Kiralık Aşk 2. sezonu en çok beklenen dizilerdendi. Sezona güzel başlangıç yaptı, ratinglerini arttırdı ve yaz dizisi olarak başlayıp, ikinci sezonda ratingini arttırarak dönen ilk dizi oldu. Hikayesi beğenildi mi? İki puan artırdığı ratinglerine baktığımızda beğenildiği ortada. Üstelik sezona iyi hazırlanıldığı da ortada.
Gelelim esas konuya… Diziyi 52.bölüm sonunda Defne’nin her şeyi itiraf edişi bile bırakmıştık. 53. bölümde bizi yine Defne karşıladı. Tek başına yürüdüğü bir caddede "seçimlerimle buradayım" diyordu. Defne seçeneğinin olmadığı bir zorunlulukla o yola girmişti. O yolda da şıkları genelde çok fazla değildi. “Ömer’e söyle ve kurtul” ile “Söyleme ve yaşayabildiğin kadar yaşa aşkını” arasında gidip geldi ve nikah anına kadar söylememeyi seçti. Ta ki o yolda yürüyüp bu sırla evlenemeyeceğini hissedene kadar. Sonucunda terk edildi ve bizi hayalleri, umutları ve beklentileri olmayan bir Defne olarak karşıladı.
Defne’nin ödediği en ağır bedel buydu. Bizi ilk bölümlerde “Hayal kurabilmek istiyorum” diyerek karşılayan o kızın artık tek yaşam bağı olarak yeğenini seçtiğini gördük.. Bir tek onun yanında duygularını açabildiğini ve “Artık hayatın başka bir numarası kalmadı” diyerek sadece yeğeninin büyümesine dair hayaller kurduğunu gördük. Ev-iş arasında kendisini yorarak kalbini dinlememeye çalışan bir Defne gördük. Ömer için yuvam oldu derken, yuvam neresi diye sorgulayan bir Defne izledik. Nereye ait olduğunu ve yuvasının neresi olduğunu artık bilmeyen bir Defne…
Peki Defne seçimleriyle oradaydı da Ömer değil miydi? Ömer de bizzat seçimleriyle olduğu yerdeydi. Düğünde öğrendiği gerçekle, gitmeyi seçmiş bir Ömer izledik. Roma’da oldukça şaibeli (!) bir hayat içinde olan Ömer… Sergiler, İtalyan kafelerinde geçirilen aylak saatler, duştaki ve sokaktaki gibi kim bilir kaç kadınla geçirilen saatler, günler, aylar… Bunlar da Ömer’in seçimiydi. Öyle bir gerçeği öğrendikten sonra kalması belki beklenemezdi, ki buna da katılmıyorum çünkü Defne’nin sırrı Ömer için çok sürpriz değildi, ama o anda öğrenmenin şokuyla herkes giderdi desek bile araya yıl sokmak Ömer’in seçimiydi.
Gidip birkaç gün, hadi olmadı birkaç hafta kendini dinlersin ama sonra dönüp ne varsa yüzleşirsin. Eğer gidip bir yıl dönmüyorsan ve gitme sebeplerin bile sana sadece seni her şeye rağmen çok sevmiş bir kadın gösteriyor ve o kadını hayatında geri istiyorsan tıpkı Ömer’in şu anda olduğu durumda olur her giden. Gidip sayısız kadınla olmuşsun, üstüne düşündükçe ne kadar çok sevildiğini daha da anlamışsın ve tüm sorularına da cevap bulmuş kafanda tüm resmi oturtmuşsun. Ama bakıyorsun ki şu anda yanlış seçimle yanlış yerdesin. Ne yapacaksın? “Bırakıp gittiğim kadına haber salayım da gelsin benden özür dilesin, ben de onu geri alayım.” mı diyeceksin? Dersen o kadın olmadan onsuz yaşadığın sefil hayata devam edersin. Haliyle o kadını geri istiyorsan almak için savaşmak zorunda kalırsın. Tıpkı Ömer’in şu anda zorunda kaldığı gibi…
Seçimler dedik. Ömer de en baştan beri bu aşkta bir seçim yapıyor. Görünen ve bildiği sorunu görmezden gelme seçimi…
Düşünün ki sevgiliniz bir gün pat diye yanınızdan ayrılıyor ve sonra size bir derdi olduğunu, gitme nedeni olduğunu anlatmaya çalışıyor günlerce. Siz reddediyorsunuz. Sonra dinlemeye karar verdiğinizde sizi geçiştiriyor ama ısrarla sizinle olamayacağını, böyle daha iyi olacağını söylüyor. Sonra düşünün ki aynı sevgili evlilik teklifinizi kabul etmek için zaman istiyor ve bakıyorsunuz ki yana yakıla para arıyor ve size diyor ki “Benim maddi bir sorunum var, para sorunum var.” Siz ne yapıyorsunuz? Bu sorunun üstüne gitmek yerine bunu çözmek için bulduğu yolu sakladığı için onu bırakıyorsunuz. Yani sorunu görüyor ama bu sorunu çözme yolunu beğenmediğiniz için terk ediyorsunuz.
