Bilimsel gerçeklere bir savın yüzde yüz doğrulanması yoluyla
değil, yüzde doksan dokuz yanlışlanamaması ile ulaşılır. Yani bugün doğru kabul
edilen bir şeyin yarın yanlış olduğunun ispatlanması ihtimali her zaman vardır.
Bilim insanı her tezini onun anti-tezini çürüterek savunur. Nereden çıktı şimdi
bu demeyin, bölümün başında Kerim’in bir bilim insanı olduğunu boşuna
hatırlamadık bence. Aynı günün akşamında Hülya’ya söyledikleri / söylemedikleri
için tepki göstermeden önce onun hayata bakış açısına dair bu hatırlatma belki
biraz içimizi soğutur. Haydi gelin biz de Kerim’in son bilimsel çalışmasına bir
el atalım. (Not: Tüm bitirilememiş tez sahibi kader arkadaşlarıma selam olsun.
Benimkine de el atmak isteyen gönüllüleri aşağıda yoruma bekliyorum ^.^)
Kyoto
Protokolü’nü tartışırken :s
Tez: Kerim Hülya’dan çok etkileniyor.
Anti Tez: Gelecekte bu durum değişebilir.
Konu: Evlilik aşkı öldürür mü?
Sonuç: Hülya duymak istediklerini duyamazsa Kerim’i öldürür.
İsyanınızı duyar gibiyim: İnsan aşka da bilimsel gerçek
gözüyle bakar mı canım?! Kim bilir belki de Kerim başına gelenin aşk olduğunun
farkında değildir? Zira “O’ndan çok etkileniyorum ama ya bu fikrim
değişirse.” diyor “Duygum değişirse” değil. Çünkü Kerim
kendini ve hayatı fikirler üzerinden tanımlıyor. Çünkü fikirler kalıplara
sığdırılabilir, cümlelere dökülebilir, doğru – yanlış diye ayrıştırabilir,
üzerine tartışılabilir, duygulardan çok.
Bana öyle geliyor ki Kerim duygularla ilgilenmemiş pek. Ona göre akılcı / mantıklı olan var, doğrular
var, yanlışlar var. Hatırlarsak Filiz hamile olduğunu söylediğinde de böyle
davranmıştı. Ne Filiz’in duygularıyla ilgilenmişti ne de “Baba olmak.”
duygusuyla. Bitirmesi gereken çalışmaları vardı ve o an bir çocuk sahibi olması
hiç mantıklı değildi. (Neyseki Kerim’i annesi Süheyla Hanım yetiştirmiş de
vicdanlı bir adam olmuş. Bayram Baba
yetiştirseydi nasıl bir adam olacağını düşündükçe korkuyorum.)
Hülya tıpkı
sımsıkı sıktığı yumruğu gibi inatla, sabırla aşkının arkasında. Kerim de o
yumruğu nazikçe bıraktığı gibi bıraksa kendini akışa / aşka…
Belki de abisinin dediği gibi kaybedince anlayacak Hülya’nın
ne kadar kıymetli olduğunu, farkına varacak duygularının. Tıpkı babasını kaybetmenin
eşiğine gelince ailesinin değerini anlayan, sorumluluk alıp ailesi için emek
veren birine dönüştüğü gibi Hülya’nın değerini anlayabilmesi için canının
yanması gerek belki de. Pek elim gitmese de belki Kerim henüz gerçekten aşık
olmamıştır. Aklının sesini bastıracak kadar hızlı çarpmamıştır kalbi henüz.
Hani şu yatakta burun buruna geldiklerinde duyduğumuz kalp sesi, belki de
sadece Hülya’nındır. Bilmiyorum. Ama şu bir gerçek ki Kerim’in yanı başında ona
aşık ve en az onun kadar akıllı bir kadın var. Ve Kerim daha ne kadar bunu
görmezden gelebilir emin değilim.
“Bu belirsizlik beni öldürüyor”
Konu akılsa kimse Hülya’nın altta kalacağını düşünmeyecektir
eminim. Ancak onu kullanma biçimi olarak çok farklılar Kerim’le. Hülya aklını
duygularının hizmetine vermiş bir kadın. Kerim’e aşık ve onunla bir hayat
kurmak istiyor. Karşısına çıkan engelleri çevik aklı sayesinde bertaraf
edebiliyor. Ama ya aşk? Hülya’nın zekası ya da güzelliği Kerim’i kendine aşık
etmesine yetiyor mu? Bu karede Kerim’in omuzları üzerinden gördüğümüz Hülya’nın
flu görüntüsü tam da bu sorunun görsel cevabı gibi. Bir de Hülya’nın “bu
belirsizlik” dediği şeyin. Bilmek istiyor, güvenmek istiyor. Sözcüklere dökmese
de sevilmek istiyor. “Hala bağlanmak istemezsen giderim” diyor ama kalmak
istiyor. Ama..
Konu aşk olunca sizin ne kadar akıllı, ne kadar güzel, ne
kadar genç vb. olduğunuzun çok da önemi yok aslında. Birinin dikkatini
çekebilirsiniz, onu etkileyebilirsiniz ama sonra? Aşk dışardan baktığınızda
dikkatinizi ilk çeken tüm albenilerden bağımsız, tarif edilemez ve derin bir
bağ bence. Ve Kerim’le Hülya arasında gittikçe derinleşen bir bağ olduğu kesin.
Ama önce Kerim’in korkmadan arkasına dönüp görüntüyü netleştirmesi gerek. Bu
bayramdan önce mi olur, sonra mı bilmiyorum ama eninde sonunda birbirlerini
bulacaklarına inanıyorum.
Hülya’nın da dediği gibi “Bence onlar birbirlerini bulurlar.
Eğer gerçekten aşıklarsa hiç kimse engel olamaz onların kavuşmalarına.” Bu
cümleye ben de bir ekleme yapayım; “Kimse engel olamaz, kendileri bile.”
Yazı devam ediyor..