Yüksek Sosyete: İyi olan kazansın!

Yüksek Sosyete: İyi olan kazansın!
Bayrakları asalım sevgili okuyucu, Kerem Özkan küllerinden(*) yenilenerek doğuyor…

“Tecrübelerimden öğrendiğim bir şey var bu hayatta: Kalpsiz doğulmaz, kalpsiz olunur. Benim adım Kerem Özkan; parayla, güçle, fırsatla dolu bir dünyada büyüdüm. Ama bugün büyük gün, şimdi o fırsatları kendi lehime çevirme zamanı.”

(Yazıya “Ben olsaydım.” ile başlamak pek uygun düşmez ama dayanamayacağım.)

Ben olsaydım (İlk bölümün başlangıcına atıfta bulunarak.) tam bu noktadan başlardım senaryodaki yeni açılıma. “Cansu’nun özür çabaları ve EcMer’i Bedia Hanım’la bıraktığımız Oliva sahnesi ne olurdu?” sorusunun cevabı da bu sahneleri izlemeden önce ekranda görülecek “x hafta önce” yazısı. Zaman ilerler biz bir önceki bölüm finalinden Cansu ile Kerem’in karşılaşmasına kadar olan sahneleri izleriz ve bölüm sonunda (Yine ilk bölüme atıfta bulunarak.) meşhur yeşil elmalı karşılaşma sahnesiyle zaman eşleşmesi gerçekleşirdi.

Böylelikle Metin’in bir gün içerisinde Koran Holding’de yeni bir iş kolu kurmaya karar vermesi, yine aynı gün içinde iş görüşmesini bile tamamlayıp Kerem’i genel müdür olarak ataması gibi konular mantık çerçevesinin içinde kalırdı. Gerçi ekran başında keyifle iki saat (Dizi süreleri beni deli ediyor.) geçirebiliyorsam, hikaye akışında salt mantık aramamayı öğrendim. Zor oldu ama başardım… Size de tavsiye ederim.

Tavsiyeme uyup çok fazla mantık aramadan bölüm geneline birlikte bir göz atalım mı?

Süreyya O ŞEY’e yani Metin’in kızına evini açtı. “Koskoca Koran’lar kısa zamanda çocuk bakıcısı bulamadılar mı da evin çocuk bakımından zerre anlamayan hizmetlilerine minnacık bebeği teslim ettiler?” sorusuna yanıt aramıyoruz tabii ki. Bu sahneden bize kalan, her ne kadar esip gürlese de Süreyya vicdanlı bir kadın, Metin’le bebeği kapı önüne atmadı.

Bedia Hanım, Ece ve Mert’i en son Oliva’da bırakmıştık. Bedia Hanım yukarıda, bizimkiler aşağıda. Bedia Hanım yine haddini aşan cümleler kurdu, şaşırdık mı? Hayır. Bu sözler üzerine Mert’in geri dönerek Ece’nin elini sımsıkı tutmasını ve Ece’yi o cehennemden çıkartmasını eminim ki sizler de benim kadar sevdiniz. Bu arada Mert’in babaannesine “Eğer konuşmak istiyorsan sen aşağıya geleceksin bizim yanımıza.” cümlesini kurmasının akabinde, ertesi sabah babaannesiyle aynı evde uyanmasına da mantık aramıyoruz.

Oliva’da yere saçılan 150 bin TL’ye ne oldu? Merak etmiyoruz. Para konusu açılmışken Kerem Mert’ten çanta içindeki parayı kabul etmeden de hayallerinin peşinde koşmaya hazırdı. Şimdi neden ‘İş bulup çalışırım.’ modeline dönüş yaptı? Sürekli aynı konuda dönüp dolaşmak istemiyorum (Önceki yazıları takip edenler hatırlar.) Garipçe projesi tutarsızlıklarla doluydu, ileri tarihe ertelenmesine çok sevindim. Ama Garipçe projesinde de mantık aramıyorduk, değil mi? 

“Dostluk bitti, kardeşlik bitti.”

Bir dakika önce “İyi ki varsın.” dediğin kişiye “Dostluk bitti, kardeşlik bitti.” demek çok zor olmalı. “Umarım Mert Cansu’nun kimliğini önceden bildiğini söylemez.” diye içimden geçirdiğim doğru ama bu gerçek nasıl saklanabilir ki? Kerem açısından baktığımda Mert’in Cansu hakkındaki gerçeği ona öğrenir öğrenmez söylememesinden öte Cansu’nun ailesini fakir mahallelerde ararken, hatta onun için endişelenirken hiç ses çıkartmaması, hatta tepki vermemesi daha büyük acı. Bir de Cansu’yla konuşmasının detaylarını öğrense…

Begüm iyi bir abla mı oldu? Cansu’yu idare etmeler, yemek getirmeler, Ela ile vakit geçirmesine izin vermeler, onun için sevinmeler… Daha da ötesi, çocukluğunda iyi bir abla mıymış? Parolalı kapı tıklatmalar, okul hayatı için ipucular vermeler... Hisselerin Cansu’ya geçtiği bilgisini sindirdiğinde, ilk şoku atlattıktan sonra iyilik dolu ablacık modelinin kullanım süresinin dolup dolmayacağını birlikte izleyip göreceğiz.

Cansu, Kerem’in bahçesine girdiğinde aklımdan ilk geçen “Lütfen, beyaz gül fidelerinin topraktan söküldüğünü görsün.” oldu. Gerçekleşti. Kerem’in kıyımından sadece bir fide kurtulmuş. Küçük bir umut kırıntısına işaret mi dersiniz CanKer için? Cansu’nun fotoğrafın arkasına yazdığı mesaj çok anlamlıydı. “Gerçek kimliklerle yeni bir başlangıç.” Kırgınlıklar tamir edildiği noktada imkansız bir talep değildi, sizce?  

Bedia Hanım’ın Özkan ailesini hiçbir şey yaşanmamış gibi sabah kahvesine buyur etmesine ne diyorsunuz? Yaşlanınca insanın huyu değişebiliyor, daha aksi olabiliyor… Yılmaz Bey’in konuşmasından anlaşılan gençliğinde de huysuzmuş hanımefendi(!). Onca yaşanandan sonra hala burnu Kaf Dağı’nda, pişmanlığını görmek istiyorum en kısa zamanda…

Ece’nin Koran konağı deneyimi yine güldürdü. Ece sahnelerini yüzümde kocaman bir gülümseme ile izliyorum. Diyaloglar Meriç Aral’ın mükemmel performansı ile şahlanıyor... Cansu’yu gördüğünde kucağındaki Ela’ya istinaden “Çoluğum çocuğum var deme vallahi düşüp bayılırım.” cümlesi tam yerinde oldu. Sonuçta kız haklı; ‘Uğurböceğim.’ diyerek bağrına bastığı kız tam bir sır küpü çıkmadı mı? Ece’nin bu kadar çabuk yumuşamasını, yeniden canciğer kuzu sarması olmalarını beklemiyordum. Kız Sude’ye bile haddini bildirdi iki dakikada…

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER