Ali Adnan Özgür: İnsan seviyorum, işimi seviyorum. İkisi birleşince ortaya güzel bir enerji çıkıyor

Ali Adnan Özgür: İnsan seviyorum, işimi seviyorum. İkisi birleşince ortaya güzel bir enerji çıkıyor
Köy Enstitülerinin kuruluşunun 76. yıldönümü geçtiğimiz hafta ülke genelinde birtakım etkinliklerle kutlandı. O etkinlikler arasında, Köy Enstitüsünde geçen bir hikâyenin işlendiği Toprağın Çocukları filminin gösterimi de vardı. Gerçi bu gösterimlerin bir kısmı filmin sahibinden izinli, bir kısmı da izinsiz gerçekleştirilmiş. Yönetmenin bu noktada bir mesajı var. Diyor ki:
 
“İstediğiniz gibi gösterin ama haber verin. Müsaitsek belki biz de geliriz”
 
Filmin yönetmeni Ali Adnan Özgür.. Kendisi benim uzun yıllar sonra tesadüfen karşılaştığım ilkokul arkadaşım.. Toprağın Çocukları’yla başladığı yolculuğuna iki komedi filmi çekerek devam etti. Ayrıca yakın zamanda gösterime girecek olan Kümes filminin de yapımcılığını üstlenen Ali Adnan Özgür’le Köy Enstitüleri’nden başlayıp yeni projelerine uzanan keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
 
Biz bu röportajı tasarladığımızda Adnan memleket ziyaretinde, ben de mukim olduğum şehirde idim.. Fakat teknoloji işte burada devreye giriyordu ve mail yoluyla pek sıkıcı olacağını düşündüğümüz bu söyleşiyi online usûlle yaptık. Benim için ilkti ama gayet keyifli ve doğal buldum bu yöntemi. Umarım aynı keyfi alarak okursunuz siz de.
 
Sevgili A. Adnan Özgür’e bu vesileyle bir kez daha teşekkür ediyorum.
 
Buyurun sohbete..
 
 
● Mâlûm17 nisan'da Köy Enstitülerinin kuruluşunun 76. yıldönümü idi. İstersen oradan, senin de ilk filmine konu ettiğin Köy Enstitülerinden başlayalım söze.. Köy Enstitüleri senin için ne ifade ediyor?
 
Ali Adnan Özgür: Çok uzun cevap..düşünüyorum. Köy enstitüleri benim için memleket demek galiba. Köylü milletin efendisidir demek. Bütün hayalimiz Anadolu insanının bir gün gelişen dünyanın bütün yeniliklerinden faydalanması üzerine kurulu. Örnek vererek anlatmam gerekirse kerpiç evlerde kışın sobayla ısınmaya çalışırken tezek yakmak yerine Avrupa’daki köylülerin sahip olduğu imkânlara sahip olsun. İstiyorum ki köylü hafta içi modern tarımla çalışsın, modern makinelerle çalışsın. Hafta sonu tiyatroya, sinemaya gitsin. Terör diye, fakirlik diye bir derdi olmasın. Kızları severek evlensin, başlık parası ile satılmasın. Erkekler çalışmak için şehir dışına çıkmak zorunda kalmasın.
Gurbet dertleri olmasın, hep sılada kalsınlar. İstedikleri zaman istedikleri otellere gidip tatil yapsınlar. Yani emekli olmadan daha dünyayı gezip dolaşmak tek dertleri olsun. Oğulları askere davulla zurnayla gitsin, davulla zurnayla gelsin. Bence köy enstitüleri bugün hâlâ varlığını sürdürüyor olsaydı, 1946 yılında savaş biter bitmez ajanlar enstitüye girmeselerdi bu hayal gerçek olabilirdi.
 
Toprağın Çocukları'na gelelim.. Bunu sana daha önce de söylemiştim, Toprağın Çocukları derdi olan, insanın içini acıtan ama bir o kadar da tatlı bir ilk film.. Bize bu filmin yol hikâyesini anlatır mısın?
 
Bir film setinde Erkan Can ile tanışmamla başladı hikâye. Onun babası, benim de dedem enstitülü. Kuliste bol bol sohbet edip memleket meseleleri konuşuyorduk. Tabi memleket konuşurken söz enstitülere geldi. Erkan Abi hevesle “babam enstitülüydü” dedi. Ben de dedemi söyleyince işte dedi ki “oğlum bunun filmini çekmek lazım!”
Genellikle “bu hikâyenin filmi çekilmeli” denilen sohbetlerden filmle çıkıldığı tek anı bu olabilir.


 

● Film o yıl Altın portakal'da jüri özel ödülü aldı.. Bu seni elbette çok mutlu etmiştir ama genel anlamda derdini anlatabildiğini düşünüyor musun?
 
Çok eksik film.. çok parasız çektik…
 
● “Cebimde 100 lirayla çıktım” demiştin..
 
Evet öyle.. Mesela çocukların Ankara'ya gitme sahnesi vardı senaryoda, trenle gitmeleri gerekiyor. Ama paramız yok trene, biz de onları raylarda yürüttük. Trendeki sohbet sahnelerini attık. O da senaryoya zarar verdi. Hiç araba kullanamadık mesela, düşün bu dönem filmi. Çok az figüran kullanabildik. Ayrıca senaryoda olup paramız olmadığı için çekemediğimiz çok sahne oldu. Öyle olunca çok eksik oldu film. Ama derdini anlattı mı? Bence anlattı. Bütün eksikliklere rağmen.. Memnunum. Bence izleyici de memnun.. Birkaç sinema entelektüeli dışında.. Genel olarak iyi iş çıkarttık, az eleştiri aldık. Bazıları kibarlıktan kötü yazmadı biliyorum. Ama tabi çok terbiyesiz bir iki kurum var. Onlar da acıdır bir ömür enstitüler için sadece konuşup hiç icraat yapmayanlar. Biz filmi çektiğimiz zaman asla destek olmayan kimseler. Film bittikten sonra da en ağır eleştiren onlar oldu.
 
● Bir yerde, oyuncuların bu film için para almadıklarını okumuştum. Hatta birkaç yerde..
 
Sadece oyuncular değil, filmde çalışan hiç kimse.. Ekipten, oyunculardan ve de ekipman kiralanan şirketlerden.. Kamera, dolly, ışık, ses, pr şirketine kadar kimse para almadı. Nermin Hanım ve Tacettin Abi vardı meselâ. Bizi tanımadığı halde okul izni için kefil oldu Nermin Hanım. Biz tam ümidimizi kaybetmek üzereyken bizi yüreklendirip “hadi kalkın” diyen, okulun boya malzemelerine sponsor bulan, okulu boyayan bir Tacettin Abi vardı. Onların hakkını asla ödeyemem. Onlar olmasaydı bu film çekilemezdi.
 
● Bir hayâlin var ve bu hayâline ortak olmaya gönüllü bir dolu insanla kesişiyor yolun. Buradan yola çıkarak Toprağın Çocukları için bir gönül işi diyebilir miyiz?
 
Aynen öyle. Toprağın Çocukları için herkes elini, kalbini taşın altına koydu. Dönem filmi yapmak maliyetli bir iştir. Milyon dolarla yapılacak işi ben 300 bin lira gibi bir bütçeyle yaptım. Eksikleri oldu ama derdini anlattı mı, evet. Benim en büyük şansım bu işe inanan bir ekiple çalışmış olmamdı. Film o kadar çok destek aldı ki bir zaman sonra benim olmaktan çıktı. Herkes ciddi anlamda özveride bulundu çünkü. İd İletişim, Melodika, Orion, MTN, Cinetekno bu projede bize gönüllü destek veren firmalar.. Oyuncusundan, set işçisine tam bir imece usûlüyle ve tıpkı köy enstitülerinin işleyiş biçimine uygun bir yöntemle çekildi bu film. Emeği geçen herkese bu vesileyle bir kez daha teşekkür ederim. Bu anlamda da hiç gocunmadan diyebilirim ki evet, Toprağın Çocukları bir gönül işidir..
 
● Peki Toprağın Çocukları'ndan sana kalan ne var? (maddi anlamda sormuyorum.)
 
Büyük bir borç ödemiş olmanın huzuru.. Maddi anlamda söylemiyorum .



 

● Ali Adnan Özgür'ün Toprağın Çocukları'ndan sonraki sinema serüvenini konuşalım biraz da..
 
Toprağın Çocukları bana ekonomik anlamda bir katkı sağlamadı o yüzden ticari iki iş yaptım. İki komedi filmi yaptım. Zaten komedi işini hayatım boyunca hep çok sevdim. O yüzden keyif alarak yaptım açıkçası. Yine komedi çekmeye devam edeceğim ama sırada bir memleket filmi daha var.
 
● Evet, ona geleceğim ama önce senin yapımcılığını üstlendiğin ve Ufuk Bayraktar'ın yazıp yönettiği Kümes’ten bahsetmek istiyorum. Mâlûm vizyon için gün sayıyorsunuz..
 
Kümes bizim göz bebeğimiz.. En sevdiğimiz şey var yine orada da.. Tam bir memleket hikâyesi.
 
● Komedi filmlerine de bakıyorum hep memleket hikâyeleri işliyorsun..
 
Evet, çünkü ben memleket seviyorum, memleketimi seviyorum. Öğretmen çocuğuyum ben de senin gibi. Şehir şehir, diyar diyar gezdim. Gezdikçe gördüm. Gördükçe beslendim. Ruhuma iyi gelen şeyleri resmetmeyi, kalbime dokunan hikâyeleri insanlarla buluşturmayı seviyorum.



 

Kümes’e dönelim yeniden.. Niye gidelim bu filme?  Sen niye yapımcılığına ortak oldun mesela? Çok mu inandın hikâyesine?
 
Hah, çok güzel soru! Hem hikâyeye çok inandım hem de yönetmene. (Ufuk Bayraktar)  Neticede yanılmadığımızı gördük. Şahane bir film oldu. Keyifle izlediğimiz.. Çok güldüğümüz.. Hem festival dünyası için çok değerli hem de sinema izleyicisi için.. Hem gişe hem festival filmi diyebiliriz Kümes’e.
Oyuncu kadrosu, hikâyesi yani her şeyiyle izlenesi bir film yaptık. Bu Ramazan seyirciyi çok güzel bir filmle buluşturacağız kısmetse.


 

● Vizyon tarihini de alalım?
 
Sen benden daha iyi biliyor olmalısın. 24 haziran 2016.. Heyecan dorukta..
 
● Gişesi bol olsun dilerim..
 
Çok teşekkür ederiz efendim.
 
● Bir sözlükte Toprağın Çocukları’ndan sonra yazılmış bir entry var senin için. Diyor ki: “kendisiyle barışık bir adam. Ne yaptığını, ettiğini, ürettiğinin teknik ve sanatsal anlamda nerde durduğunu bilen, aka ak, karaya kara diyen bilinçli ve dik bir hali var”. Daha ilk filminde bunu söyletebilmiş olman seyirciye kendini doğru ifade edebildiğini gösteriyor diyebilir miyiz?
 
Eğer böyleyse çok sevinirim. Bunu istiyorum çünkü. Seyirciyi önemsiyorum. Fikrini, onlarla iletişim halinde olmayı.. Çünkü insan seviyorum.. İşimi seviyorum. İkisi birleştiğinde güzel bir enerji çıkıyor ortaya.
 
● Memleketi, memleket insanını, onların hikâyelerini de seviyorsun ayrıca. Peki bu enerjiyi daha çok seyirciyle buluşma imkânı bulabileceğin bir mecraya yani televizyona taşımayı düşündün mü?
 
Güzel soru..Evet, çok uzun zamandır televizyon için hazırlandığım bir proje var.
Yine memleket hikâyesi o da. Hikâyeyi çok anlatmayayım ama özlediğimiz o mahalle meselesi var ya. O var orada da. İnsanın içini sızlatan bir hatta birkaç sevda öyküsü var. Güzel seven adamlar var. Aslında sinema filmi olarak çekmek için hazırladığım bir projeydi bu.  Ama o kadar çok şey anlatmak istiyordum ki bu olsa olsa dizi olur dedim, diziye çevirdik. Önce yapım şirketi ile anlaştım, Muhteşem Film’le.. Usta yönetmen İrfan Tözüm’le uzun süredir senaryo üzerinde çalışıyoruz. İki yıllık bir senaryoyu üzerine 8 ay kadar İrfan Bey ile çalışıp kanala gönderdik. İrfan Tözüm öngörüsü kuvvetli, tecrübesinden istifade etmekten mutluluk duyduğumuz bir isim.. Bakarsınız yeni sezonda bir televizyon dizisinde memleketi anlatıyor oluruz.
 
● İnşallah.. iyi şanslar dilerim.. Gelelim bir diğer yeni projene.. Bu yaz çekmeyi planladığın, Kültür Bakanlığı'nın desteklediği bir film var: Kan Parası.. Onun hazırlıkları ne durumda? O bize ne vaat ediyor? Kısaca ondan da bahsedelim mi?
 
Kan Parası’nda gerçek bir hikâyeden yola çıktık. İçimizdeki karanlığın etraftaki aydınlığı karartması üzerine bir Anadolu filmi olacak Kan Parası. Aslında bir kadın filmi. Anadolu kadınının hayatına şöyle bir nazar edeceğimiz, seyrettikten sonra filmin kahramanlarını bir süre aklımızın köşesinden çıkaramayacağımız güzel bir film olacağını düşünüyorum.
 
● Şimdiden bol ödül ve bol seyirci diliyorum Kan Parası'na da.
 
Çok teşekkürler..
 
● Başta sormam mı gerekiyordu bunu acaba.. Ama hadi böyle bitirelim, değişiklik olsun. “Doğudan bakınca batılı, batıdan bakınca doğulu -nereden baksan kuzeyli-” diyorsun kendin için. Kimdir bu kuzeyli Ali Adnan Özgür?
 
Tam bir Karadenizliyim. Trabzonluyum. Trabzonsporluyum. Aslında diyebilirim ki Anadolu gibiyim. Anadolu'ya da doğudan bakan ülkeler onu batıda görür, kimi zaman batılı muamelesi yaparlar. Batı'dan bakanlar ise orta doğu ülkesi muamelesi yapar, sevmez. Bence Anadolu'yu bu kadar özel kılan şey de bu hiç kimseye benzemeyen ama tüm kültürleri içinde barındıran hâli zaten.. Ben de hem Fuat Saka dinlerim hem Aylin Aslım mesela. Neşet Ertaş’a bayılır, Duman’la heyecanlanırım. Sinema dünyasında yaşamıyorum. Her meslekten arkadaşım var. Her kültüre âşinâlığım, hemen her yörenin havasını solumuşluğum var. Bu toprakların ait olan ne varsa bende barınıyor. Ve çok şükür yine her kültürden, mezhepten, görüşten arkadaşa sahibim. Bu çeşitliliği büyük bir zenginlik olarak addediyorum. Bu anlamda da kendimi Anadolu’ya benzetiyorum.
 
● Online röportaj enteresan bir tecrübe oldu bana. Güzel sohbetin için çok teşekkür ederim Adnan. Ve vakit ayırdığın için.. Eklemek istediğin, benim unutmuş olabileceğim bir şey varsa söyle lütfen?
 
Televizyon dünyası için değerli bir mecra olduğunu düşünüyorum buranın. (Raninitv’ye diyor) Diziler, filmler hakkında ne yazılıp çiziliyor bakıyorum ara ara. Senin yazılarını da ayrıca beğeniyorum. Dolayısıyla.. Ben teşekkür ederim. Benim için de keyifli bir söyleşi oldu.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER