumlusu olursunuz sonra. Yavaş
yavaş, aheste aheste olsun her şey, biz buna da razıyız. Yalnız sizin baş başa
ilk yemeğiniz de tören düzenleyeceğiz biz Kiralıkçılar olarak. Belki kurdele
falan da keseriz, ya da davul zurna tutarız. Sürekli klasik müzik dinleyen Ömer
İplikçi’ye de değişiklik olur böylece.
Nihan
müjde… Evin kredisini ödemek için ek iş buldum…
Asistan
Defne is back. Tadından yenmeyen haller. Fuarda her şey çok güzeldi ama
oteldeki yanlış anlamalar çok çok güzeldi. Acayip eğlendim, gülmekten katıldım
hatta. Daha önce, Sinan’ın yazlık evindeki karışıklığın bir yansımasıydı ki
orada da çok eğlenmiştim. Çok yoğundunuz, toplantıdan toplantıya koştunuz bu
arada telefonla konuşup, nerde olduğunuzu sormak hiçbirinizin aklına gelmedi
tabii. Bu durumu yorgunluğunuza veriyorum. İnsan
işin temposunda yapar böyle şeyler. Zaten hepiniz de maşallah işkolik. Normal
yani. Yalnız Derya sen sanma ki, ilaçlardan dolayı bu kadar şirazen kaydı. Yok
canım sen genelde öylesin. Patavatsız ve oldukça alık. Ama Sen Şükrü Abi
cansın can. Sadece Ömer ve Defne’nin değil tüm Kiralıkçılar’ın
dostusun. Bu aşkın tanığı bizsek, emektarı da sensin. Yalnız Aytekin sen bu
hafta neredeydin? Yokluğun hissedildi canım.
Bu
hafta ilk defa Koray ve Neriman sahnelerine güldüm. Çok güzeldi, daha önceleri
gibi keyif aldım. Fakir merhametini öğrenmen iyi oldu Neriman. Neyi fark ettim biliyor
musun? Senin hiç derdin ve meşguliyetin yok. O yüzden sarıyorsun millete. O
yüzden insanların başına çorap örüyorsun. Yani kendimi düşünüyorum çalışmasam,
evimdeki işleri biri yapsa, bu kadar gamsız, ilgisiz bir kocam olsa,
çocuklarımla bu kadar alakasız olsam ne yaparım diye? Cevabım ben de kendime
salak saçma işler bulurum herhalde. Senin gibi zararlı olmasa da can sıkıcı
şeylere bulaşabilirim belki de. Bu yüzden acaba Ömer araya girmese miydi? Siz fakir
mi kalsaydınız keşke? Sanki daha bir hayırlı olacak. Bir işe girerdin, en
azından bir işe yarardın ne bileyim. Ama Koray senin sandığın gibi seni terk
etmedi, başına gelenleri duyunca. Vefasını gösterdi hemen sana dostluğun
gerektirdiği teklifleri yaparak. Ömer’se ne kadar güzel konuştu seninle. Ben bu
adamın kaçmadan herkesle yüzleşebilmesine gerçekten bayılıyorum. Konu nasıl
olsa çözüldü diye seninle hiç muhatap olmayabilirdi? Ama hem Defne hem Ömer
ikisi de sana haddini bir güzel bildirdiler. Sen yine “Yeni
anladım.” falan diye sözler geveledin de daha bir iki
ay önce Ömer’i ilk gördüğünde aynı şeyleri zırvalamıştın. Senin anlaman çok zor
bence. Yalnız Necmi baya değişmiş gerçekten. Hiç itiraz etmedi babasına.
Kabahatinin cezasına razı oldu. Seni daha fazla ciddiye alsa keşke, boş
bırakmasa bundan sonra en azından.

Mimik
fuarını hiç
duymamış mıydın Defne? Ooo senin daha öğreneceğin çok şey var…
Hayat
hepimiz için birer okuldur. Her aşaması birer sınıftır. Okuya okuya geçeriz yaşadıklarımızı.
Mesajları anlaya anlaya çıkarız üst turlara. Yanlış yaptığımızda hatalarımızı
telafi etmek için hayat, tekrar fırsatlar çıkartır yolumuza. Hiç bıkmaz bizi
geliştirmekten, yeter ki onun bizi eğitmesine izin verelim. İşte hikayemizin
kahramanları da başlarına gelen aşkla bir rüzgara kapıldılar. Onunla havalanıp,
onunla uçtular. Her düştüklerinde yeni bir şey anladılar. Her kalktıklarında
bir yanlışlarını fark ettiler. Ama hep geliştiler, Sinan’ın da dediği gibi
büyüdüler. Kişiliklerinden değil, kendilerinden ödün verdiler. Karakterlerinde
değil, kurallarında esnediler. Kapasiteleri eşit olsa da gelişmişlikleri eşit
değildi Defne ile Ömer’in. Birbirlerine kattıklarıyla birbirlerini eşitlediler
bu zaman zarfında. Hem kendilerini keşfettiler hem de birbirlerini. Kendi içlerinde
eksiklerini tamamlayarak, tamamlandılar birbirlerinde. İlk Manu’da Ömer’in
Defne’yi ansızın öpmesiyle başlamıştı bu masal. Tüm bu evreleri geçtikten
sonra, tüm yaşananlarla yüzleşildikten sonra, fuardaki öpücükle sıfırlanarak
yüksüz, yalansız, dolansızyeniden başlayacak
şimdi her şey. Daha eşit, daha korkusuz, daha güvenli ve de daha kendileri
olarak.