Sevda Kuşun Kanadında’yı beklerken: Ürkütürsen tutamazsın..

Sevda Kuşun Kanadında’yı beklerken: Ürkütürsen tutamazsın..
TRT’nin son yıllarda ekrana taşıdığı iddialı yapımlara bir yenisi daha ekleniyor. Uzun zamandır konuşulan, merakla beklenen, kadrosu ve hikâyesine dâir rivâyetlerin dilden dile dolaştığı Sevda Kuşun Kanadında nihayet başlıyor.

Tercihini bilhassa dönem dizilerinden yana kullanan TRT, seçtiği işlere bakıldığında anlaşılıyor ki birlik bilincinin oluşmasına katkı sağlamak arzusunda. Bu anlamda hiç gocunmadan diyebiliriz ki kanalın seyirciyle buluşturduğu hikâyelerin hep bir derdi var.

Diriliş’in reyting listelerine yansıyan başarısı TRT’nin dönem dizilerine yönelmesinde isabetli bir tercihte bulunduğunu gösterse de Filinta’yı bu anlamda oldukça şanssız buluyorum. Dizi muhteşem prodüksiyonuna rağmen seyircide bir türlü karşılık bulamamamın talihsizliğiyle yoluna devam ediyor. 29 Nisan’da seyirciye merhaba diyecek olan Sevda Kuşun Kanadında ise bize uzaktan el sallayan fragmanlarıyla ekranlarda ufak bir Yedi Güzel Adam havası estirdi.

Bir işi uzun zaman bekleyince o hikâyeden beklentiniz aynı ölçüde artıyor. Sevda Kuşun Kanadında’da Yedi Güzel Adam kokusu almış olmak -diziyi bir dönem severek takip etmiş olmama rağmen- bende çok olumlu karşılık bulmadı açıkçası. Çünkü Hz. Mevlânâ’nın gönüllere şifâ ifadesinde buyurdukları gibi “şimdi yeni şeyler söylemek lâzım” gibi geliyor bana. Bir de bu kadar merakla beklenen bir hikâyenin daha güçlü bir fragman ve akıllarda şimşek gibi çakan diyaloglarla seyirciyi selâmlamasını tercih ederdim. Bunu yermek amaçlı söylemiyorum, aman diyeyim! Emin olun bir şeyler yanlış ya da eksik gitmesin diye duâlar ederek elim kalbimde bekliyorum bu işi. Şimdiden beni bir parçası olarak kabul etmenizi ümid ettiğim bu hikâyenin gönül telimizi titreteceği günü iple çekiyorum.

Bir ülkenin bilhassa yakın tarihini resmetmek çok zor bir yükü omuzlamak, bunun farkındayım. Bu yükü omuzlamaya talip pek çok hikâye gelip geçti bu milletin hafızasından. Olanca tarafsızlığımla ifade etmek isterim ki hepsinin ortak noktası olanca gücüyle taraflı olmasıydı. Taraflı olmak için yazılmış gibiydiler zaten. “Bizim olan her koşulda iyidir, güzeldir. Bizden olmayan tu kaka” fikriyle yola çıkıp bu milletin bir kesimini yok saymak, sırf karşıt görüşlü diye bir kesimin acısının üstünde tepinmek benim diyen yapımcıya, senariste, yönetmene yakışmadı. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru vizyona giren Kafes de bir dönem filmiydi meselâ. Ülkücü camianın güçlü kalemlerinden Lütfü Şahsuvaroğlu’nun aynı adlı romanından uyarlanan filmde yazanı çizeni ülkücü diye, sırf bir kesimin gönlü hoş olsun diye “benim acım bana, senin acın cehennemin dibine” demedi kimse. Bu hakkaniyetsizliğin acısını yıllarca yaşayan ülkücülerin âdil olma hususundaki hassasiyetlerine bizzat şâhitlik ettik efendim.

Evet, bu konuda bir hassasiyet taşıdığım doğrudur. Bu uğurda acı çeken binlerin varlığını bildiğim, bu hayatlardan bazısına yakından tanıklık ettiğim için belki de.. Çok özür dilerim ama benim bir tane daha acısı yok sayılmış, eli satırlı, ağzı salyalı ülkücü karakter görmeye takatim yok. Şiir okuyan, romantik, yakışıklı solcu delikanlıların saltanatını sürdüğü ekranlara şimdi bir de pamuk kalpli imam hatipli ağabeyler eklenince korkarım gene şiddet ve kabalık ülkücülerin payına düşecek. Düşmesin rica ederim. İyi insana iyi, kötüye kötü demek bu kadar zor olmasa gerek. Yeşil parkalı bir solcu da iyi olabilir, sarkık bıyıklı bir ülkücü de. Herkesin aynı anda art niyetsiz olduğu bir dünya kurulamaz mı acaba? Belki de kuruluyordur şu an. Ne dersiniz?

Sevda Kuşun Kanadında’dan ümitliyim ben.

Hadi güzellikle gelin, açık olsun yolunuz.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER