Savunmasız bir koruyucu melek: Keanu Reeves

Savunmasız bir koruyucu melek: Keanu Reeves
Bu yazıyı hazırlama sürecimde, Keanu Reeves'in pek çok filmini yıllar sonra yeniden izledim. Onun en sevdiğim filmlerinden biri olan My Own Private Idaho'yu onca yıldan sonra tekrar izlerken ve 2013 yılında çektiği, ilk yönetmenlik denemesi de olan Man of Tai Chi'yi de yakın zamanda izlemiş bir hayranı olarak Keanu'nun şimdi ne kadar farklı olduğunu, oldukça değiştiğini düşündüm; ve aslında bunun çok olumlu, iyi yönde bir değişim olduğunu. Gençliğinin ilk yıllarında, insan yaşamının o en vahşice güzel ve ona bakanların ruhlarını dinlendiren duruluğa sahip olduğu döneminde, fiziksel olarak en hayranlık uyandırıcı, sarsıcı, büyüleyici güzellikteyken bile Keanu Reeves hep alçak gönüllü, hayranlarına karşı hep çok nazik ve saygılı, yaşından daha olgun ve ince düşünceliydi. Asla şımarık, yapmacık, kibirli tavırları ve konuşmaları yoktu; ne televizyon ve basın röportajlarında ne de hayranlarıyla karşılaştığında.

Şöyle bir düşündüğümüzde; hiç kimse bizlere, gençliklerimizdeki kendimizden daha yabancı değildir aslında. Geçmişteki kendimiz şu an bize en yabancı, en uzak insandır. Ve evet, Keanu da değişmiş ama sadece daha iyiye doğru. Cezbeden tevazusunun yanı sıra şefkatli, metanetli, empati duygusu yükselmiş, konuştuğunda ve filmlerinde insanların kalplerine dokunabilen, kalplerini ferahlatan tazeleyicilikte müşfik bir insana dönüşmüş. Bu müşfik, huzurlu, sakin, barışçıl ruh hâli ve neredeyse bir Zen Ustası bilgeliği ve sadelik Keanu Reeves'te en başından beri hep gözlemlenebilirdi, hep vardı. Fakat filmlerini tekrar izlerken "zaman ve yıllar onu sadece daha da iyiye götürmüş" diye geçti aklımdan,

Bir insanın hikâyesini içine kendinizi ve ona dair hikâyenizi katmadan anlatmak kolay değil. Bir de o insan sizin ergenlikteki ilk çarpılmanız, tüm yaşamınız boyunca hayranlık duyduğunuz ve sizi daha iyi bir insan olmaya teşvik edici, ilham veren etkiye sahip biri ise. Benim durumumda olduğu gibi. Bu sebeple, Keanu Revees'ten duygusallaşmadan söz etmek benim için zor. Keanu derin düşünen, entelektüel bir aktör. Bu, onun farklı, sofistike ve rafine mizah anlayışına, bilgeliğine tanık olup izleyebilmek için başka birer fırsat olan röportajlarında kolaylıkla gözlemlenebilecek bir özelliği. Evet içe dönük, yalnızlığı seven bir yapıda Keanu Reeves; ama konuşmalarındaki şiirsellik ve derinlikten anlarız ki dünyaya, edebiyata, şiire, canlılara asla kapalı değil. Mizah anlayışı son derece ince, zekice ve keskin olduğundan çoğu röportajını kahkahalar içinde izlerken hep düşünmüşümdür, "neden komedi filmleri de yapmıyor" diye.



Röportajlarını izlerken kolayca fark edilecek bir diğer özelliği de, ne denli görgülü ve nezaket sahibi bir insan olduğu. Çoğu yıldız gibi hep kendinden bahsetmez, benmerkezci değildir, etrafındakilerle ilgilidir, ve çoğu kez ona soru soranlara o da sorular sorar. Röportaj yapanların ona sordukları konular hakkındaki görüşlerini, düşüncelerini merak eder, öğrenmek ister. Son derece sıcakkanlı, dostâne konuşur; çok eski bir dostunuzu dinlediğinizi zannedersiniz. Çünkü etrafındakileri çok rahat ettiren, evlerindeymişler gibi hissettiren bir candanlığı ve içtenliği vardır Keanu Reeves'in. Şu da var ki; insanın, hayranı olduğu ve sadece oyunculuğunu değil, kişiliğini de çok takdir ettiği bir aktörün yıllar içindeki ruhsal, entelektüel ve duygusal ilerleyişini, gelişimini, olgunlaşmasını, dönüşümünü röportajları üzerinden gözlemlemek hoş bir deneyim.

İlham vericilikten söz edersek Diego Rivera, Frida Kahlo'ya ne ifade ettiyse Keanu da benim için o'dur diyebilirim rahatlıkla. Barışçıl ve müşfik aurası, kalender, sade, doğal ve mütevazi karakteri, mizahı, başına gelen tüm acı hayat deneyimlerine rağmen yitirmediği neşesi ve güler yüzlülüğünün üzerimdeki ilham vericiliğinin derecesini ancak bu benzetmeyle açıklayabilirim. Keanu Reeves hep gerçek bir beyefendi oldu. Hollywood yıldızlarının, onca zenginliklerine rağmen metro ile seyahat ettiklerini, metroda bir hanıma yer verdiklerini pek duymayız. Filmlerden elde ettikleri gelirin çok büyük bir kısmını o filmlerde çalışmış set görevlilerine ve kanser vakıflarına bağışladıklarını, dublörlerinin hepsine birer Harley Davidson motosiklet hediye ettiklerini de duymayız. -ki altın kalpli bir adamdır Keanu; bu görevlilerin filmlerdeki gerçek kahramanlar olduğunu söyler.-



Saydığım hasletler ünlü ve zengin insanların kişiliklerinde barındırmalarının ideal olacağı doğal özellikler olmalıydı mükemmel bir dünyada. Ama öyle değil, Keanu tam da bu yüzden farklı ve özel bir insan, özel bir ruh. Pek çok yönden Keanu sıra dışı bir insan. Ününe, imkanlarına hapsolmamış; bunların verebileceği güç yanılsamasıyla gözleri boyanmamış, şımarmamış, nâdir rastlanabilecek türde bir aktör. Gerçek bir "rara avis in terris*"; Keanu, her şeyin yüzeysel ve yapmacık olduğu bir yerde, bir parça nefes aldırıcı bir gerçeklik, hisleri sürgülenip körelmiş insanlar tarlasında hisseden, atan canlı bir kalp.

Kişiliğinde barındırdığı nâdir rastlanan, kıymetli insânî hasletler; Keanu Reeves'in Matrix, Little Buddha, Constantine ve özellikle Devil's Advocate gibi derin spiritüel ve felsefi anlamlar barındıran filmlere seçilmesine neden olduğunu inanıyorum. Yani bu filmler için seçilmiş olması sebepsiz ve rastgele değildi diye düşünüyorum. Tüm bu duru, arınmış, sade, temiz, saf ve pür aurasının, karakterindeki dürüst, masum yansımaların bu seçimlerde etkisi çoktu kanımca. Ekrandan o kadar açık ve berrak yansır ki Keanu'daki neredeyse bir çocuk masumiyeti ve kirlenmemişlik. Muhtemelen Hollywood'da hater'ları-nefret edenleri en az sayıda olan, hatta belki de hiç olmayan tek star olabilir. Herkes onu sever, en azından sempati duyar. Çünkü Keanu'da bir parçacık bile dünyevî hırs, öfke algılamak imkansızdır. Hiçbir hater, onun candan ve cömert açık kalpliliğinde kendisini göreceği bir ayna bulamaz.



Keanu en başından beri içli, duygulu, derin, ruhu olan ve kaliteli filmlerde rol aldı. Sinema kariyerine sıradan ve berbat filmlerle başlayıp da sonradan muhteşem filmlerde rol alan derin bir oyuncuya dönüşmüşlüğü yoktur yani. Hep iyiydi filmleri. River's Edge ham ve işlenmemiş vahşilikte ruhu olan, yoğun derinlikte bir filmdi. My Own Private Idaho çok dokunaklı, izleyenin kalbinin ta derinliklerine tesir eden, sıradışı, benzersiz bir sanat parçasıydı.

O film pek çok kalbe dokundu, pek çok ölü duyguyu diriltti, pek çok geçmişi yeniden hatırlattı. My Own Private Idaho'yu izlerken, insan ömrünün o en nazik, en hassas döneminde, ilk gençlikte; ne denli kırılgan, pusulasız, rehbersiz, yalnız, ümitsizce savrulabilir ve hasar görmeye açık olduğumuzu anımsamak ve idrak etmek çok kolaydır. Filmde Keanu ve River için o derin şefkati, merhameti, sevgiyi hissederiz içimizde. Onlarla bir bağlantı kurarız izlerken; ne denli kırılgan olduklarını görürüz, ve bununla gerçekten bir bağlantı kurabiliriz. Çünkü hatırlarız ki biz de öyleydik; "kırılgan."

Keanu Reeves'in son filmlerinden biri, ilk yönetmenlik denemesi de olan ve oldukça başarılı bulunan, çekimleri Beijing ve HongKong'da yapılan 2013 yılı yapımı Man of Tai Chi sıradan, herhangi bir başka Kung-Fu filmi daha değil. İnsan doğasında hep var olmuş olan iyi ve kötünün içsel çatışmasını barındıran bir Yin-Yang titreşimi hep sezilir film boyunca. bir Zen minimalizmi, sadeliği taşır Man of Tai Chi. Dünyevî hırslarımız ile bilgeliği kovalayışımız arasında kalışımızın çelişkisini izleriz. Klasik Keanu Reeves oyunculuğu abartısızlığı, sadeliği ve berraklığı bu kez yönetmenliğini de yaptığı bu filmde de yine yansır izleyiciye.



En sevdiğim Keanu Reeves filmi? Aslında hepsi. Fakat en çok The Lake House. Bu film, her izlediğimde beni ağlatmayı bir şekilde hep başarır ve evet, sayısız kereler izledim. Filmde, Paul McCartney'nin o muazzam güzellikteki This Never Happened Before şarkısı eşliğindeki dans sahnesi, bence gelmiş geçmiş en romantik, en büyüleyici film sahnesidir. O sahneyi kaç kez gözyaşları içinde izlemişimdir, kim bilir.  Bana göre, J.D.Salinger'ın edebiyat dünyasındaki yeri neresiyse Keanu Reeves'in Hollywood'daki yeri de odur. Pek çok açıdan ikisi birbirlerine benzerler; iki muhteşem zihin ve ruh, tüm yetenekliliklerine rağmen çok sade, mütevazi yaşayan ve en önemlisi özel yaşamın mahremiyetine, gözlerden sakınılmasına inanan, öyle yaşayan, özel yaşamı hakkında olması gerektiği kadar ketum ve mesafeli, hayal ürünü ve sahte olandan uzak...

Keanu'da bir tür "eski Hollywood yıldızları cazibesi, büyüsü, albenisi"  vardır. 1940'ların siyah-beyaz filmleri dönemindeki aktörler kadar centilmen ve yakışıklı. Kalplerimizdeki varlıklarını bile unuttuğumuz, hatta anımsamak istemediğimiz, derin bir komada uyuyan yerleri yeniden canlandırıp dirilten, uyandıran güçte bir tebessümü vardır. Keanu Reeves benim için; özen göstermenin, yaptığı işe saygının, itinânın, şefkatin, paylaşmanın, incelik ve duygunun insan formunda şekil bulmuş hâli. Ayrıca İngiliz bir anne, kökenlerinde Portekiz ve İrlandalı kanı da bulunan yarı Hawaiili, yarı Çinli bir babaya sahip olan bir melez olarak Keanu; sanki aslında farklı ırkların evliliklerinde doğan çocukların ne muhteşem güzellikte olacağını gösteren bir tür doğal ve kasıtsız barış elçisi gibi.



Keanu, filmlerinde canlandırdığı karakterleri öylesine abartısız ve doğalca özümser ki, konuştuğunda ağzından çıkan her sözcüğü tek tek hissederiz. Anlattığı hikâyenin, kullandığı sözcüklerin anlamlarının ruhuna dalış yapar ve sanırım bunun; yaşamında karşılaştığı, kızının vefatı, nişanlısının trafik kazasında ölümü, kız kardeşinin lösemi hastalığı ile mücadelesi ve babasız büyümüş bir çocuk oluşu gibi acı verici olayların ondaki birikimiyle çok bağlantısı olsa gerek. Keanu tüm bunları yaşadı ve bu yaşadıkları onun gözlerinde, yüzünde, içtenliğinde, tevazuunda, kalbinin cömertliğinde, başkalarının acıları ve yoksunluklarıyla empati kurabilme yeteneğinde yansıyor. Filmlerinde ve gerçek hayatında.

Konuştuğunda, sadece ne söylediğini dinletmekle kalmıyor Keanu Reeves, aynı zamanda dinleyeni alıp anlattığı hikâyeye götürüp ona da aynı hissi birebir tecrübe ettiriyor, yaşatıyor. Keanu'yu bu derece orijinal, farklı ve olağanüstü kılan, karizmasının ardındaki neden bence bu. Onu asla skandallara konu olmuş halde magazin basınında da görmeyiz. Sadece işiyle ortada görünmesi, işine verdiği önem ve gösterdiği özen, çalışkanlığı onu en saygın aktörlerden biri yapan sebeplerden.

Melekler gerçekten var mıdır bilmiyorum. Ve  eğer varsalar bile, neye benzedikleri hakkında hiçbir fikrim yok. Fakat onları hep iyilik, sevgi, yardımseverlik, pürlük, saflık, ve şefkatle özdeşleştirdiğimizden, hep bu hasletlerle algıladığımızdan ötürü, eğer varsalar Keanu onlara çok yakın biri olurdu. Çünkü Keanu tüm bu güzel vasıfların kendisinde vücut bulduğu bir insan.

Keanu Reeves hiçbir şeyi, tıpkı o güzel Pink Floyd şarkısının sözlerindeki gibi "For a lead role in a cage" ile değiş tokuş etmemiş güzel bir ruh, güzel bir insan. İsmi 'Keanu'nun Hawaii dilindeki anlamı gibi, gerçekten de hayatlarımızda "esen serin, ferah rüzgar."



* "Arazilerde nadir rastlanan değerli bir kuş" anlamına gelen latince bir tanım.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER