Ekşi
Sözlük’te Algı Eke’yle ilgili 14 sayfalık içerikte tek bir olumsuz yorum
bulamazsınız. Çoğunluk bir konuda hemfikir: Duru güzelliğini bonus yapmış ve
ona emanet edilen her role bürünebilecek, ‘ünlü’ olgusunun yakınından bile
geçmeyen biri.
‘Hayat
Sevince Güzel’in çekimlerinden ötürü Çeşme, Ildır’ı mesken edinen Eke ile e-mail
yoluyla röportaj yaptık. Fakat cevaplar geldiğinde kendisiyle karşılıklı sohbet
etmişim gibi hissettim. Hiçbir soruyu es geçmemiş ve kaçamak yanıtlar vermemiş.
‘’Kendiyle huzursuz olabilme potansiyeli yüksek biriyim. Oyunculuk, başka
kimliklere bürünerek kendimden uzaklaşabilmemi sağlıyor belki, bilemiyorum’’
diyecek kadar rahat ve açık biri. Bu özelliğini canlandırdığı karakterlere de
yansıtan Eke, aslında ona emanet edilen rollerin cinsiyet kodlarını bir nebze
olsa kırarak güçlü tiplemeler yaratıyor. ‘Dürüye’nin Güğümleri’nin çatlak
Hayriye’si, ‘Keşanlı Ali Destanı’nın Fehime’si, ‘Galip Derviş’in Hülya’sı ve
son olarak ‘Hayat Sevince Güzel’in Zarife’si; yeri geldiğinde erkeklere kafa
tutan, sözünü kimseden esirgemeyen, kalıpların dikine giden karakterlere hayat
veren Eke’nin uzun vadeli hayalleri arasında kendi yazdıklarını oynamak var.
● ‘Hayat Sevince
Güzel’de pek çok kişinin ‘’erkek Fatma’’ olarak tabir edeceği Zarife’ye hayat
veriyorsunuz. Aslında ‘’erkek Fatma’’dan ziyade güçlü ve ayakları yere sağlam
basan bir kadın. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
‘Erkek
gibi kadın’ bizim toplumumuzda bazen iltifat yerine geçer. Bu tabiri Algı Eke
olarak pek sevmem. Erkek ve kadını ayırır gibime gelir. Zarife annesinin
ölümüyle birlikte ailesinin bütün sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalmış,
erkenden büyümek zorunda bırakılmış küçük bir kadın aslında. Hatta kadıncık
diyebiliriz.
● Bugün kaslı vücut görünce eriyen ve aşkına kavuşabilmek için
türlü yollara başvuran kadın tiplemeler ağırlıkta. Zarife bu açıdan güzel bir
ters köşe.
Zarife’nin
kaslı vücutlardan etkilenmek veya hayatının aşkını bulmaktan çok daha başka
öncelikleri veya zorunlulukları var. Kardeşine annelik yapıp dedesiyle babasına
bakmak zorunda. Evet, âşık olmak istiyor, merak ediyor ama kadın erkek
ilişkilerine daha nostaljik ve romantik bakıyor. Günümüz dünyasına ayak
uyduramıyor bir türlü. Ben de en çok bu yönünü seviyorum.
● Tam bir metropol
dizisi olan ‘Galip Derviş’ten sonra Ege’nin sıcak atmosferinde çalışıyor olmak
nasıl?
‘Galip Derviş’, üç sezon devam etti. Dediğiniz gibi tam
bir metropol dizisiydi. Orada canlandırdığım Hülya karakterini ve ekibimi çok
sevdim. Müthiş bir iş çıkardığımızı düşünüyorum. ‘Hayat Sevince Güzel’
projesine gelirsem; ilk okuduğumda masal okuyormuş gibi hissettim. Masalları
çok severim ve izleyiciye bir hikâye anlatma fikri çok hoşuma gitti. Ege
Bölgesi masal anlatmaya çok elverişli bir atmosfere sahip. İstanbul’da aynı
havayı yakalamak mümkün değil. O yüzden şimdilik burada çalışmaktan mutluyum.
Oyunculuğa ilk olarak bir Ege dizisinde başlamıştım. Aradan yedi yıl geçti ve
bana ‘’Yine mi Ege dizisi?’’ diyenler var. Yedi yıl geçti aradan arkadaşlar ve
ben bu arada beş sinema filmi ile dört dizi çektim. Ve evet, yine bir Ege
dizisi! (gülüyor).
"ÇAĞIN EN BÜYÜK VEBASI YALNIZLIK!"
● İzleyici ister
istemez ‘’Oh, işin güzelliğine bak! Hem çalışıyorlar hem tatil yapıyorlar’’ yorumunda
bulunuyor Ege dizileri için.
Oyuncu olmayan arkadaşlarım da bana aynısını söylüyor
(gülüyor). Oyuncu olanlar durumu biliyorlar tabii. Çekim yaptığımız bölge tatil
bölgesi ama biz ekip olarak sadece tatil yapanları izleyip uzaktan denize
girenlere bakıyoruz (gülüyor).
● Peki, sizi bu
projeye çeken en güçlü etmen neydi?
‘Hayat
Sevince Güzel’in mesajı ve konusu çok net. Adı üstünde hayat sevince güzel!
Aşkın ve sevginin her halini ve şeklini anlatmaya çalışıyoruz. O kadar kuvvetli
bir oyuncu kadrosu var ki konu sadece bir kadın ve iki erkek üstüne değil. Yan
hikâyeler ve senaryonun bütünlüğü bana projeyi sevdiren ve kabul etmemi
sağlayan en önemli faktörlerden. Çok sıkıntılı günler geçiriyoruz ülke olarak;
‘hayat sevince güzel’ mesajı içeren bir dizide oynamak biraz olsun içimi
rahatlatıyor.
● Dizinin mesajı net ama maalesef bugünlerde bu hissi yaşamak
giderek zorlaştı. Size göre hayatı sevmenin formülü nedir?
Gerçekten
zor bir dönemden geçiyoruz ülke olarak. Dönem diyorum çünkü öyle düşünmek
istiyorum. Elbet karanlıklar aydınlığa dönecek, hayatın kuralı bu. Ben böyle
bakmak istiyorum. Zaten hayatı sevmek de kendini sevmekle başlıyor bence. İnsan
yalnız sanıyor kendini. Çağımızın en büyük vebası yalnızlık. Bütün düzen seni
yalnızlığa sürüklüyor. Bundan kurtuluş formülü nedir bilmiyorum. Büyük resmi o
kadar göremiyorum. Kendi adıma bir formül söylemem gerekirse, açıkçası
farkındalığımı yüksek tutup beni hayattan soğutacak durumlardan uzak durmaya
çalışıyorum.
● Nadir röportaj
verdiğiniz için aslında sizi pek tanımıyoruz. Nasıl bir ailede büyüdünüz?
Sakinliğini koruyan ama bir anda da fırlama yanını gösteren bir çocukmuşsunuz
izlenimi veriyorsunuz.
Tam
anlamıyla bir çekirdek ailede büyüdüm. Annesiyle babası ayrı olan
çocuklardanım. Annemi kaybedeli 2.5 yıl oldu. Süper bir çocukluğum olmadı.
Çocuk olmayı çok sevemedim açıkçası. Sakin yapılı biri olduğumu sanırken son
yıllarda daha tahammülsüz birine dönüştüm, daha hırçınlaştım sanki. Kafa olarak
hep fırlamaydım, o hâlâ baki (gülüyor).
● Oyunculuğa uzanan
yolculuk nasıl başladı? Bu süre zarfında havlu atmanıza neden olan bir an oldu
mu?
Oyunculuk
serüveni her yeni oyuncu adayında olduğu gibi benim için de seçmelere girmemle
başladı. Çok zor ve yıpratıcı bir süreç tabii ki. Kendini kanıtlamaya çalışmak
için diğer adaylarla devamlı rekabet içerisinde olmak zor. Tabii bir de sürekli
seçilen olma derdi içindesiniz. Kendinize olan azıcık güvenini her seçmede
tekrar tekrar yılmadan toparlamak ve sürekli denemek zorundasınız. İlk
seçmelerde o kadar heyecanlanıyordum ki ezberimi aklımda tutamıyordum, ezberi
tutsam oyunu beceremiyordum. O kadar ret cevabı aldım ki anlatamam! Biliyorum
çok enteresan bir hikâye değil, birçok oyuncunun başına gelen şeyler ama
insanın kendi başına gelenler o anda sadece ona oluyormuş gibi hissettiriyor
hep. Yani havlu attığım çok oldu ama devamlı deneyerek de buraya kadar geldim
(gülüyor).
● Oyunculuk
karakterinizde hangi kanalların açılmasını sağladı?
Oyuncu
olmak beni nasıl etkiledi hiç düşünmedim. Sadece oyuncu olmasam daha huzurlu
bir insan olabilir miydim diye düşünüyorum bazen. Bu kadar eleştirel ve göz
önünde bir meslek seçmeseydim diyorum arada. Daha sakin bir hayat daha mı iyi
olurdu acaba diye geçiyor aklımdan; yalan yok! Öbür taraftan kendiyle huzursuz
olabilme potansiyeli yüksek biriyim. Oyunculuk, başka kimliklere bürünerek
kendimden uzaklaşabilmemi sağlıyor belki, bilemiyorum. Hep çelişkiler içindeyim
aslında, ‘ALGI’da çelişkiler (gülüyor).
● Aşk yerine
evlilik, şiddet ve boşanma konuları üzerine konuşmaya başladık. Sizin
hayatınızda aşk nasıl bir konumda? Mefhumunuzda bu kavramın açılımı nedir?
Aşk çok
güzel şey! Hep olsa hayatımda daha ne isterim ki? Fakat zor. En çok ilk flört
dönemini seviyorum. Dünyam değişiyor; daha mutlu, heyecanlı ve güzel bakıyorum
her şeye ve herkese. Fakat ilişki çok zor geliyor. Kişilik savaşları, devamlı
birlikte olmaya çalışmak, kadın erkek farklılıkları, alınganlıklar... Daha
saymaya devam edebilirim bana bırakırsanız (gülüyor).
"CANLANDIRDIĞIM HER KARAKTERİ ÖZENE BEZENE VAR ETTİM."
● Peki, aşkın bile
tüketime bağlı olduğu bugün bunu en dolu şekilde yaşamak mümkün mü?
Dünya
bütün hızıyla dönüyor. Her şey ve herkes çok hızlı. Durum metropollerde
yaşayanlar için daha da fena. Yeniye alışamadan daha yenisi hatta en yenisi
geliyor. Kocaman bir çemberin içinde dönüyoruz. Almak, hemen tüketmek ve tekrar
almak normal olan artık. Zaten bize dayatılan da bu. Duygular da sapıtıyor
haliyle. Aşk, sevgi ve hüzün hepsi birbirine giriyor. Bugün ayrılık acısı
yaşayan bir saat sonra unutuyor ve hemen başka birine kapılabiliyor. Ve bence
en tedirgin edici kısmı da bu; ne diyebilirim ki!
● Biz en iyisi
oyunculuğa geri dönelim. Bugüne kadar canlandırdığınız roller arasında sizi en
çok tatmin eden hangisiydi?
Canlandırdığım
her karakteri özene bezene var ettim. Bazılarını çok sevdim, bazılarını ise
sonradan sevdim. ‘’Bu da böyle bir rol’’ diye sevdiklerim oldu. Ceylan
Özçelik’in yazıp yönettiği ‘Kaygı’ adlı filmdeki Hasret karakteri ile kendim
arasında çok benzerlikler buldum. Galiba bu nedenden ötürü de onu ayrı bir
sevdim.
● Uzun vadeli hedef
ve hayalleriniz var mıdır? Nasıl bir karakteri canlandırır veya projede rol
alırsanız en büyük hayallerinizden birinin gerçekleştiğini söyleyebilirsiniz?
Uzun vadede kendi yazdıklarımı oynama hayali var aklımda.
Tabii vakit ve nakit meselesine bağlı bu. Her şeyi biraz akışına bırakıyorum
son zamanlarda.
KISA KISA
Başucu kitabı:
Turgut Uyar’ın bütün şiirleri
Son zamanlarda en
çok etkilendiği film:
Kirli Para
Takip ettiği
yabancı dizi:
Game of Thrones
Yerli dizilerden
beğendiği yapım:
Seviyor Sevmiyor. ‘’Çünkü canım yönetmenim Yusuf Pirhasan
çekiyor’’.
Bugünlerde en çok
dinlediği şarkı / müzisyen:
Selah Sue’nun şarkıları
Kendini en mutlu
hissettiği şehir:
Berlin