Sonra onsuz yapamıyorsunuz. Geri istiyorsunuz ve sevgiliniz size ısrarla olamayacağını söylüyor. Sonra bir gün ağlayarak sizden bir şey sakladığını, hiç istemediği bir şeyin içine girdiğini, bunun öğrendiğiniz her şeye aykırı olduğunu, öğrenirseniz ondan nefret edeceğinizi, cenderede sıkıştığını ama derdinden bile şikayet edemediğini çünkü bütün güzel şeyleri de bunun getirdiğini anlatıyor size. Siz ne yapıyorsunuz? Yine öğrenmeye çalışmıyorsunuz. Ne gidip yüz yüze anneannesiyle konuşuyorsunuz, ne arkadaşını, abisini karşısına alıp konuşuyorsunuz, ne de başka bir şey. Telefonla anneannesini arayıp öylesine bir borç sorup, kendinizi rahatlatıp yine görmezden geliyorsunuz.
Sonra aynı sevgili kapınıza geliyor, kollarınıza sığınıyor, çok yorulduğunu sıkıştığını söylüyor. Yani sevgilinizi üzen şey neyse devam ediyor, ondan nefret edersiniz diye söyleyemediği şey onu çaresizce size getiriyor. Sonra sevgiliniz bir gün geliyor, hallettim özgürüm diyor ve kollarınıza sığınıyor yine. Ve siz neyi, nasıl hallettin, nasıl çözdün diye sormuyorsunuz. Aynı sevgili bir gün aniden ortadan kayboluyor. Onu arkadaşınızın yazlık evinde buluyorsunuz. Üstelik arkadaşınız da bir şeyler olduğunu ima etmiş.
Geliyorsunuz masa sürahi filan yerlerde. Sizden daha önce kaçan, cinsel konularda tecrübesiz olduğunu bildiğiniz sevgili ağlamış, farklı bir psikoloji ile karşınıza çıkıyor. Siz o ruh halindeyken o sevgiliyle sevişiyor ama yine “Sen neden buraya geldin? Neden ev bu haldeydi? Ne oldu?” diye sormuyorsunuz. Daha da devam ederim ama etmeyeyim. Sanırım söylemek istediğimi anladınız. Üstelik bu sevgili sizden sürekli onu bırakmayacağınıza dair güvence istiyor ve korkuyor.
Bütün bunlara rağmen öğrenmek için tek çaba harcamamış, o sevgiliye sevginizle garanti verip konuşmasını sağlamamış, yakınlarıyla gidip konuşmamış, araştırma yapmamışsanız o zaman siz de gördüğünüz ve bildiğiniz bu sırrı öğrenmemeyi seçmişsiniz demektir. O zaman düğün gününüzde evlenme yolunda bu sevgili size pat diye böyle bir şey söylediğinde şaşırmazsınız. Şaşıracağınız sadece işin içinde yengeniz ve amcanızın olması olur ama sevgilinin derdine şaşırmazsınız. Zaten bu geliyorum demiş, defalarca demiş, siz de görmüşsünüz, sevgili açıkça da size demiş böyle böyle bir şey var diye ve siz yine çaba harcamamışsınız öğrenmek için. Ama bunu bile bile de evlenme yoluna girmişsiniz. O zaman o sevgiliye de “Benden nasıl saklarsın? Sana güvenmiyorum.” deme hakkınız pek yok. Çünkü zaten onun elini böyle büyük bir şey sakladığını bile bile tutmuşsun.
