Kiralık Aşk: Yağmurun arkasından gelen gökkuşağı gibi..

Kiralık Aşk: Yağmurun arkasından gelen gökkuşağı gibi..
Bir yaz mevsiminde tanıdı Kiralık Aşk'ı gönlüm... Öylesine neşeli, öylesine kıvılcımlı, öylesine sıcacık, öylesine sevgi doluydu ki edemedi yüreğim sevemeden! Kalbim öylesine benimsedi ki, izleyemeden duramadım! Merak etmeden duramadım. Mucizeler diyerek bir genç kızın hayalinin eninde sonunda gerçekleşebileceği ümidi ilgimi çekti. Kötü sonlara değil, hep mutlu sonların var olabileceğini aşılayan bir masala kaptırdım kendimi! Hem de gökkuşağı gibi rengârenk bir masaldı, aşkın en salt halini sevdirdi.
 
Kesilen sahneleri görmezden geldim. Yarım kalanları kafamda tamamlamak alışkanlık haline geldi. Kurulan ama sonlanmayan hayalleri bile kendi hayallerimle bütünledim. Eksik kalan cümleleri, kaldığı yerden başlamayan sahneleri fazla takmamaya çalıştım! Sevdim mi tam sevdim.
 
48. bölümde sabrım ilk defa taştı. Aslında yazmak, yorumlamak istememiştim bu bölümü. Eksik ve kopuk sahnelere kızmıştım. Artık güzel masalıma bahaneler bulamaz hale gelmiştim. Neyse ki 49. bölüm fragmanıyla bir yumuşadım, eridim, bir coştum... Beraberinde 2. sezonda da devam kararıyla kızgınlığım geçti hafiften...
 
Doğum günü; hem de sevilmeye muhtaç, tatlı Defne'min doğum günü ile kaldığımız yerden 48. bölüme başladık! Ne hayallerim vardı benim bu doğum günü ile... Neler neler yaşayacaklardı? Kalbimiz biraz hızlı atacaktı. Hafiften bir uçacaktık. Minik minik manalı gülümseyecektik... Sonra düşündüm benim hayallerim, Defne için arzuladıklarım bana aitti. Benim için muhteşem olanlar; birlikte dans etmeleri, sarılmaları, öpüşmeleri, geceyi mumlar eşliğinde doyasıya kesilmemiş sahneler eşliğinde yaşamalarıydı! Peki, ne oldu? Yine bir hayalim, hayalimiz suya düştü. Kısacık ne olduğunu anlayamadan biten bir doğum gününe tanıklık ettik. Bizim mi, benim mi yoksa Defne'nin mi ne hissettikleri önemliydi? Elbette ki Defne'nin hissettikleri önemliydi!
 
O zaman Defne'miz için nasıl bir doğum günüydü? Kendisi cevabını "Hep hatırlayacağı o muhteşem gün." olarak verdi. Haklıydı da! Sevdiği, yerlere göklere sığdıramadığı Ömer'i doğum gününü unutmamıştı mesela, bu bile muhteşem bir gün olmasına yeterdi ve artardı. O sevdiği adam kendisine ilk tutulduğunda sadece Defne'sine ait bir ayakkabıyı, onu düşünerek, sadece onun için dizayn etmişti. Muhteşem bir hediye değil de neydi? Bir hediye ile yetinmeyen asıl hediyeyi sona saklayan ve Defne'yi büyülemeyi yine başaran Ömer oldu. Bir genç kızın yıkılmış hayallerini, unutmak istediği hatıralarını yeniden hatırlanır-yaşanır sevilir hale getirmeyi, hüznü gülümsemeye çeviren ve zamanında alınmayan dans ayakkabılarını elleriyle yaparak geri verdi, Ömer. Hem de bir gece de, Serdar'dan dinlediği hikâyeden etkilenerek. Âşık olduğu kadının gözlerinin ışıltısının bir daha sönmemesi için.
 
"Eksik yanların tamamlanması ve kötü hatıraların silinmesi" birbirlerini tamamlayan ne güzel sözler sarf etmişlerdi. Defne Ömer'siz yaşayamaz, Ömer Defne'siz hepimiz biliyoruz bunu... 

Karanlığın sonundaki ışık, gecedeki ay gibi, gündüzdeki güneş, yağmurun arkasından gelen gökkuşağı gibi aşkları artık. Hep birbirlerini tamamlıyorlar. Bir ömür boyu sürecek aşklarında sahip oldukları en büyük hediye tek bir kalp. Aynı anda çarpan, aynı anda sızlayan, aynı anda neşelenen, aynı anda nefes alan bir kalp bu. O kalp bir kuş misali; kanatlanıp uçuyor, çiçek kokularına, papatyalara, sıcacık güneşe, bahara, yaza doğru cıvıl cıvıl esintiler eşliğinde.
 
Şimdi de birlikte Ömer'in arkadaşının düğününe yelken açtılar birlikte. Ayrı odalarda kalınmasına tepki veren Defne görmek beni çok şaşırttı. Genelde Ömer'in ailesinin olduğu bir ortamda böyle bir ayrı oda teklifi Defne'den gelir diye beklerken, bunu Ömer'in düşünmesi ilgimi çekti. Hoş Ömer'in niyeti de kovalanmak içinmiş. Maalesef Defne kovalamadı yine, kovalandı. Garip Ömer'in boynu bükük kaldı.
 
Kaçan kovalanır, kaçan yakalanır, kaçan sıkıştırılır... Ömer sıkıştırmayı, Defne yakalanmayı adet haline getirdi. Tam hepimiz oldu bu iş diyeceğiz, klişe çalan bir telefonla yine umutlarımız başka sahnelere, bölümlere kalıyor. Kızmamak elde değildi.
 
Gelelim şu büyük sırra. Defne'min empati yaptığı, paniklediği Şebnem'in sırrına! Kulaktan kulağa yayılıp Ömer'e kadar ulaşan ve yön değiştiren sırra. Dostun seçebildiğin kardeşindir. Elbette ki yanında olmak, doğruları anlatmak önemli. Ama bunu dostun dediğin adamın eşinin anlatacaklarını dinlemeden yapamazsın, yapmamalısın. Bir çiftin umutlarını yıkabilmek bu kadar kolay olmamalı.
 
Kendi doğrularının en doğru olduğunu sanan Ömer biraz değişti sanmıştım. Defne'sinin fikirlerine değer veren Ömer yoktu bu bölüm. Şebnem'i dinlemeden peşin hükümler vermeyi görev bildi Ömer kendine. Defne "Hiç karışmasak dediğinde." İso kartını oynadı Ömer. Ya "İso'nun başına gelseydi." dedi. Bir ilişkiyi yakıp yıkmak uğruna, anlayıp dinlemeden her şeyi anlattı Alp'e. İşte ben o Ömer'i hiç sevmedim. Böylesine ön yargılı ve acımasız bir Ömer Defne'me acaba neler yapar diye düşünmeden edemedim.
 
Defne böylesine sabit kararlı birine bu sırrı nasıl açıklar? Kaybetmekten ürken Defne, böyle bir olaya şahitlik edipte konuşabilir mi? Konuşamaz! Defne değil sadece, seven hiçbir kadın direk sırrını Ömer gibi bir adama kolayca açıklayamaz. Biliyoruz ki Ömer Defne'den vazgeçemez, geçmeyecek de. Ama acı da çektirmeyecek anlamına gelmiyor. “Yıkılıp, darmadağın olacağını, her şeyi baştan sorgulayacağını.” dile getiren adama, "Benim bir sırrım var." diyemezsiniz. Defne de diyemedi. Defne'nin yerinde olmadan "Çok fırsatı oldu ama sırrı açıklamadı." demek kolay. Bir Defne olmak kolay değil. İlk defa hayatında gönülden istediği bir şeye sahip oldu, Defne. Adı aşk. Anlamı Ömer olan. Kaybetmemek uğruna çaresizliğinden kurtulmanın en temiz yolunu arıyor. Karşındaki sevdiği adam da işini hiç kolaylaştırmıyor.

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER