“Maden
işçilerinden sonra en zor şartlarda çalışan ikinci meslek grubuyuz”. Bu bir
varsayım veya serzeniş değil; istatistiki bir bilgi. Yemek sonrası çayımızı
demleyip koltuğumuza kurularak izlediğimiz ve repliklerinden oyuncuların
makyajlarına, renklendirmesinden devamlılık hatalarına sayısız kritikte
bulunduğumuz dizilerin perde arkasına gittiğinizde sektörün her meslek grubunu
yutan bir kara delikle karşılaşıyorsunuz. Dizi, sinema veya reklam setlerinde
çalışanlar, çalışma saatleri veya koşullarından şikayet edemeyecek durumdalar.
Çünkü onların henüz bir meslek tanımları bile yok! 1200’ü aşkın üyeye sahip
Sinema Televizyon Sendikası, yıllar süren çalışmalarını sinema alanında 1
Haziran, televizyonda ise 1 Ağustos itibariyle ilkeleştirerek setlere çıktı.
Dizi ve sinema ile reklam seti çalışma ilkeleri adı altındaki üç maddenin ana
başlıkları belli: Sigortalılık, çalışma saatleri ve sözleşme yapılması! Sendika
üyelerinden Ender Kartal ve Başak Yoldan, belli bir standardın oluşturulması ve
sektörün devlet nezdinde kabul görmesi için bu konuda kollarını sıvayan
gönüllülerden sadece ikisi. Yıllardır bu sektördeler, daha doğrusu
“pazar”dalar. Ve sektör olma yolunda çalışma arkadaşlarına her zaman
kapılarının açık olduğunu belirtirken, izleyicilere de sesleniyorlar: “Lütfen
televizyonda veya sinemada bir şey izlerken işin mutfağındaki binlerce kişinin
çalışma koşullarını da göz önünde bulundurun!”
Başak Yoldan ve Ender Kartal
● Sinema Televizyon Sendikası öncelikli olarak hangi
misyonla kuruldu?
Ender Kartal: Aslında ilk olarak reklam sektörü için Prodüksiyon
Çalışanları Derneği, Kamera Asistanları Derneği ve Reji Ekipleri Derneği kurulmuştu.
Biliyorsunuz bu alanda da uzun çalışma saatlerinden ötürü bir sıkıntı vardı.
Sonrasında Set Ekipleri Birliği’ni oluşturduk. Işıkçılar, rental şirket
sahipleri, kamera grupları vb. pek çok alandan arkadaşlarımız katıldı. Ardından
Reklam Yapımcıları Derneği’nin üyeleriyle görüşerek çalışma saatleriyle ilgili
bir düzenlemeler yaptık. Bunun başarılı olması ve birlik olmanın tek çatı altında
olması önemi bizi Sinema Televizyon Sendikası’nı kurmaya yöneltti. Ve meslek
tanımı, iş güvenliği gibi konularda daha aktif çalışabilmek adına yola çıktık.
Şu an 1200’ün üzerinde üyemiz var.
● Aslında sendikanın öncelikli hedefinin çalışma
saatlerini düzenlemek olduğunu duymuştum.
E.K.: Maalesef pek çok kişi öyle düşünüyor ama değil. Bunu açıklığa kavuşturalım.
Bizim öncelikli hedefimiz meslek tanımının yapılması. Ben de17 yıldır bu sektörde yapım kısmında çalışıyorum
fakat mesleğimin bir tanımı yok. Öncelikli hedefimiz Avrupa Birliği uyum süreci
sonucu ortayaçıkan mesleki yeterliliğe bağlı
olarak yaptığımız işin kayda geçmesi.
● Peki, mesleki yeterlilik tanımı için ne gibi
çalışmalar yapıyorsunuz?
E.K.: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Mesleki Yeterlilik Kurumu
var. Biz onlarla sürekli iletişim halindeyiz. Sanat Yönetmeni, Reji ve Kostüm
ekipleri ile ilk meslek tanımlarına başladık şu an. Meslek çalışma grupları
(Reji, DIT, Kostüm) ve dizi çalışma, sinema çalışma gibi gruplarımız var. Bu
alanlarda çalışan arkadaşların yaptığı işlerle ve sorunlarıyla ilgili verileri
toparlayıp meslek tanımı çıkarıyoruz. Büyük ihtimalle önümüzdeki yıl içinde
meslek tanımları bitmiş ve mesleki yeterlilik belgesi alma noktasında bir adım
atmış olacağız.
● O zaman bir kameramanın veya ışıkçının sette
çalışmadan önce bu belgeyi alması zorunlu mu olacak?
E.K.: Sadece onların değil, setteki herkesin belge sahibi olması gerekecek.
Mesela her grup içinde yeterlilik kriterleri belirleniyor. Her set çalışanı bir
teste veya pratik sınava girerek bu kriterleri geçtiği takdirde belgesini
alacak.
● Mesleki tanımdan sonra galiba en büyük sıkıntı
çalışma saatleri.
E.K.: Kesinlikle! Bizim 1 Ağustos’ta uygulanmaya başlanan dizi setleri çalışma
ilkelerinin ikinci maddesini de çalışma saatleri oluşturuyor. Yalnız şu algıyı
öncelikle ortadan kaldırmak istiyorum. Dizi süreleri kamera arkası için önem
teşkil etmiyor; çünkü 45 dakikalık bir iş çekildiği zaman da 20 saat
çalışıldığına şahit olduk. Yapımcı isterse beş ekip kurup 150-160 dakikalık
dizi çekebilir. Bizim açımızdan bakıldığında burada önemli olan günlük çalışma
süresininyemek süresi dâhil 12 saati
geçmemesi.
● Dizi ve sinema setleri çalışma ilkelerinden
bahsettiniz. Bunlar nasıl belirlendi?
E.K.: İlk etapta dizi çalışma ekibindeki arkadaşlarımızla konuşarak belirledik.
Üç maddelik bir listeden söz ediyoruz. İlki her set çalışanının yasal
zorunluluk olan 4A’lılık statüsü üzerinden sigorta kapsamında çalıştırılması,
ikincisi günlük çalışma süresinin maksimum 12 saat olması ve üçüncüsü de her
çalışana sözleşme yapılması. Normalde daha fazla madde vardı. Fakat dizi
uygulayıcı yapımcılarıyla görüşerek ortak paydada buluşup bu üç maddeye
indirgedik.
● Peki, yapımcılar çalışma saatleriyle ilgili
taleplerinizi nasıl karşıladı?
E.K.: Prensipte kabul edenler çoğunluktaydı. İsim vermeyeyim ama sadece bir kişi
kabul etmedi. Açıkçası onu da anlayabiliyoruz. Çünkü sektörde talep çok fazla
ama bir sistem yok. Geçenlerde dizi yönetmenleriyle de görüştük. Onlar da aynı
sıkıntıdan dem vurdu. Yakın zamanda reji arkadaşlarımız ve yardımcı yönetmenler
başarılı bir sistem geliştirdiler 12 saat çalışma üzerine. Ve bu da ilk defa
‘Gecenin Kraliçesi’ dizisinde uygulandı. Gayet başarılı oldular.
● Başak Yoldan: Osman Taşçı ve ekibi olarak o sistemi biz
kurmuştuk. 150 dakikalık diziler bir noktadan sonra çift ekibi gerektiriyor.
Çünkü günde 14 saat veya daha fazla çalışamıyorsunuz tek ekip olduğunuzda.
‘Gecenin Kraliçesi’nin çalışma saatleri açısından bir artısı da vardı. Başrol
oyuncusu Meryem Uzerli anlaşmasında günde maksimum 10 saat çalışma koşulu
getirmişti. Bu aslında teknik ekibin de hayatını bir noktada kolaylaştırıyor.
Ona göre senaryo yazılıyor ve koşullar ayarlanıyor. Aslında herkes dersine iyi
çalışmak zorunda kalıyor.
● O zaman her başrol oyuncusu aynı koşulu koysa bu
ciddi anlamda kamera arkası ekibinin işini kolaylaştırır.
B.Y.: Tabii ki bu oldukça etkili bir faktör. Fakat rekabet ortamında tüm
oyunculardan bunu beklemek zor. Çünkü onların set dışında bir de yapımcıyla
hukukları var. Belki bir sonraki işinde de aynı yapımcıyla çalışabilir; belli
mi olur? Bu noktada bence oyuncuların menajerlerine, ajanslarına çok iş
düşüyor. Daha sonrasında zor durumda kalmamak için oyuncu sözleşmelerinde
birtakım düzenlemelere gidilebilir. Biz de aslında Sinema Televizyon Sendikası
olarak Oyuncular Sendikası’yla ortak şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bununla
birlikte bizim teknik ekip içerisinde de birtakım örgütlenmeleri sağlamamız
gerekiyor. Her şey oyuncunun bu inisiyatifiyle çözülmüyor. Yönetmenlerin,
kamera gruplarının ve diğer ekiplerinde kendi içlerinde bazı anlaşmalar yapması
gerekiyor. Bu anlamda en aktif ve örgütlü olan kamera grupları. Onlar
birbirlerini de koruyorlar ve yeri geldiğinde kurallar koyabiliyorlar. Reji
koordinatörü görevini üstlendiğim ‘Gecenin Kraliçesi’ gerçekten iyi bir örnek.
En son da ‘Hayatımın Aşkı’nda çalıştım. Ve maalesef orada işten çıkarıldığını
sosyal medyadan öğrenen, hakkını arayan ve bulan ekiptenim (gülüyor).
● O zaman geçmiş olsun diyeyim size. Twitter’dan
öğrenmiştiniz galiba, değil mi? Biraz yaşananlardan bahsedebilir misiniz?
B. Y.: Türkiye’de ilk kez böyle bir durum yaşandı. Biz birbirini çok iyi tanıyan
ve oturmuş bir ekiptik ‘Hayatımın Aşkı’nda. İkinci bölüm itibariyle başladık
çalışmaya. Bizden önceki ekip, Ketche’nin ekibiydi. Biz altı bölüm çektik. Çok
keyif aldığımız bir işti. Sette çok mutluyduk, oyuncularla gayet iyiydik. İş de
oturmuştu. Ranini sete gelecekti o gün, ben de önceki akşam arayıp kaçta
geleceğini sordum ki ona göre hazırlık yapayım. Fakat bana vazgeçtiğini ve
gelmeyeceğini çünkü oyuncuların menajerlerinin izin vermediklerini söylediler.
Açıkçası bir anlam veremedim buna ama üstünde de çok durmadım. Ertesi gün şehir
dışında çekimimiz vardı. Herkes o gün Ranini’nin geleceğini bildiği için Twitter’da
da RaniniTV hesabı açıktı telefonlarda. Ve derken o tweet’i gördük; “Hayatımın
Aşkı’nda reji değişikliği! Barış Yöş ve ekibi geliyor”. Yönetmenimiz Osman
Taşçı dâhil kimsenin haberi yoktu. Yapımcıyla görüşüldü ve son iki günde
işimizi tamamlamamız gerektiği söylenildi. Bu sırada sendikayla yaptığımız
görüşmede yapım firmasının bizi işten çıkaracağını iki hafta önceden belirtmesi
gerektiğini, aksi takdirde ihbar tazminatı ödemek durumunda olduğunu öğrendik.
Ranini'den not: Hayatımın Aşkı set ziyareti için ne yapım şirketiyle, ne Kanal D Kurumsal ekibiyle ne de ilgili menajerlik şirketiyle konuşup herhangi bir ziyaret günü kararlaştırmadım. Böyle bir randevulaşma hiç olmadı. Yani ekibe iletilen "Ranini yarın sete gelecekti ama vazgeçti" bilgisi doğru olamaz. Ekibe bu bilgiyi kimin ilettiğini de merak ettim ^^
● Peki, işten çıkarılma gerekçeniz neydi?
B. Y.: Açıkçası bu soruya aldığımız cevaplar mantıklı değildi. Ve inanın o an bunu
düşünmemiz gerekirken maalesef işten çıkarıldığımızı söyleme şekli çok yanlış
olduğu için sadece bu duruma odaklanmıştık. Sonuçta yaklaşık 50 kişilik
kalifiye bir ekipten bahsediyoruz. Ve 10 dakika içerisinde ertesi gün işinizin
olmadığını öğreniyorsunuz. Takdirleri tabii… Yeni ekibin işe başladığı gün sete
gidip onların da haklarını korumak adına bir tutanak tutmamız gerektiğini
söyledik. Çünkü bize resmi olarak bu durum bildirilmedi. Bu nedenle biz
işimizin başına geldik aslında. Yeni başlayan ekip gayet anlayışlı davrandı. Bu
noktada sendikanın bilgilendirmesi ileyapım firması da sorumluklarına uygun davrandı ve
zorluk çıkarmadı. Herkesin tazminatı ödendi, tüm haklarımızı aldık.
● Son yıllarda yönetmen değişiklikleri de arttı
dizilerde.
E. K.: Açıkçası bununla ilgili ne söyleyebilirim bilmiyorum. Evet, yapımcı firma
bir ekiple çalışmak istemeyebilir. Fakat bununla ilgili prosedürlere de uymak
zorunda. Bizim sektörün en büyük handikaplarından biri okulları olsa bile
buradan aldığı bilgiyle çalışamıyor maalesef kimse. Aslında hepimiz her şeyi
biliyor ama hiçbirimiz uygulamıyoruz. Mesela ben 17 senedir bu sektörde
çalışıyorum ve sigortasız işçi çalıştırmanın yasak olduğunu biliyorum. Fakat ne
yalan söyleyeyim son beş yıla kadar kimsenin veya kendimizin sigortasını
sormadık. Çünkü alışılagelmiş, başıboş bir düzen var ve her şey de buna göre
devam ediyor.
● Bir dizide tek veya iki reji ekibinin olması
koşulları nasıl etkiliyor?
B. Y.: Senaryo elveriyorsa ki biz hep elvermesi için çalışıyoruz; iki farklı ekip
oluyor. Senaristin buna göre yazması oldukça zor. Başrolü her sahneye
yazdığında iki ekip olamıyor. Keza bir mekâna 40 sayfa yazdığında da aynı durum
geçerli. Yönetmen, senarist ve reji ekiplerinin koordineli bir şekilde
çalışmaları sonucu oturacak bir sistem bu.
E. K.: Yapımcıların sahnelerin daha zengin görülmesi açısından kendilerine çok
fazla şey dayattıklarını söylüyor senaristler. Onlar da kendi tercihlerine göre
yazamıyorlar çoğu zaman.
B. Y.: Bir taraftan iş yetiştirmeye çalışırken tabiri caizse diğer taraftan da
revizyon yiyorlar. Maalesef bu sektörde herkesin işi zor.
● Bugünkü düzende size köstek olan en önemli etmen
nedir?
E. K.: İş kaygısı. Herkes hakkını araması gereken noktada susuyor. “Bir daha bu
yapımcı firmayla çalışabilirim” diye düşünüyor.
B. Y. : Her şeyden önce bizi koruyan bir sözleşmemiz yok. Yönetmen imzalıyor bir
anlaşma ama reji ekibi için geçerli değil bu. Sözleşmemiz olduğu takdirde yapım
tarafının da avantajları var aslında. Çünkü yapımcının mağdur olduğu zamanlar
da oluyor.
E. K.: Bizim dizi çalışma ilkelerinin üçüncü maddesi sözleşme yapılması. Bu yönde
bir taslak çalışmamız da var. Çünkü önemli olan gerçekten hangi koşullarda,
nasıl çalışılacağını iki tarafın da belirleyip bir kalıba oturtması. O zaman
ben de memnuniyetsizliğimi gösterebilirim veya yapımcı benden hak talep
edilebilir.
● Peki, bu dizi seti çalışma ilkeleri konusunda ne
kadar yol alındı?
E. K.: 1 Ağustos’ta harekete geçtik. Dizi çalışma ekibi bu konuyla ilgili
çalışıyor. Son bir ay içinde önce Oyuncular Sendikası’yla görüştük. Teknik
ekipleri topladık. Reji ekipleri sürekli bir araya geliyorlar zaten. Dizi
yönetmenleriyle görüştük. Hilal Saral da dâhil olmak üzere 33 yönetmen bir
araya geldi. Kiralama şirketleriyle toplantılar yaptık. Çalışma ilkeleriyle
ilgili bilgiler verdik ve onlardan beklentilerimizi paylaştık. Yasal
haklarımızı koruyacağız. Avukatlarımızla görüşüyoruz. Bir sette 12 saat
aşıldığında uyarı ve sonrasında yasal ihtar çekeceğiz. Sürekli set ziyaretleri
yapıyoruz ve buna devam edeceğiz. Sigortalı olmayanların takibini yapacağız.
● Set ziyaretlerinde herhangi bir sorunla
karşılaşıyor musunuz? Sonuçta orada bir iş dönerken siz denetleme mekanizması
olarak settesiniz.
E. K.: Yapımcılarla görüşüp gidiyoruz. Ve sadece yemek aralarında 5-10 dakika kısa
bilgilendirmeler yapıyoruz. Bu nedenle bugüne kadar herhangi bir sorunla
karşılaşmadık.
● O zaman genel tabloya bakıldığında yapımcılar ve
oyuncuların yaklaşımı ılımlı. Sadece farkındalık az ve harekete geçme hızı
yavaş galiba.
E. K.: Kesinlikle öyle! Zaten örneğin bir focus grubu 15 saat çalışıp ertesi gün
ne kadar net yapabilir ki işini? Verimi düşüyor ve bu yapımcı için de büyük bir
handikap. Bu nedenle gerçekten ılımlı yaklaşımlar söz konusu.
● Devamlı set kazaları yaşandığını duyuyoruz. İş
güvenliği açısından nasıl çalışmaları var sendikanın?
E. K.: İş güvenliği uzmanlarıyla görüşmeler yapıyoruz. Fakat sektörü tanımadıkları
için tam olarak olaya vakıf değiller, yavaş yavaş öğreniyorlar. Aynı şekilde
biz de onlardan bir şeyler öğreniyoruz.
B. Y.: Maden işçilerinden sonra en zor şartlarda çalışan ikinci meslek grubu set
işçileri. Dolayısıyla iş güvenliğinin bizim vazgeçilmemizin olması gerekiyor.
Avrupa’da ve ABD’de iş güvenliği ilk sırada. Ve her sette de olmak zorunda
zaten. İş programı yönetmenden önce iş güvenliğinden sorumlu kişiye gider
orada. Türkiye’de ise hayati tehlikeyle karşılaştığımız anlar çok. Fakat yavaş
yavaş bu alanda çalışmalar başladı. Şirketler iş güvenliğinden sorumlu kişiler
barındırmak zorunda sette. Her ne kadar bu zorunluluk bir yıl ertelense de en
azından bilinçlenmenin başladığını söyleyebilirim.
