"En iyi format arkadaşın formatı değil mi, nereden çıktı hazır yapılmışı satmak varken yeniyi yaratma hevesi?" diyorum. Her anlamda bize ait bir dünya markası yaratmak istedim, diyor. The Legend Pinto'ya ait ilk format değil lakin en güvendiği üretimlerinden biri. Format geçen yıl Monaco'da Tarkan konseri izlerken aklına gelmiş. Bütün formatlarını konser izlerken yaratırmış. Tıpkı her yıl fuar bittikten sonra kiraladığı üstü açık arabayla Cannes civarında çıktığı iki günlük tur gibi onu besleyen bir durum konser izlemek.
Efsane yaratıyoruz!
Lady mi Gaga?
Lady Gaga ile selfie yarışı.. The Legend fuarda çok ilgi gördü. MipTv öncesi düzenlenen Mip Format'ta lansmanı yapılan The Legend izlemesine 100-150 kişi beklerken 300'ü aşkın potansiyel alıcı katılmış. An itibarıyla formatla ilgilenen 20'yi aşkın kanal var. "Önce yabancı bir kanalda yayınlansın istiyorum" diyor. Türkiye'de formatla ilgilenen iki kanal varmış. Pinto iki kanalın da adını telaffuz etti ama burada yazmayacağım. Bu arada Ekim 2016'da düzenlenecek olan MIPCOM, Global Agency'nin 10. yılına denk geliyor. Fuarda kurguladığı ilginç tanıtımlarla adını uzaya yazan Global Agency seneye neler yapacak düşünmek bile yoruyor.
Zira bu yıl Cannes'daki bütün beş yıldızlı otel odalarının kapısına, fuar alanının her metre karesine adını yazdığı yetmezmiş gibi fuarı aniden dev bir uğultu bulutu gibi kaplayan ve kulaklarımıza gelen "Oha, fuara Lady Gaga'yı getirmişler koş koş" sesleriyle gelişen tatlı tanıtım trollemesine de hepimiz düştük ^^ Tanıtım ve yaratıcılık konusunda sınır tanımayan Pinto, Ekim'deki kutlama için neler planlıyor bilmiyorum. Sormaya da korktum, çenemi tutamam da herkese anlatırım, sürprizi bozarım diye. Şimdiden heyecanla Ekim'i bekliyorum.
Sessiz ol, içeride Efsane uyuyor! The Legend'ı özet olarak anlatmak (sadece bir kez dinledim bakalım formatı öğrenmiş miyim?) gerekirse; her hafta yarışmaya katılan 8 şarkıcı, önceden belirlenmiş ve çalışılmış 10-12 şarkıdan tesadüfen seçilen birini seyirci huzurunda seslendiriyor. Performanslar seyirciye dağıtılan keypad veya telefonlarına indirecekleri aplikasyon yardımıyla oylanıyor. Buraya kadar klasik şarkı yarışması gibi gelişen format işte bu ilk performanslardan sonra renk değiştiriyor ve heyecanlı hale geliyor. Diyelim ilk şarkıdan %82 puan aldın, rakibin de % 87 aldı. O hafta yarışanlar arasından sıyrılarak, yarı finale çıkma hakkı kazanacak iki kişiden biri olmak için en yüksek puana varman lazım. Ne yapmalısın? Önündeki butona basarak yeni bir şarkı söyleme hakkını kullanıyorsun. Butona basıyorsun ve ikinci kez şarkı söylüyorsun. Eğer ilkinden daha yüksek puan aldıysan ne ala, yok alamadıysan şansına küsüp meydanı terk ediyorsun. İkinci şansını kullandığında puanını yükselttiğin halde, sonuç sana yeterli gelmiyorsa bir kez daha butona basarak üçüncü şarkı hakkını da kullanabilirsin o da sizin hırs limitinize, gözünüzü ne kadar kararttığınıza ve özgüveninize kalmış.
Yarı finalde 24 kişi yarışıyor. Büyük finale bütün bu haftalardan süzülmüş, en iyi 12 yarışmacı çıkıyor ve The Legend olmak için savaş veriyorlar. Format süresince yarışmacıların aileleri, arkadaşları da stüdyoda hazır bulunuyor; onlara destek olmak, güç vermek için. Böylece işin içine yarışmacı hikayeleri de dahil oluyor. Ünlülerden oluşan üç kişilik bir de jüri var. Jüri her hafta kaybedenler arasından bir kişiyi, "sen tatlıydın ama bahtın gülmedi balım, haftaya yine gel" diyerek kurtarabiliyor ve yarışmacının şansını tazeliyor. The Legend'ı televizyonda izlemek için çok beklemeyeceğimizi düşünüyorum. Çok yakında önce bir yabancı kanalda sonra da yurdum semalarında "Efsane geliyor" duyurularını görürüz bence..