İçerdekiler daha ne kadar içerde?
01 Kasım 2016
“Ölüm bizde meslek hastalığı, öyle büyük mesele değil. Mesele yaşamak!
Bir sorun kendinize ona göre tarafınızı seçin!”
Pazartesi sendromumuzu alıp götüren, hafta başını iple çekmemizi
sağlayan ama gece sonunda bizi her seferinde yaşattığı şoklarla ortada
bırakan, İçerde olanlar kulübündenseniz bu tarafa buyrun.
Geçtiğimiz pazartesiden beri Aslan’ın ölümünü kabullenmeye başlamıştım
ama bir umut belki vurulmaz, Mert polis arkadaşını öldürmez diye
düşünüyordum ki, Celal baba olaya el koydu. Sahi Mert, Aslan’ı gerçekten
vurur muydu acaba? Ya da bundan sonra tehdit olarak gördüğü birini
vurabilir mi dersiniz? Çünkü ben Mert’te çok duygusal bir çocuk
görüyorum. İçten içe kendini yiyen, sanki bakışlarıyla ben neden böyle bir
oyunun içindeyim der gibi oluyor çoğu zaman. Bir ailesinin olması umudu
onun aklının çelinmesini daha da kolay hale getirecektir ileride, merakla
bekliyorum.
Eylem’in birilerinin elinde oynatılarak tehlikeli sulara girmesiyle iki
cephede de işlerin nasıl karıştığını eş zamanlı olarak izlerken büyük
sırların açığa çıkmasıyla hikayenin derinliğine derinlik katılmaya devam
ediliyor.Ah nasıl çıkacağız biz o kadar derinlerden? Coşkun haberi
herkesin kendi içinde ayrı bir krize yol açtı. Başta büyük sırrın Sarp-Umut
cephesi hakkında olduğu düşünmemiz istendi normal olarak fakat
Meleğin Celal babanın öz kızı olması tüm dengeleri değiştirdiği gibi,
Sarp’ın içine atması gereken sorunlarına bir yenisini daha ekledi. İlerde
Meleğin bu gerçeği öğrendiğinde nasıl bir tepki vereceğini düşündüğümde
net bir cevap bulamadım. Sonuna kadar güvendiği baba dediği adamın,
gerçek babası olması ve annesini öldürtmüş olması… Dizide finale kadar
ölmez sağ kalırlarsa ana karakterlerimizin akıl sağlıklarının iyi durumda
olacağından çok şüpheliyim. Özellikle Sarp’ın.
Sarp her bölüm, her yaşadığı olayla, her Celal babayı yakalayamayışıyla
biraz daha öfkelendiği duygusunu biz izleyicilere fazlasıyla geçiriyor.
Kardeşini bulamayıp, hatta daha da uzaklaştıkça ben de başta olmak üzere
hepimizin içi acıyor. Umut’una bu kadar yakın olup, bir o kadar da uzak
olmak… Hatta tekme tokat yumruk havada uçmalı vurdulu kırdılı ne
derseniz artık, birbirlerine girdiklerinde sadece kitlenip izledim o
sahnede. Flashback ile anneleriyle olan sahneyi izlerken derin bir iç çekip,
durun siz kardeşsiniz diye televizyona bağırmayan bizden değildir zaten.
Psiko Davut için artık laflarım tükendi. Seveni var mıdır gerçekten
bilmiyorum ama ben baya bir tırsıyorum kendisinden. Elleri ateşe vermek
nedir Davut’çum? Hanım yenge-Davut birliğinden de hiç hoşlanmadım
belirtmeden geçemeyeceğim. Hiç haz etmiyorum Yeşim yengeden. İlerde
Sarp’cığımızın başını yakacak demedi demeyin. Neyse ki bu bölüm yicek
gibi bakmadı hiç Sarp’a. Alyanak, Yeşim, Davut gözüm üzerinde bunların!
Yazı devam ediyor..