Beyazperde
maceralarını takip etme şansı yakalayamadım ama Kayıp’tan bu yana ekran serüvenine tanık oluyorum. Çoğu izleyici
için Ulan İstanbul’un Ferdi’si onun
adını daha aşina kılsa da kağıt üstünde “ilk oyunculuk deneyimi” olsa da kanımca
“ilk”ten çok uzak olan Kayıp’ın
Kadir’inin yeri her daim ayrı olacaktır benim için. Başlıkta zaten büyük
puntolarla adı yazdığı için “Evet, Kaan Yıldırım’dan bahsediyorum” cümlesini
eklememe gerek yoktur sanırım.
Kendisiyle
farkında olmadan İnsanlık Suçu’nun
finalinin şafağında bir araya geldik. “Sektörde hiçbir final kararı sürpriz
gelmiyor bana” diyen Yıldırım’la Cemal’in kulaklarını daha fazla çınlatmak
isterdik ama piyasanın gidişatı buna izin vermedi. Biz de mümkün mertebe
Cemal’in dinamiklerini sorgularken Klavye
Delikanlıları’na ve kamera ışığının o söndüğü an devreye giren Kaan
Yıldırım’a pas attık arada. “Türkiye’de size nasıl bir hikaye sunulsa ‘Bu
ülkede gerçekten bir şeyler değişiyor’ dersiniz? Mesela hangi kitabın
uyarlamasını görsek bunu söylersiniz?” sorusuna verdiği cevapla aslında bu
sohbetin noktasını koyan Kaan Yıldırım’ı tez zamanda daha uzun soluklu bir işte
görmek dileğiyle… (1984 için acaba
totemlere başlasak mı?)
● Klavye Delikanlıları’ndan
çok kısa bir süre sonra İnsanlık Suçu
ile ekranda oldunuz. “İlk görüşte aşk misali” sizi oldukça çabuk tavlamış
olmalı. Senaryoyu ve Cemal karakterini okuduğunuzda sizi bu projeye çeken
unsurlar nelerdi?
Açıkçası uzun
zamandır içime sinen bir dramada yer almak istiyordum. Projenin hikayesini ve
karakteri çok sevdim. Bu sektörde bu denli yoğun tempolarda çalışırken mutlu
olmak için bu faktörlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Senaryo en önemli
unsur olsa da yönetmenin o dünyayı nasıl kuracağı ve bakış açısının nasıl
olduğu çok önemli. Barış Yöş ile tanıştıktan sonra içimde “Acaba mı?” dediğim
her soru yanıtlanmış oldu. Sete girdiğim ilk andan itibaren yanılmadığımı
görmek beni çok mutlu etti. Onun dışında Ahmet Mümtaz Taylan ile oynayacak
olmak projenin çekiciliğini benim için daha da artırdı. Kocaman bir “iyi ki”
ile yaptığım proje olarak hayatımda yer edindi İnsanlık Suçu.
● İnsanlık Suçu’nun
Cemal’i aslında tipik bir insan modeli. Kendi haksızlığa uğradığında buna karşı
durur ama bu sırada da başkalarının hakkını bilmeden yiyebilir. Siz bu yönden
Cemal’i nasıl yorumluyorsunuz?
Cemal bile bile
hak yiyebilecek bir karakter aslında. Sanırım bunu dönüştürmeye vaktimiz
yetmedi (gülüyor.)
● Önce senarist, şimdi de
yönetmen değişikliği oldu. Bu geçişler tüm dizilerde çok sık yaşanıyor. İnsanlık Suçu bazında değerlendirdiğinizde sizi nasıl
etkiledi?
Bu konuda çok
dertliyim ama bu işler böyle maalesef. Beraber bir yola çıkıyorsunuz,
sonrasında bazıları aramızdan ayrılıyor. Şahsım adına uzun zaman gerçekten çok
ama çok mutlu çalıştığım biriydi Barış Yöş. Bütün sahnelerin duygularını oyuncu
ile birlikte yaşar, hiç düşünmediğin yerden bir pencere açar. Sen pencere
açtığın zaman doğru ise o pencereden içeri girer. İşini gerçekten severek yapan
bir yönetmen. Onunla çalıştığım için çok mutluyum. Fakat biz oyuncuların
kontrol edemediği şeyler bu ayrılıklar. Bize düşen profesyonel şekilde işimize
aynı motivasyon ile devam etmek.
● Cemal’in bütününe baktığınızda tek bir özelliğini
bu bütüne daha hizmet eder şekilde değiştirmek isteseydiniz bu ne olurdu?
Acıma duygusunu
azaltmak isterdim.
● Ani final kararıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
İnsanlık suçu
(gülüyor.) Şaka bir yana sektörde hiçbir final kararı sürpriz gelmiyor bana.
● Bir önceki diziniz Klavye Delikanlıları’nda aslında Türkiye’de denenmeyen bir konu, üslup
/ anlatım vardı. Fakat reytinge yenik düştü. Artık farklı işler gördüğümüzde
“dijitalde yayınlansaydı keşke” yorumunu yapıyoruz. Televizyon artık tamamen
totale mi kaldı? Siz televizyon ve dijital yayın platformunu nasıl
yorumluyorsunuz?
Klavye Delikanlıları komedi dizisiydi. Komedinin işi çok zor
televizyonda. 120-140 dakika kimseyi güldüremezsiniz. Oyuncu için de, senarist
için de imkansız bir durum. Komedi basit bir şey değil. Ancak bu sürelerle
basit olmayan bir şey çıkması da mümkün değil. Dijitalde olsaydı da bana göre
çok bir şey değişmezdi. Dijital platformda güzel işler yapılıyor. Daha da çok
iş yapılmalı. Geleceğin orada olduğu zaten hepimizin bildiği bir durum. Ayrıca
televizyondaki anlamsız sansürlerden kendini kurtarmış bir alan olmasının
oyuncuya ve seyirciye iyi geldiğini düşünüyorum.
● Türkiye’de size nasıl bir hikaye sunulsa “Bu ülkede
gerçekten bir şeyler değişiyor” dersiniz? Mesela hangi kitabın uyarlamasını
görsek bunu söylersiniz?
George Orwell’in 1984’ü.
● Sizi sadece oyuncu kimliğinizle biliyoruz. Yok mu
Kaan Yıldırım’ın bilmediğimiz hobileri, ilgi alanları?
Yeni yerler görmek
ve de ülkeler gezmek en sevdiğim eylem. Onun dışında sporun birçok alanını da
söyleyebilirim.
● Karakterinizi şekillendiren bir iş oldu mu
kariyerinizde? Ne yönde şekillendirdi ya da etkiledi?
Karakteri
şekillendirmek çok iddialı bir tanım; tam öyle diyemem. Fakat hayatta
yaptığımız her şey, yaşadığımız ve tecrübe ettiğimiz bütün durumlar,
tanıştığımız insanlar, yaptığımız işler bizi dönüştürüyor zaten. Bir şeyler
öğrene öğrene, eğer açık isek değişe değişe ilerliyoruz. Her iş bana ayrı bir
şey öğretti açıkçası. Hayatta hep mutluluk istiyoruz ya… Her yaptığımız işte
bana göre çoğu zaman sizi mutsuz eden unsurlar size daha fazla şey öğretiyor.
● Şu an bu hayata, dünyaya dair kendinizi en mutlu ve
de mutsuz, sinirli hissettiğiniz gerçek(ler) nedir?
Dünyanın adaletli
ama insanın son derece adaletsiz olduğunu düşünüyorum. Sinirlendirecek çok
sebep var. Dünyanın dengesini bozmak için binlerce yıldır savaşan bir
topluluğuz aslında. Doğal yiyecek bile bırakmadık, düşünün. Medeniyetlerin ilk
zamanlarından bugüne insan çok mu yol kat etti? Bence insan aynı insan;
elindeki oyuncaklar değişti sadece ve yaşadığı dünya kirlendi, çirkinleşti.
İnsan son derece bencil bir varlık. Öyle olmasaydı dünyada bu kadar aç, sefil,
yardıma muhtaç insan olmazdı. Coğrafya kader olmaktan çıkardı belki de. Fakat
ne yazık ki bunun mümkün olmadığını görecek kadar tecrübemiz var.
● Finali hayal kurarak yapmaya ne dersiniz? Gelin bir
iş seçelim; dizi mi, film mi siz seçin. Keza türünü, yönetmenini ve karşılıklı
oynayacağınız herhangi bir oyuncunun seçimini de size bırakacağım. Son olarak
bir de bu projeye isim koymanızı rica edelim. Söz sizde!
Bu kadar doneyi
bir araya koysam zaten projeyi hayata geçiririm (gülüyor.)
KISA KISA
Son zamanlarda sizi en çok etkileyen film(ler):
Manchester by the Sea.
İzlemekten keyif aldığınız ve defalarca izlediğiniz
film(ler):
Defalarca bir
filmi izlemem ama Jason Bourne diyeyim.
Çok abartıldığını düşündüğünüz film(ler):
Star Wars.
Takip ettiğiniz diziler:
Bates Motel ve Peaky
Blinders.
Bugüne kadarki yaşamınızı bir yönetmen çekecek olsa
hangisinin dili sizi yansıtırdı? Ve bu film, hayatınızdaki hangi olayla açılışı
yapardı?
Quentin Tarantino.
7 yaşındayken yüzüm yanmıştı. Oradan başlayabiliriz (gülüyor.)
Şu an veya son olarak okuduğunuz kitap:
Kafka – Babaya Mektup.
Son zamanlarda en çok etkilendiğiniz tiyatro oyunu:
Semaver
Kumpanya’nın Metot’u.
En çok seyahat etmek istediğiniz şehir / ülke:
Çok var; Hong
Kong, Vietnam, Kamboçya. Aklıma ilk gelenler bunlar.
En sevdiğiniz şehir / ülke:
Her yeri ayrı bir
sebepten dolayı seviyorum aslında. Favorici bir insan değilimdir ama sorular
madem böyle… Barselona diyebilirim.
En sık kullandığınız kelime / söz kalıbı:
Boşver.
Bir buluşa imza atmış olsaydınız bu ne olurdu?
Ayakkabı bağcığı.
Hayatta olan veya hayatını kaybetmiş ünlü bir
kişilikle (yazar, oyuncu, bilim adamı, yönetmen, futbolcu vs.) karşılıklı
oturup bir konu üzerine konuşacaksınız. Kimi ve hangi konuyu seçerdiniz?
Atatürk ile
anılarını ve kendi ağzından o dönemde yaşananları dinlemeyi çok isterdim.
Bugünkü Kaan Yıldırım’ı betimleyen söz (replik,
edebi alıntı, şarkı sözü, minibüs arkası sözü vs.)
Üşüyorum ödünç ver ellerini (gülüyor.) Şaka bir yana kendimi betimlemek
bana göre değil.
*
*
Fotoğraflar Emre Yunusoğlu
Styling Tuğçem Gürakar
Fotoğraf Asistanları Alper Kemal Özkorkmaz & Deniz Doldur