Kiralık Aşk: Geldik, sevdik, kalıyoruz!

Kiralık Aşk: Geldik, sevdik, kalıyoruz!
"Ne seninle ne sensiz” Ömer ve Defne için ne kadar uygun bir söz. Tuhaftır, biz de onlarla aynı durumu yaşıyoruz. Kızdığımız, bu kadar da olur mu dediğimiz ya da ne ileri gidebiliyoruz, ne geri diye şikayet ettiğimiz durumlar çok oluyor ama onların birbirini bırakamadığı gibi biz de bırakamıyoruz onları izlemeyi. Bir kere ortak olduk bu hikayeye; geldik, sevdik ve kalıyoruz... Ama biz de Ömer gibi; artık bir şeylerin değişeceğine, düzeleceğine, sadece kötü veya üzücü bir şey yaşandığında değil iyi günde de bir arada olabileceklerine, aynı anda birbirlerine gidebileceklerine, kalabileceklerine inanmak istiyoruz. Arada bu kadar sevgi olmasa sabretmek zor olurdu diye düşünüyorum. Anlaşıldığı üzere geçtiğimiz bölümü hem önemsedim ufak ufak adımlar atılmış olmasından dolayı hem de yine mi hüzün, yine mi “batıyoruz”lar demeden de duramadım.

O zaman en başından başlayalım. Sude’nin anlatmayacağını zaten hepimiz tahmin etmiştik. Bu kadar kolay olamazdı zaten. Sude’nin niyetinin iyi olmadığını da biliyoruz. Sadece Ömer’i düşünen biri, “Hepinizi en yıkacak zamanda anlatacağım.” demezdi zaten değil mi? Geldiği günden beri Ömer’e, "Her şeyi hep sen biliyorsun değil mi? Her şey senin kontrolünde zannediyorsun.” diyordu. Şimdi elinde bir koz var ve aslında hiçbir art niyeti olmadan ona ders veren Ömer’e, güya kendince o da bir ders verecekti. Sude’nin anlamadığı şey bu sır herkesin hayatını, en çok da Ömer’in hayatını mahvedebilir ve bu sır onun sırrı da değil. Ayrıca Sude bu sırrı açıklayabilecek en son insan bile değil. Eğer biri anlatacaksa sırrı; oyunun içinde yer alanlardan biri, tabii en çok da Defne hak ediyor açıklamayı.

“Ah Defne Ah!” diyorum yine. Bahtsızsın, zordasın, yorgunsun ama çözümü çok yanlış yerlerde arıyorsun. Hulisi Dede'ye anlatıp, olaydan kurtulabileceğini zannediyorsun ve ben buna çok şaşırıyorum. Tamam, belki dedenin bilmesi, Neriman’ın Defne üzerindeki baskısını azaltacak ama diğer taraftan da Defne, Ömer’in yıllardır konuşmadığı dedesinden yardım istiyor. Ömer oyunu öğrendiğinde bu durum zoruna gidebilirdi. Yani, dedeye anlatma fikri bir felakete de dönüşebilirdi. Neyse ki gerçekleşmedi. Ayrıca Defne’nin bu çözümü, oyun gerçeğini tamamen ortadan kaldıracak mıydı? Hayır! Defne, ne zaman bunun ayırdına varacak bilemiyorum. Asıl meseleyi kaçırıyor. Çözümü hep yanlış yerlerde aradı Defne ve bu yüzden hep hüsrana uğradı. İso’nun dediği gibi "hep kendi kalesine gol attı" ve bu yüzden hikayenin belki en yorgunu o. Defne bu derdi tek başına taşımak zorunda değil. Anlatsa kendini en başından başlayarak; hem kendi rahatlayacak, özgürleşecek hem de Ömer.

Defne, o kadar üzgün ve çaresizdi ki Ömer’e gittiğinde; en sonunda huzuru bulabileceği, nefes alabileceği doğru yere, doğru şekilde (Bağırmadan, suçlamadan gerçekten ne hissettiğini belli ederek) gitti diye düşündüm. Defne’nin yaşadığı durumu bu şekilde izlemek bana daha çok geçiyor, dokunuyor. Bu bölüm, bildiğimiz, sevdiğimiz Defne geri dönmüştü. İyi ki de dönmüştü. Amaaa… Nasıl, ne ara eski haline döndü, motivasyonu tam olarak neydi bilemedim. Huzuru, güveni bulmak için Ömer’e gelmesini, “Her şey şu kapının arkasında kalsın.” demesini anlıyorum ve bu seviye gelmiş olmasını, artık yükünü anlatmasa da Ömer’e bu şekilde hissettirmesini çok sevdim. Uzun süreden sonra konuşuyordu ve sakindi. Bu, hep bahsettiğimiz, özlediğimiz naif, duygusal Defne’ydi. Kafamı karıştıran o değişim ise sonradan olanlardı.

"Çözeceğim ve sorunsuz geleceğim" diyen Defne,  daha hiçbir şeyi çözemeden nasıl Ömer’e adım atıyordu? Ömer’in her yaklaşma çabasında adeta buz kesen, uzaklaşmak için elinden geleni yapan Defne’ye ne olmuştu da “benle yaşa “deme kıvamına gelmişti? Beraber yaşayacaklarını düşündükçe ”Ay çok heyecanlı biz şimdi beraber mi yaşayacağız?”  diyen Defne’ye, ne zaman dönüşmüştü, anlamadım. Çünkü bölümü izlerken aklımda hep 29. Bölümdeki Defne’nin halleri vardı. ( Sanırım o Defne’yi hafızamdan silmek biraz zaman alacak.) "Aramız bozuk mu?" diye soran Ömer’e, "Evet, çünkü ben aramız bozukken daha iyiyim" diyen, Ömer’in kafasını çarptığını zannettiği zamanda bile ilgiyi esirgeyen, üzerine bir de çemkiren Defne gitmiş, nasıl olmuşsa “yaşa benle” diyen Defne gelmiş.

Egosu tavan yapmış, gözü kendisi ve çizimlerinden başka bir şey görmeyen Defne gitmiş ve "Senden daha önemli bir şey yok." diyen Defne gelmişti. Yanlış anlaşılmasın, bu Defne’yi bekledik, istedik hep ama şu an Defne’yi buna iten sebepleri merak ediyorum sadece o basit söylenti mi yani? Pekiyi, haftalardır içinde bulunduğu durum için Ömer’i suçlayan, "engel sensin" diyen Defne, bu bölüm "Seni çok üzdüm ama bana güven" ve "Eğer ben her şeyi mahvetmeseydim, şimdi evlenecektik" diyen Defne’ye neden, nasıl ve ne ara dönüştü? Bu değişim, Ömer artık sırrın farkında ve çözeceğim dediği için mi, bağırdı, haykırdı yoksa Ömer’in sırrı öğrenmeden kendisine adım atmayacağını bildiği için mi gerçekleşti, bilemedim. Belki de hiçbiri! Belki de o kadar isyan ettik ki Defne’yi geri döndürmeye karar verdiler.  Eski Defne geri döndü diye seviniyorum evet ama bu soruların cevabını da merak ediyorum. Yoksa bizim de eski Defne’mize kavuşmamız için bedel olarak egosu tavan yapmış, bağırıp çağıran, Ömer’i azarlayan Defne’ye katlanmamız mı gerekiyormuş? Bence yeterince ödedik o bedeli...

Her ne kadar sonucunu sevsem de Defne’yi Ömer’le aynı evde yaşamaya iten sebebi inandırıcı bulamadım malesef. Sadece dedikodular çok arttı ve "Ömer zor biri, Ömer’le kimse yaşayamaz.” diyorlar diye, Defne’nin "benle yaşa" demesi ve üstüne de “herkesin çenesi kapansın” demesi zorlama geldi. Ayrıca ne kadar kalacaklar da Ömer kadın ruhunu çözecek, beraber yaşamayı öğrenecek ve herkesin çenesi kapanacak? Herkes nasıl bilecek beraber yaşadıklarını? 

Ayrıca Defne’nin hikayedeki rolü; zor zamanlarda gelen, sihirli değnek gibi dokunduğu her şeyi değiştiren, güzelleştiren bir karakter olması. Tamam, zaten Defne’nin bu halini ayrı seviyoruz ama Defne’nin tek motivasyonu kötü olaylar mı? Hep şirketin batmasını mı bekleyeceğiz? Sanırım oyun olduğu sürece Defne’yi harekete geçirecek tek şey bu kötü olaylar olacak ve bir de tabii kıskançlık.

Ömer’e gelirsek eğer biz en başından beri hep seninleyiz. Geldiğimiz, sevdiğimiz, kaldığımızsın… Bu bölüm Defne’ye ne kadar üzüldüysem, Ömer’e de bir o kadar üzüldüm. O kadar eli kolu bağlı ki... Kalbiyle aklı arasında sıkışmış kalmış. Kendisinden bir şey saklandığından emin ama ne olduğu konusunda hiçbir fikri yok. O yüzden, bölüm boyunca Ömer’in düşünceli ve mesafeli olması çok doğaldı. Ömer’in artık her şeyi yok sayıp devam etmesi zor çünkü insanın içine şüphe düştü mü kemirir, yer bitirir onu ve aklının, kalbinin sınırlarını zorlasa da onu bulmadan yoluna devam edemez. O yüzden, bölüm içindeki Ömer’i hiç yadırgamadım. Ayrıca o hep söylenen buz Ömer de değildi bu defa. Sadece düşünceli, hüzünlü, yorulmuş bir Ömer vardı. Her seferinde umutlanmış sonra hüsrana uğramış olduğundan daha temkinli yaklaşıyordu bu defa. İsmail’in dediği gibi "İnsan güvenmese de sever ama temkinli sever." Ömer de kalabileceğine, gitmeyeceğine inanmıyordu Defne’nin ama seviyordu. 


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER