- Dikkat spoiler içeriyor olabilir--Artık
methini duymayan, Walter White’ı nam-ı diğer Heisenberg’ü bilmeyen ve
literatüre geçecek ‘’SAY MY NAME’’ repliği kulağına çalınmayan yoktur herhalde.
Breaking Bad öyle bir dizi ki noktayı 2013 yılında koymuş olsa bile bu seneki
Emmy ödüllerinde ödüle doydu. Diziyi izleten unsur olarak sağlam bir senaryo,
karakterler arasında ilmek ilmek örülen dramatik yapıdan ziyade yönetmenin
diziye has kullandığı çekim teknikleri ve Bryan Cranston’ın olağanüstü
performansı öne çıkıyor.
Bu adamdan bir efsane çıkacağına inanır mısınız? Çıktı!
Hikayenin çatısı, gayet
mütenasip, pasif ama tam bir aile babası statüsündeki bir kimya hocasının,
maddi sıkıntılar ve akciğer kanserinin getirdiği kısıtlı ömürden ötürü gitgide
karanlık yanını gün yüzüne çıkarması üzerine kurulu. Konu aşamasına gelirsek
(Breaking Bad’in başka bir alamet-i farikası) Walter’ın kimyagerlik cevherini,
metamfetamin adlı mavi bir uyuşturucu yapımı üzerinde kullanmasıyla başlıyor.
Tabi bu konuda uyuşturucu sektörü ve ticaretini avucunun içi gibi bilen
Walter’ın eski öğrencilerinden Jesse Pinkman’ın desteği yadsınamaz.
Sonrasındaysa bu ikili, kendilerini Tucco gibi psikopat,Gustavo Fring gibi
potansiyel bir caniden tutun da Walter’ın narkotik ajan bacanağıHank Schrader’in işgüzarlığına kadar binbir
türlü belanın içinde bulacaklardır. Sadece bela olsa iyi. Walter’ın kafasını daha
çok meşgul eden ilerleyen bölümlerde göreceksiniz ailesiyle olan problemleri. Eşi
Skyler’la olan problemleri öyle bir noktaya geliyor ki çocukları Walter’ın
bacanağının evinde kalmaya başlıyorlar.
Walter White’ın dışında
Jesse Pinkman da önemli bir karakter. Jesse’in tıpkı Walter gibi bir dönüşümü
var. Ama bu Jesse için olumlu bir durum teşkil ediyor.Zira ilk sezonlarda izlediğimiz
bağımlı,keş uyumsuz karakterimiz sezonlar ilerledikçe hayatını yeniden gözden
geçirmeye karar veriyor.Sorumlulukları büyüyor ve parayı bile önemsememeye
başlıyor.
Aaron Paul'un efsane performansının hikayeye ve karaktere katkısı tartışılmaz. Konu kilit!
Gelelim, Breaking Bad’i
Breaking Bad yapan unsura: ‘’Heisenberg!’’ Evet,Walter White’ın uyuşturucu
kartelleriyle yaptığı metamfetamin teslimatlarında keskin bir söyleyişle
kullandığı lakabı.Esasında da dizinin temel kırılma noktası. Walter’ın,
Heisenberg mahlası namı olunca o sakin ve konformist adam birdenbire pervasız,
gaddar, megolomanyak ve egoist bir suç patronuna dönüşüyor. Hal böyle olunca da
Walter’ın en büyük destekçisi Jesse gibi etrafındaki pek çok insan ondan
korkuyor ve uzaklaşmaya başlıyor. İşte dizinin bir farkı daha: ‘’Heisenberg ve
etrafındaki karakterler arasında olan sıkı bağ grup içerisindeki çözülmelerin
tesiriyle beraber gerginleşiyor ve kopma noktasına gelmiş oluyor.’’ Bunu da
aynen Martin Scorsese’in ‘’Kızgın Boğa’’ filminde Robert De Niro’nun hayat
verdiği Jake LaMotta karakterinde görmek mümkün.Boks kariyerine dört elle
sarılan Jake, kaybettiği her maç sonrasında büyük hırslarının da tesiriyle
çevresine karşı tam bir canavara dönüşüyordu. Ve çevresi de aynen Heisenberg’de
olduğu gibi ondan uzaklaşmaya başlıyordu.
Dizinin bildiğimiz suç
dramalarına benzemediğinin en önemli kanıtıysa dizinin nev-i şahsına münhasır
kara mizah anlayışı. Bunu da büyük ölçüde hikayenin yan karakterlerinden
sağlıyor. Kolunun altındaki ziliyle iletişim kurmaya çalışan felç uyuşturucu
karteli Don Salamanca, başınız belaya sıkıştığında imdadınıza yetişecek
potansiyelde eğlenceli avukat Saul Goodman, oldukça ihtiyarlaşmasına rağmen
ekibin patlamaya hazır bombası Mike örnek gösterilebilir. Bunun yanında dizinin
gerçekten kahkaha fırtınası yaratan bölümleri de var. Misal bir bölümde Walter,
uyuşturucu imal ettiği bir fabrikada tam 10 dakika boyunca bir sineğin peşine
düşmüştü: Slapstick siyah beyaz komedileri aratmayan bu nefis eğlence, kimisine
göre Breaking Bad’in en gereksiz bölümü kimisine göre en komik bölümüydü.
Unutursak içimiz kurusun!
Başta Bryan Cranston olmak
üzere tüm oyunculuklar muhteşem zaten. ‘’STAY OUT OF MY TERRITORY’’, ‘’I’M THE
ONE WHO KNOCKS’’ ve ‘’SAY MY NAME’’ gibi unutulmaz replikleri, dudak uçuklatan
senaryosu, hafızalardan kazınmayacak karakterleri, kara mizahı, Walter White’ın
Heisenberg’e olan evrilimiyle içimizdeki karanlık tarafı da sorgulatan bazen
psikolojik bazen de felsefi alt metinleri, leziz bir olay örgüsü, ucu açık
bırakılan flashforward girişleri, dramatik altyapıyı oluştururken klişeleşmeyen
iç çatışmaları, kült introsu ve ikonik sahneleriyle (Walter’ın yeşil gömlek ve
küloduyla silah doğrulttuğu sahne, Gus Fring’in akıbetinde bile yarattığı imaj
gibi) tabir-i caizse dizilerin babası Breaking Bad, işte tüm bu faktörlerle
‘gelmiş geçmiş en iyi dizi’ başlığını hak ediyor. Vince Gillian’ın yarattığı bu
evrene saygıyla eğilmekten başka elden gelir? Hala izlemeyenler için itinayla
spoilerdan kaçınarak bir nebze öze inmeye çalıştım.
NOT: İkinci sezonun, ikinci bölümü
tam anlamıyla şaheser benim gözümde. Enfes bir yönetmenlik harikası. Komedi ve
gerilimin müthiş bir kompozisyonla işlendiği sıkı bir bölüm. Hiç
izlemeyecekseniz bile en azından bu bölüme bakın derim.