Bazen düşünüyorum da insan hep aynı noktaya takılı kalsa yaşamını nasıl sürdürürdü? İki gündür üzgündük, toparlanmak o kadar zor oldu ki… İyi ki böyle diziler, yayınlar var. Diğer türlü nasıl başarırız zihnimizi dağıtmayı hayata yeniden bakmayı…
Kerem’in “Ben ne birinin celladı olabilirim ne de aşığı. Tek bir şey olmama izin ver bu hikâyede: Aşkın cellâdı” sözleriyle başladı yeni bölüm. Sahi, Kerem’in sandığı gibi cellât olan âşık mı yoksa aşkın ta kendisi mi? Sen ne dersin sevgili okur?
Aşkın hikâyesini hiç duydunuz mu bilmem? Derler ki bir zamanlar bir adada Kibir, Bilgi, Mutluluk ve Aşk adında dört arkadaş yaşarmış. Hikâye bu ya bir gün ada batmaya başlamış. Herkes oradan kaçarken, Aşk en inatçı haliyle son ana kadar direnmiş. Tam dibe batacağı zaman bakmış olmuyor sırayla herkesten yardım istemiş. Zenginlik sandalı mücevherleriyle doldurduğu için, Kibir Aşk sandalı ıslatıp başına iş açar diye, Üzüntü yalnız kalmaya ihtiyacı olduğu için almamış Aşkı yanına, Mutluluk onu görmemiş bile. Tam umudunu yitirmişken kendisinden yaşlı bir kişi almış onu kayığına… Rahat bir adaya bırakıp yoluna devam etmiş. Aşk o sevinçle kim olduğunu sormayı unutmuş meğer yaşlı adama. Gitmiş Bilge’ye sormuş ve öğrenmiş ki o kişinin adı Zaman’mış. ”Peki, neden kimse kabul etmezken o beni kabul etti?” diye sormuş. Bilge’nin cevabı şu olmuş: Çünkü sadece zaman aşkın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir.**
İşte böyle… Bu bölüm her iki çiftimiz de de sular hiç durulmadı. O kadar farklı duyguyu bir arada yaşadılar ki hep beraber tam evet bu iş oldu dediğimizde hooop kopuverdiler birbirlerinden. Sanırım şuan adanın batma evresindeler. Bakalım zaman amcamız ne zaman alacak onları kayığına…
Şiple beni!
Ece ve Mert’ten başlayalım anlatmaya. Bu ikili yan yana gelince ağzımı kapatmakta zorlanıyorum açıkçası :)) Bu kadar mı komik olur karşılaştıkları her an? Deli kızımız Ece, Mert onu iki saat ayakta dikip çöp kadın şeklinde çizince dayanamıyor o da çiziveriyor Mert’i bir ayı suretinde… O uçak atarak buluşma davetleri falan vız gelir Ece’ye Mert Bey! Kendinize gelin:) En büyük aşklar nefretle başlarmış derler. Sanırım Ece’nin Mert nefretinin sebebi bu. Mert ona her yaklaştığında düşman kuvvetlerini denize püskürtür gibi püskürtüyor onu Ece. Çünkü kızımızın aklı âşık olduğunu sandığı ama başından beri ne hissettiğini bile tam bilmediği Mert Çalhan sandığı Kerem’de takılı kalmış. Bezdirdi resmen herkesi. Hayır, bir de alenen yürüyor adama bari biraz alttan alttan nabız yokla:) Ama Ece bu n’aparsın pat diye söyleyiverir her şeyi.
Mert de az değil tabii. Hala biraz bencil ve kırıcı davranıyor etrafındakilere. Telefonla uzaklardaki sevgilisine türlü oyunlar yapacakken yakalanıveriyor babaannesine. Ben bir markayım, harikayım tarzı konuşmaları bitmek bilmiyor. Sırf onunla gurur duyulsun diye yine Kerem’e koşuyor babaannesinin verdiği görevi üstlenmesi için, Mert Çalhan ismini daha da markalaştırması için. Bir gün de şu adama hal hatır sormaya git be Mert bir gün de şaşırt bizi de onu da:) Yine de kıyamaz Kerem’e… Bir önceki yazımızda söylemiştik Mert’in bencil görünüşünün altında henüz farkında olmadığı güzel yürekli, bir miktar çocuk kalmış bir adam yatıyor diye… O da görecek bunu mutlaka sadece biraz zamana ve gerçek aşka ihtiyacı var tabii. Mert Ece’ye yaklaşma onunla konuşma işini inada bindirdi evet ama benim merak ettiğim nokta şu: Kerem ile girdiği Ece’yi kendine âşık etme iddiasını kazanmak için mi yoksa gerçekte bir şeyler hissetmeye başladığı için mi yaklaşmaya çalışıyor Ece’ye? Şu an durum ne bilmiyorum ama ilerisi için benim tahminim ava giderken avlanacağı yani gerçekten âşık olacağı yönünde. Bakalım bu çılgın ikili arasında daha neler olacak?
Yazı devam ediyor..