İşte tüm bu nedenlerle Ömer de kendi tercihini yaşıyordu. Bu sır o nedenle Defne ile ilgili onu bir yıkıma uğratmamıştı. Zaten biliyordu Ömer. Sadece varlığını bildiği sırrın ne olduğunu öğrendi. Ayrıca gayet iyi biliyordu ki Defne’yi de söyleyemeyecek hale getiren de oydu. Çünkü Defne’ye söylerse terk edileceğini kendisi öğretmişti. Defalarca terk ederek, benden bir şey saklarsan giderim deyip giderek, Defne’ye “Ben senin her şeyi konuşabileceğin kişiyim” mesajı hiç vermediğini biliyordu.
Biz yıkılmış bir Ömer izlemedik. Ömer ancak Defne’nin aşkından şüphe duysaydı yıkılırdı. Ama o aşktan giderken de emindi muhtemelen. Sadece gurur meselesi yapıp gitmişti. Yıkıldığı tek konu amcası, yengesi ve arkadaşıydı muhtemelen ama Defne ile ilgili yıkım yaşamamıştı. Çünkü Defne ile ilgili bir sürpriz yoktu Ömer için. Çok iyi bildiği Defne’nin derdini öğrenmiş, parçaları yerleştirmiş, tüm soruların cevaplarını öğrenmiş ve eksik parçaları birleştirince cenderedeki sevdiği kadını daha iyi görmüş bir Ömer izledik. Gururunu seçtiği için de çok pişmandı. Bu nedenle döndüğünde daha kararlı ve mutluluğunun kaynağını isteyen ve bunun için çaba harcayacak bir Ömer vardı.
Defne için ise durum bu değil. Çünkü Defne bu aşkta en büyük korkusunu yaşadı. Bu onu öyle etkilemiş ki fiziken de etkilenmiş, yataklara düşmüş, hayatla bağlarını koparmış, ev halkını da ciddi anlamda korkutmuş bu dönemde. Sonra Ömer’in dönmeyeceğine kendini inandırıp, buna rağmen yarasını ailesi için içine gömüp ayağa kalkmış ve tam yeniden yaralarıyla yürümeyi öğrenmişken yeniden Ömer ile karşılaşmış bir Defne izledik. Terk edilmiş bir kız çocuğu olmanın travması üstüne, terk edilmiş sevgili travmasını da eklemiş, artık aşktan korkan, yeniden terk edilip bırakılmak istemeyen, bu nedenle Ömer’den kaçan bir Defne… Cevaplarını almış, kafasında her şeyi oturtmuş Ömer’e karşı yaralı bir Defne var karşımızda. Bu nedenle şimdi sıra Ömer’in o yaraları sarmasına.
Ömer’in de öğrenmesi gerekenler vardı. Öncelikle çok katı ve şekilci bir hayat görüşü olduğunu görmeliydi. Doğrularının aslında “doğru” olmadığını görmeliydi. Çok katı kalıplı doğrular asla hayat için doğru olmazlar. Çünkü hayat size birden çok şekilde sunar bazı durumları. Hayat bu kadar esnek ve oyunbaz olabilirken sizin katı kalıplaşmış doğrularınız ona uyamaz ve hep yanlış kararlar verdirir. Hayat asla gördüğümüz kadar değildir. Ömer’in de bunları öğrenmesi gerekiyordu ve yeni sezondaki Ömer görmüş, anlamış gibi görünüyor.
Bu nedenle şimdi yaralı sevdiğini, bıraktığı ve bir yıl onu aramayarak kendi seçimiyle hayatından çıktığı sevgilisini, geri kazanmak için peşinde. Çünkü biliyor ki zamanında yanlış doğrularla yanlış bir seçim yaptı. Çıktığı o hayata geri dönmek istiyor. Yani Ömer kendi yaptığı seçimi geri almak istiyor. Bunun için de çaba göstermesi lazım. Çünkü o seçimin acılarını dibine kadar yaşamış bir Defne, birden verdiği kararı bozan, vazgeçip gitmiş ve 1 yıl sonra “Ben geldim, konuşalım” diyen bir Ömer’e hemen kollarını açmayacaktır. Hiçbirimiz hayatlarımızdan çıkıp bize acılarını yaşatıp, aradan zaman geçtikten sonra “Ben geldim, konuşalım” diyen birine kollarımızı açmayız. Defne de açmıyor. Ömer’in onu yeniden bırakmayacağına inana kadar da açmayacak gibi görünüyor.