Tüm hikâye No:309’da başladı. İşte bu nedenle 309 no’lu odanın
dili olsa da konuşsa diyor, akıllı telefonumuzdaki 3 maymun emojisini hayal
ediyoruz... Tam bu aşamada kocaman bir ‘es’ verip, Lale ile Onur'un özelini onlara
bırakıp biz dizimizdeki kadınların hikâyelerine bakalım diyorum.
En sevdiğim: Songül
Sumru Yavrucuk'u ekranlarda görmeyi ne çok
özlemişim. Canlandırdığı "Songül" karakteri de o kadar tanıdık ki... Liseden
arkadaşının annesi de olabilir, karşı apartmanda giriş katta oturan komşun da… İçimizden
biri… Hayat arkadaşı tarafından terk edilmiş ve yolculuğuna tek başına devam
etmiş; kimi zaman zaman düşe kalka ama hiçbir zaman devrilmeden, pes etmeden. Kızlarına
hem anne hem baba olmayı başarmış, bu nedenle sevildiği kadar saygı duyulan bir
kadın olmuş.
Lale: “Ben
sana benzemekten gurur duyarım anne”
Songül’ün en büyük çabası bugüne kadar kendi çektiklerinin
benzerini kızlarının çekmemesi. Bu nedenle müdahil oluyor hayatlarına,
küçücük bile olsa hata yapmamaları için. Nasıl kıyar kızlarına, nasıl izin
verir ağlamalarına? Öyle ki çocuğun babasının Doktor Onur olmadığı gerçeği ile
sarsıldıkları akşam, üstelik daha ortada Onur Sarıhan ve serveti yokken,
Lale’nin babasız çocuk büyütme korkularına “kapı gibi annen var” cümlesi ile
çözüm bulması ile gönlümü ilk dakikalardan fethetti.
“Hiç
kimse benim evime gelip kızıma hakaret edemez”
Songül, kızları söz konusu olduğunda, gerekirse panter oluverir.
Hangimiz istemedik ‘kız isteme töreni’ni baltalayan Pelin Su’nun saçını başını
yolmasını?
Asırlık çınarı İsmet
Babaanne
Ve olaylar karşısındaki tutumuyla, Onur’un kafası karıştığında
silkeleyip kendine getirmesiyle en sevdiğim, dizinin asırlık çınarı İsmet
Babaanne… İlk şoku en kolay atlatan kişi: “yapılacak şey belli, en yakın
zamanda evlenecekler”… Otoritesinin etkisi tüm ailede hissediliyor. Hele ki
oğullarından, gelinlerine, hatta torunlarına kadar herkesin karşısında salt
duruşa geçmesi yok mu, sultanların sultanı…
En ortancamız Lale
“Bir kadın senin çocuğunu
taşıyorsa sen onu başının üstünde taşıyacaksın”
İşte o kadın Lale, ailenin ortanca kızı... İlk bölümde ‘arada kalmışlık sendromu’ yaşadığını epey
hissetmiştik ama ortanca çocukluktan ailenin en ilgi ve önem gösterilecek kişi
olmaya terfisi bir anda gerçekleşiverdi.
Terfiden bahis açılmışken; a
tanamayan bir
tarih öğretmeni Lale… Atanamayan on binler gibi kariyer yolculuğuna başka
kulvarlarda devam ediyor da, doğruluktan taviz vermediği için çabuk eliyor
bulduğu işleri ya da eleniyor… Ama
olsun, kolunda çok özel çiçek tasarımları yapabilmek gibi bir bileziği var…
Lale, büyük küçük tüm mahallenin gönlünü kazanmış, temiz kalpli,
saygılı, sevgi dolu… Çocuğunun babasının evlilik teklifi karşısında, Onur’un
karakterinden bağımsız, “nişanlısından ayrılmasına sebep olamam, günah değil mi
o kıza” diyecek kadar düşünceli… Değer verdiği kişi de Pelin Su; ilahi Lale,
sen çok yaşa e mi…
Aşk konusunda beklemediği bir anda gol yemiş, bu nedenle biraz
temkinli, biraz da güvensiz… Onur ile birbirlerinin ilacı olacaklar, besbelli…
İlişkilerinin ‘aşk’ a yönelmesini keyifle izliyoruz; küçük kıskançlıklar,
atışmalar da bu yolculuğun tuzu biberi…
Yenilmez Ailesi sevgi çemberinin diğer parçaları
Nilüfer (Nünü)
ve Nergis, bitmeyen çekişmeleri ile eltiler Yıldız ve Betül, eltilere haber
taşıyan tele-kulak hizmetkârlar; şekilci yaklaşım psikolojisinden çıktıklarında
ve hırslarını gömdüklerinde içlerinden iyi kalpli bir meleklerin çıkacağına
inandığım Filiz ve Pelinsu… Her birini izlemek ayrı ayrı keyifli…
Ya sizin en sevdiğiniz No:309 kadını hangisi?