It’s Only the End of The World: Alt tarafı dünyanın sonu, ne olabilir ki?

It’s Only the End of The World: Alt tarafı dünyanın sonu, ne olabilir ki?

Ekim ayının sevdiğim az sayıdaki özelliğinden birisi olan Filmekimi’ne nihayet kavuşabildik. İstanbul dışındaki illerin programının daha kısıtlı olduğu malum, ben de doğma büyüme Ankara’da yaşayan birisiyim. Hoşuma gittiğini tabii ki söyleyemem ama istediğim sayıda filme vakit ayıramayacağımı bildiğimden en azından gözüm fazla arkada kalmıyor desem bu da yalan olmaz.

Ankara’nın ek seanslar dahil dört günlük programına bakarken gözüme kestirdiğim ilk film de Alt Tarafı Dünyanın Sonu oldu. Cannes’dan ödülle dönme, Kanada’nın Oscar adayı filmi olması ve tabii ki de Xavier Dolan. Gittim, gördüm ve sonrasında buraya geldim işte.

Uzun lafın kısasını şimdiden yazmış olayım efendim, lazım olur: Beğenmeyeni anlarım, ama ben beğendim.

30’unu geçmiş Louis, çok uzun bir sürenin ardından ailesini ziyaret etmek için evine dönüyor. Ölümcül bir hastalığı var ve onlara bunu söylemeye karar vermiş. Bir anne, bir kız kardeş, bir ağabey ve onun karısı. Hem de Marion Cotillard’ın canlandırdığı. Dili Fransızca, aynı isimli tiyatro oyununun uyarlaması, kısa özet de bu kadar.

* Film kusursuz muydu? Hayır tabii ki.

Sonlara doğru gittikçe tempoyu ve kaliteyi artırdıkları bir gerçek. Ama resmen biraz az bağırın diye söylenir ve yaşlandım da kafam mı kaldırmıyor acaba diye düşündüğüm zamanlar oldu mesela.

* Oyunculuklar kaliteli miydi? Evet.

Film boyu ve sonrasında hakkında özellikle düşündüren Antoine ve oyuncu Vincent Cassel için oyum pozitif yönde. Yalnız her an değişebilir, öyle bir şey de çıkmış ortaya. Gaspard Ulliel ve diğerleri de altında kalmamış ama filmi izleyenlere öne çıkan bir performans sorsanız öncelikle kendisinden bahsederler.

Karakter benim için fazla sivri, boğazı sıkılası ve hatta gereksiz birisi ama performansı inkâr edemem. En çok bağıran da kendisiydi bu arada. Gaspard Ulliel’e de sevgilerimi gönderiyorum.

* Senaryosu? Fazlasına gerek yok, yeterdi bu kadar.

Filmin hoşuma giden taraflarından birisi, izleyicilere ‘dört ayrı parça’ sunması. Louis'in, kız kardeşi, ağabeyinin eşi, annesi ve ağabeyi derken herkesle baş başa zaman geçirme fırsatı oluyor. Birlikte yemek yedikleri, vakit geçirdikleri de oldu.

Bana göre film “Ne zaman söyleyecek? Nasıl söyleyecek? Söyleyebilecek mi?” karmaşasını güzel idare etti. Louis’in yaşadığı o ikilemi ve tereddütleri izleyiciye hissettirebiliyor. Tahmin edilebilir yanları tabii ki vardı, inkar edemem. Ayrıca siz ne dersiniz merak ediyorum ama ben en çok bu parçalardan annesiyle olan konuşmasını sevdim. Hatta filmin sonunu bir kenara alırsak, en beğendiğim kısım da orasıydı.

* Yönetmenlik? Dolan bey işte, yapmış yine işini.

Sayesinde özellikle Gaspard Ulliel’in mimiklerini ve yüz hatlarını film boyu ezberlediğimi itiraf etmek istiyorum. Özellikle Louis’in olmak üzere filmin büyük kısmında karakterlerin dibine kadar girip tam bir sergi sundu kendisi.

Juste la fin du monde / It’s Only the End of the World / Alt Tarafı Dünyanın Sonu hakkında benim kelimelerim bu şekilde efendim. Filmekimi her eve lazım diyerek, bir de sevgili Büyülü Fener sinemasına teşekkür ederek bitireyim en iyisi. Bir ara bir şekilde bu filme siz de bakıverin.

Not: Bir de söylemesi ayıp bittiğinden beri film bir şekilde aklıma geldiği takdirde “Kuş öldü beybi,” deyip duruyorum. Spoiler vermek istemediğimden izlemeyen detayını boş versin, filmi izleyenler beni anlıyordur. Tanrı affetsin seviyesine geldim artık ama yapacak bir şey yok.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER