Uluslararası
İzmir Kısa Film Festivali on altıncı yılında İzmirlilerin yoğun ilgisiyle devam
ediyor. Film gösterimleri Fransız Kültür Merkezi, Alsancak Kültür Merkezi ve
üniversiteler olmak üzere şehrin farklı birçok noktasında ücretsiz olarak
sürüyor. Filmleri gösterilen yönetmenler, film gösterimlerinin ardından
soruları cevaplıyor. Ayrıca yapılan söyleşi ve atölye çalışmalarıyla da sinemaseverler
bir araya geliyor. Diğer yandan Altın Kedi Ödülleri için yarışan filmleri
salonlarda izleyen jüri, değerlendirmelerini sürdürüyor. Ödüller, 21 Kasım
Cumartesi günü Fuar’da yapılacak olan törenle sahiplerini bulacak. Festival,
film gösterimleri ve etkinliklerle 22 Kasım Pazar gününe kadar sürecek.
‘KADINLAR TELEVİZYONDA YANLIŞ ANLATILIYOR’
Festivalin jüri
üyesi oyuncu Vildan Atasever, İzmirli sevenleriyle bir araya geldi. Kendisiyle
ilgili merak edilen soruları cevaplayan Atasever, sinema ve dizi sektörleriyle
ilgili değerlendirmelerde bulundu. Atasever, oyuncu olmaya altı yaşında karar
verdiğini ve kendisini oyunculukla ifade ettiğini söyledi. Kadınların televizyonda
yanlış anlatıldığının altını çizen Atasever, “Ben kadınların erkek bakış
açısıyla anlatıldığını düşünüyorum. Onların hayal dünyasına göre kadın
anlatılıyor. Kadın hamile kimden olduğu belli değil, sürekli çile çekme durumu,
sürekli ezilme, mücadele eden kadınları göremiyoruz. Biz gerçekten mücadele
veriyoruz bu hayatta. Hem çocuk doğuruyoruz, hem kariyerimizi devam ettirmeye
çalışıyoruz, hem bu dünyada kadın olarak yer edinmeye çalışıyoruz, sözümüzün
dinlenmesi için uğraşıyoruz, yanlış anlaşılmamaya çalışıyoruz, mahalle
baskıları altında kalmamaya çalışıyoruz... Bence çok büyük sorunlarımız var”
ifadelerinde bulundu.
‘DÜNYANIN SIKINTILARINI ANLATAN FİLMLER OLMALI’
Son zamanlarda
göçmenlerle ilgili yaşanan sıkıntılara dikkat çeken Atasever, “İnsanlar
ülkelerinden zorla sürgün ediliyor, yaşayacak yerleri yok, hangi kapıya
gitseler bir sıkıntıyla karşılaşıyorlar ve alt yapı sağlanmıyor. Çok zor
durumdalar. Ben dünyanın yaşadığı bu sorunun filme aktarılmasını isterim.
Sahile vuran bebeğin görüntüsü beni çok etkilendi, uzun süre etkisinde kaldım.
Sinema ölümsüz. Bu hikayeleri anlatmalıyız. Bir film bir insanın hayatını, düşüncesini
değiştirebiliyor, vicdan oluşturabiliyor. Dünyanın sıkıntılarını anlatan
filmler olmalı ve tarihe kalmalı” dedi.
Atasever, Zeki
Demirkubuz ile çalışmanın nasıl olduğuyla ilgili sorulan bir soruya ise,
hayatının yapı taşlarından birinin ‘Kader’ adlı film olduğunu söyledi.
‘YÖNETMEN SADECE SES OPERATÖRÜNÜ DİNLER’
Yaşar
Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Film Tasarım Bölümü Öğretim Görevlisi
Kerem Kaban, Fransız Kültür Merkezi’nde ‘Sinemada ses estetiği ve sesin
ontolojisi’ adlı atölye çalışması yaptı. Festival kapsamında konuyla ilgili
sinemacılarla bir araya gelen Kaban, ses ve sesin kullanımıyla ilgili
açıklamalar yaparak örnekler üzerinden bir sunum yaptı. Sesin çok geniş bir
alan olduğunu ve Türkiye Sineması’nda sorun olduğunu ifade eden Kaban, “Ses çok
geniş bir alan. ‘Ses geliyor’ tamam devam ediyoruz. Ama maalesef o kadar değil.
Bizde böyle bir sorun var. Sette ses operatörünün dediği olur. ‘Herkes sesi
kessin’ dediği zaman herkes sesi keser. Yönetmen bir tek ona uyar. Böyle bir
gücü vardır” dedi. Kaban sesin önemini ise şu şekilde ifade etti: “Görüntüyü
anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırken ses onu kapıyor. Çünkü onun boşluğunu
dolduruyor. Görüntü alanında dikkat etmeniz gereken bir sürü şey var. Görüntü
yavaş işliyor biraz, sesin hızına ulaşamıyor. Ses buna bir takviye gibi görünse
de aslında onun dediği oluyor. ‘Ben anlarsam sen bu sahneyi yüceltebilirsin’
diyor.”