Bu bölümde içimize bir öküz oturduğu doğrudur. Sizin öküzünüz
ne zaman oturdu peki? Bana ilk sahnede, Ömer’in bütün o isteme zamanındaki
söylediklerini hallerini görünce oturdu. Aman ne olacak ki hayat böyle diyemiyor
ve eğer haklı haksız arıyorsak Defne’yi anlıyor ama Ömer’e hak veriyorum.
“Gerçekten mi Defne,
sana anlattığım onca şeyden sonra, böyle bir günde, gerçekten mi ( inanamıyor
çünkü) , dedemle ilgili ne hissettiğimi
biliyorsun, sana söyledim ben di mi, sordun, söyledim, (düz ve net adam) demek sorduğunda da haberin vardı dedemin
geleceğinden, bana haber verebilirdin defne, (güven) dedemle karşılaşmak istemeyeceğim hiç aklına gelmedi mi senin,
basbayağı kumpasa ortak oldun, el birliğiyle beni buraya sürüklediniz, mecbur
bıraktınız, emrivakilerden hoşlanmadığımı da biliyorsun, hem de çok iyi
biliyosun”( bile bile, göz göre göre) “beni
düşürdüğün duruma bak”
Aldığı cevap da, “Neriman
hanım şeyetti de ben de şeyedemedim“ (ah Defne)
Yahu ne bekliyordunuz, kim ne bekliyordu bu karşılaşmadan?
Dede diyor ki "benle konuşmadı bile". Hmm.. Gel dedecim elini
öpeyim, saçlar da iyice beyazlamış. Nasılsın iyi misin? Sağlığın sıhhatin
yerindedir inşallah. ha ha ha ha.
'Ay yenge walla, Allah iyiliğini versin, naptın ettin beni
dedemle karşılaştırdın, ne hınzır kadınsın senden korkulur walla’, he he he he.
Amca sen sağol, ne iyi ettin, tabii büyüklük hem sende hem
bende kalsın, hi hi hi hi.
Neyse canım, ben Defne’yi çok seven, içim diyen Ömer, onu
kaybetmektense, çiğ tavuk yerim. Hatta şurdan birkaç dolma yiyeyim. Hadi
nişanımızı yapalım. Mutlu mesut sonsuz aşkla ömür boyu yaşayalım. Hayat bu
zaten, siyah, beyaz, gri ...
Hayatını güven üzerine kurmak isteyen, en önem verdiği şeyin
bu olduğunu defalarca bas bas bağıran adamın kalbine, üst üste bunu sınayan bir
kuş kondurmuşlar. Bu kuşun da en sevdikleri onu bırakıp gittiğinden hayattaki
en büyük korkusu terkedilmek. Ve biz de onların hikayesini izliyoruz.
Defne 14. Bölüm sonunda hiç bir açıklama yapmadan en mutlu
oldukları ilk anda, seni bırakmam dedikten yaklaşık 30 dakika sonra onu bırakıp
gitti. Barıştılar. 20. bölüm’de evlenme teklif etti, EVET cevabını duyamadı,
bekledi , bozuştular. Barıştılar. 22-23. Bölümde tasarımı Trambaya sattı,
sakladı, Ömer “güvenmiyorum” dedi, ayrıldılar. Barıştılar. Evlenmeye karar
verdiler. Nihayetinde hiçbir zaman Ömer tam olarak anlayamadı, Defne kendisinden
ne saklıyor, derdi ne. Ama bir karar verdi, kendi sınırlarının dışına çıktı, Aşk
dedi.
Bütün bunların üstüne, bu son olayda, Ömer’in içi darmadağın
oldu yine ve akabinde de evi kırıp döktü. Her şey, kafasında kurduğu mantık,
düzen paramparça oldu, evdeki cam bardaklar gibi.
Defne’yi anlamaya gelince, anlıyorum ama katılamıyorum.
O da kendine katılmıyor zaten. Neriman’a söyledikleri bütün olayın özeti. Defne
özünde tam olarak Ömer’in istediği insan. Hayalini kurduğu güvenebileceği aşkı
ama Defne başından içine girdiği oyun yüzünden, terk edilme korkusundan hiç de istemediği bir insan olup çıktı Ömer’in karşısında. Kendinden
nefret eder hale geldi. Sevdiği adamı üzen kıran bir insan olmayı kendine o da yakıştıramıyor.
Yaptıklarının doğruluğuna kendi de inanmıyor, nasıl savunsun Ömer’e karşı
kendini. Çünkü biz biliyoruz gerçekten inandığı şeylere karşı nasıl aslan yürek
kesildiğini, kendini ve sevdiklerini savunduğunu.
Defne Neriman ile konuşurken
ağladım resmen, onun üzüntüsü öfkesi benim de içimden çıkıverdi, yeter diyen
isyanı, öfkesi. O kadar haklı ki ve o kadar tatlı ki yine sarılıyor Neriman’a. "Yürü
git ne saçmalıyorsun sen diye ittiriverebilirdim" ben kendisini, zira
söylediklerinden, verdiği hayat dersinden hiç bir halt anlamadım. Anlayan beri
gelsin. Siyah, beyaz, gri evet de, bu olayda neden gri, şöyle beyaz bir nişan
olamaz mıydı? Bütün sevinçleri kursaklarında kaldı çocukların. Defne en
başta söylediği yalan yüzünden başına gelenlere direnemiyor, rüzgara kapılıp
gidiyor, yaptığı her şeyi yine iyi niyetiyle, saf
kalbiyle yapıyor, ama bilmek lazım ki cehenneme giden yollar iyi niyet
taşlarıyla örülüdür.
Bütün olay yine Defne’ye patlıyor çünkü Ömer en çok
ona güvenmek istiyor, en çok onu seviyor bu hayatta, o yüzden kızgınlığı,
öfkesi, hayal kırıklığı en çok ona oluyor.
Ve Ömer’in yüzüğü bırakması. Çok ağır, sindirmek de
çok zor. O sahneyi defalarca izledim. Ömer İplikçi’den o an başka bir şey
yapmasını pek beklemezdim. İçine atsa yutsa bile patlardı başka bir yerde,
içine sinmeyen mantığına uymayan şeyleri kabul ede ede, sonrasında Defne'yi de
aşklarını da tamamen ezip geçerdi . Mantığıyla ve öfkesiyle düşünüp bir karar
verdi. Pişman olacak, orası kesin. Çünkü artık kuralları o koymuyor, sınırları
çoktan geçti. Haklı olmak mı, mutlu olmak mı? Yine bir karar vermesi gerekiyor.
Sevgiyle kalın...
Ve bu bölüm aldı beni bu şarkıya götürdü; benden de Ömer ve Defne’ye gitsin;
Kaybet bu öfkeni,
İçinde sakladığın.
Terk et o derdini,
Benden almadığın.
Sabret sonu aynı değil!
Söylüyorum.
Dinle, rüyaların her gün aynı,
Olmayacak!
Şimdi vazgeçersen geriye döneceksin,
Gitme! Kaybedince daha çok seveceksin
Biliyorum, hiç bir anlamı yok:
Yokluğunda, yokluğunda, yokluğunda...