E. K.: Bu konuda ısrarcı olmak lâzım yoksa imza makamı olarak kalır iş güvenliği.
Bizim valilikten aldığımız çalışma izni, aslında valiye bir bildirimdir. Fakat
bu, bir süre sonra para verip aldığın bir kağıda dönüştü. İş güvenliğinin bu
noktaya gelmemesi için bu konuda eğitim çalışmalarımız olacak. Bu noktada
mesleki yeterlilik büyük önem arz ediyor.
● Set kazalarında yapımcı tedavi vb. süreçlere
ne kadar dâhil oluyor?
E. K.: Şu an bir arkadaşımız hastanede maalesef. Bacağı kesildi ve yoğun bakımda.
Çok nahoş durumlarla karşılaşıyoruz. Sorunuza cevap olarak bir buçuk yıl önce
sette gerçekleşen bir kazayı anlatayım. Sette yolda çekim yapılırken güvenlik
prosedürünün uygulanmamasından ötürü kostümcü arkadaşımıza otomobil çarptı.
Maalesef hâlâ ameliyatlar devam ediyor. İlk başta sorumluluğu kimse üstüne
almadı. Orada yapımdan sorumlu bir arkadaşımız kendi inisiyatifiyle kaza
geçiren kişiyi özel hastaneye götürdü. Fakat sonra “Niye oraya götürdün,
masrafları kim karşılayacak?” şeklinde bir çıkışma yaşandı. Sendika olarak
avukatlarla devreye girdiğimizde buradaki sorumluluğun şirkete ait olduğunu söyledik.
Konuşmalar sonra yapım firması sorumluluğu üstlenip tüm masrafları karşıladı.
Ancak ne yazık ki son ameliyatta geri çekildiler.
B. Y.: Tabii o sırada sigortasının olup olmama durumu da işin içine giriyor. Tam
bir kara düzen söz konusu!
● Sigorta konusunda istatistiksel veriler var mı
elinizde?
E. K.: Maalesef öyle bir çalışma yapamıyoruz. Çok sık değişiklikler oluyor. Ben
ekibime sigorta yaptırıyorum. Fakat sete geldiğimde listede olmayan birini
çalışırken görebiliyorum. Orada başına bir şey gelse benim haberim olmadığı ve
de sigortalatmadığım için başım yanar. Ayrıca set çalışanı sigortalı olduğunu
sanıyor olabilir ama ücreti yatmıyordur. Başta da dediğim gibi maalesef sektör
olma derdimiz var. Herkes kulaktan dolma bilgilerle hareket ediyor.
● Sinema ve reklam filmi setlerinde tablo nasıl?
E. K.: Çok fazla sorun yaşadığımız set yok. Bir ikisinde sorun yaşamıştık.
Çanakkale’de bir sette arkadaşlarımız uzun çalışma saatlerinden şikayetçiydi.
Bütün ekip iş bıraktı ve bir sonraki gün sete çıkmadılar. “Sözleşmesiz sete
gelmeyiz” dediler. Tabii yapım firmasının orada bu şekilde örgütlü güç görmesi
sorunu çözdü. Bu tarz sorunlar arada çıksa da şu an için çok fazla sıkıntılı
bir durum yok.
● Çalışma saatleri kadar set mekânları, yemek
seçenekleri de önemli. Dış gece çekimleri kabus olabiliyor ve ekipler rutubetli
ortamlarda saatlerce çalıştıktan sonra sıcak bir çorba yerine sandviçe talim
ediyorlar.
E. K.: Maalesef çalışma koşullarını biz belirleyemiyoruz. Var olan şartlar aslında
bir şekilde dönüyor. Misal bir villada çalışırken yemek sofrasını nereye
kurabiliriz ki? Daha iyi koşullarımızın olması için standartlarımızın
yükselmesi lâzım.
B. Y.: Bizim temel olarak önemsediğimiz şey tüm bu bahsettiğiniz koşulları bir
standarda oturtmak ve devlet nezdinde var edebilmek. Bir kanuna dayatmadığınız
zaman isteyen istediği gibi davranabilir. Zaman zaman inisiyatifi elimize
almalıyız. Mesela ‘Gecenin Kraliçesi’ setinde çok rahat edemeyeceğimiz yerde
çekim olacaksa önce rejiye sorulurdu sandviç yapalım mı diye. Demokratik ve
doğru bir yol bu. Bizler iş koşulları ve mesleğimiz icabı çalıştığımız zaman
sadece çalışıyoruz gerçekten. İyi bir yemek veya 8 saat uyku dünyanın en büyük
lüksü olabiliyor o an. Bu çok normal standartlarda çalışan kişilerin
anlayabileceği bir şey değil. Avrupa Birliği yasalarıyla birlikte getirilmesi
gereken standartlar var. Meslek seviye belirleme çalışmaları ve meslek
kollarının tanımını yaptığınızda otomatik olarak bir yerden sonra bu hakları
elde etmiş oluyorsunuz. Türkiye tarihi itibariyle sendikalaşmanın zor olduğu
bir ülke. Bizim mesleğimizin tanımını yapıp bu sendikayla iletişim içinde
olmamız gerekiyor. Mantıklı ve doğru çözüm bu.
● İşin maddi boyutu nasıl peki?
E. K.: Herkesin aldığı ücret çok farklı. Birim ücreti yok. Şirkete bağlı çalışan
daha az alırken, serbest çalışanlar daha fazla kazanıyorlar. Anlaşmaya bağlı
gelişiyor. Ekibin kalitesine göre de değişiklik gösteriyor. Rental şirketlerle
çalışan bazı arkadaşların çok düşük ücretle, uzun saatler çalıştıkları yönünde
şikayetleri var. Yakın zamanda rental şirketlerle de bir araya geldik. Onlarla
bu sorunları paylaştık. Daha iyiye gitmek adına şu an kimseyle kavgamız yok,herkes desteklemeye hazır. İleriki süreçte göreceğiz
neler olacağını.
B. Y.: Bizim reji ekipleri olarak ufaktan da olsa meslek birliklerimiz oldu. Tabii
aldığımız kurallara herkes uymuyor. Fakat böyle bir cümlenin kurulması bile çok
önemli aslında. En azından yapım firmaları tarafında farkındalık arttı.
● Son olarak eklemek istediğiniz herhangi bir şey
var mı?
B. Y.: RaniniTV’nin çok fazla takipçisi var. Ben önce onlara birkaç cümle iletmek
istiyorum. Televizyonda izledikleri diziler, filmler veya reklamların arka
tarafında binlerce kişi çalışıyor. Çok ciddi emekleri var ve bir yandan
haklarını savunup yaşamaya, var olmaya çaba sarf ediyorlar. Lütfen televizyonda
bir şey izlerken bunları da göz önünde bulundursunlar.
İkinci
söyleyeceğim şey ise bu sektörde çalışanlara; biz bu sendikada gerçekten önemli
çalışmalar yapıyoruz. Devlet nezdinde kendimizi duyurduk. Bir şekilde buraya
katılmak isterlerse çok seviniriz. Sendika bir üst akıl değil, piyasada çalışan
herkesin var olduğu ve herkesin düşüncelerini dile getirebildiği bir yapı.
E. K.: Dizi çalışma ilkelerinin hem yapımcılar hem de çalışanlar tarafından
uygulanacağına inanıyorum. Zaten doğru olan da bu. Diğer taraftan sendikada
yönetim kurulu olarak aslında yedi kişiyiz ama dışarıdan gelen her türlü fikre
açığız. Her zaman toplantılarımıza katılabilirler. Kapalı bir yapımız yok.
Hepimiz sektör içinde çalışan, faal kişileriz. Bizim eksiklerimiz veya
yanlışlarımız olabilir. Sendikalı olmayan arkadaşlar gelip düşüncelerini dile
getirebilirler.