Ufak Tefek Cinayetler: Restleşme
Yine başımızın fıldır fıldır döndüğü, midemize krampların girdiği, ağzımızın bir karış açık kaldığı, yüksek gerilimli, bol entrikalı, sisterlar arası ayak kaydırmacalı bir bölümün daha sonuna geldik. Tenis maçı izler gibi izledik bölümü, top sürekli el değiştirdi çünkü. Baş kadro Merve’ydi, yani herkes onunla maçtaydı. Aslında maç demek haksızlık olur yaşadıkları resmen savaştı. Daha önce kendi elleriyle hazırladığı cephelerde ölümüne çarpıştı Merve. Gücün rengi kırmızılar içinde herkesi alaşağı etti durdu, meydanı boş bulmamıştı, meydan komple onun olmuştu. Kalesini alana kadar kelle almaktan hiç çekinmedi. Bütün oyunları gözünü kırpmadan ustalıkla oynadı, çünkü onun için aşkta ve savaşta her şey mubahtı.

Önemli olan krallığıydı Merve’nin, gerisi çok önemsizdi, teferruattı. Bu yolda her şey harcanabilir, herkesin ayağı kaydırılabilirdi. Sadece düşüşüne aracı olanlar değil, düştüğünü görenlerde cezalandırılmalıydı. Bu yüzden onun yanında olan Oya’da onun hedefindeydi.  Onu gelecek günlerde neyin beklediğini bilmeden bugünü kasıp kavuran Merve, ne Serhan’ın sözlerine bi' anlam verebiliyordu ne de ondaki değişimi fark edebiliyordu. Onun varı yoğu gücüydü, hırsıydı, eşi ve kızı ise hayatının kenar süsüydü.
 
Kıyma bana Merve, söz bir daha mervecilik oynamıcam…
 
Sadece Merve mi bu kadar acımasızdı? Elbette bu sorunun cevabı hayırdı. Pelin ve Arzu da ondan aşağı kalır değildi. Onun kadar ileri gidemeyişleri belki de o kadar şeytani bir zekaya sahip olmadıklarındandı. Yoksa onlar da çok fırsatçıydı. Gerçi öyle olmasalar yıllardır üçü bir arada duramazlardı. Merve her şeyi göstere göstere yapıyordu, daha korkusuzdu. O ortam oluşmasa da oluşturuyor yapacağından geri durmuyordu, Pelin ve Arzu ise koşullar oluştukça ortaya çıkabiliyordu. Yani kısacası üçü de aynı yolun yolcusuydu. Peki, Oya neden onlarlaydı? Yolu bunca yıl sonra bu üç kadınla neden tekrar kesişmişti? Tabii ki kapanmayan hesabı kapamak için hayat onları yeniden bir araya getirmişti. O ne kadar ertelese de tamamlanması için bu gerekliydi. Bir de yanına şimdi Serhan eklenmişti. İşin içinden çıkmak onun için daha da güç hale gelmişti.

Herkes kendini yaşıyor, kendini tamamlıyor yani. Biz beğensek de beğenmesek de, doğru bulsak da bulmasak da hayat matematiğini işletiyor. Serhan’ın demir parmaklıklar arkasında hayatıyla yüzleşerek, gerçek mahkumiyetin insanı sorgulamadan içine düştüğü şeyi değiştirmeye çalışmadan yaşaması olduğunu anlaması gibi, herkes ya yaşarken doğruyu buluyor ya da içine düştüğü anda sonuçlarını yaşaya yaşaya kahroluyor. Bu yüzden gelecek günler çok büyük şeylere gebe. Merve, Serhan’ın bu bölüm verdiği mesajlara kulak asmadığı için henüz farkında değil ama yakında uğruna savaşacak bir şeyi kalmayacak, haberi yok. O kendini evli ve mutlu olarak tanımlayadursun, evliliğinin gerçek evlilik olmadığını, mutluluğunsa başkalarının mutsuzluğu üzerinden oluşturulacak bir şey değil insanın kendi var oluşuyla ilgili olduğunu sanırım çok büyük bedeller ödeyerek anlayacak.
 
 
 
Mutfaktaki yüzleşme bu bölümün en beğendiğim sahnesiydi. Herkesin birbirinin iç yüzünü iyi bilmesine rağmen açıkça konuşulmadığı bir yer Sarmaşık. İlk defa Oya attı bu adımı, çok da iyi oldu bence. “Siz nasıl arkadaşsınız?” diye sorduğu soru hepimizin ortak sorusuydu. O da bizim gibi şaşkın, kafası olanları bir türlü almıyor, idrak sorunu yaşıyor bu yüzden Oya. Kolay değil insanın bu kadar kötülüğü algılayabilmesi. Onun da devreler bizim gibi error veriyor. Yalnız üçünü orada hiçbir şey olmamış gibi görmek, sadece Merve’nin değil herkesin moralini bozardı. Şahsen ben de böyle bir şey yaşasaydım Merve gibi ihanete uğramış hissederdim kendimi. Oradaki davranışlarını doğru bulmasam da onu anlayabiliyorum. Burada anlayamadığım tek kişi Arzu. Onun geldiği nokta gerçekten çok üzücü. Pelin evi kötü bir niyetle almışta olsa, sonuçta evi satan Merve’ydi. Yani arkadan iş çevirmedi. Gözü Merve’nin yerinde olduğu için fırsat bulduğu an, bunu gerçekleştirdi. Aralarında hep rekabet olmuş bu iki kadın için bu davranış, onlar açısından normaldi ama asıl yağmacı bana göre burada Arzu’ydu. Ona zor günde uzatılan eli kırmaya çalıştı.

Ben yıllarca üçlü arkadaşlık yapmış biri olarak bu durumu iyi bilirim. Biri çok baskındır, diğeri de o baskının yancısıdır. Üçüncü kişi ise diğerlerinden hem eziktir, hem de ikisine eşit mesafededir ve aslında en şanslısı da odur. Çünkü onlar kadar rekabetin rüzgarında kalmaz ve olayları daha tarafsız gözlemleyebilir. Ama Arzu bunu başaramamış belli ki. O da heybesinde diğerleri gibi hırs biriktirmiş, güçsüzken yapamadıklarını fırsat bulduğunda bir an bile düşünmeden kolayca yapabildi bu yüzden. Oya daha önce Edip’i Arzu için durdurmuştu bence. Onun bu tarafını henüz bilmediği için eski defterleri açmak pek doğru gelmemişti ona. Fakat bu iflah olmaz kadınların artık geçmişiyle yüzleşmelerine daha fazla engel olmak istemedi ki çok da doğru yaptı. Bu kadar kolay oyun oynayanların gerçek yüzlerini yanındakiler de görsün istedi. Nilay’ı da bu yüzden çağırdı. Pelin ve Merve’nin eşleri neyse Arzu’nun kızı da oydu çünkü. Birbirlerinden haberdar bu kadınların sevdikleri de bütün bunları artık bilmeliydi. Herkesin canını kolayca yakanlar, canı yanmak neymiş onu yaşayarak öğrenmeliydi.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER