Gönül İşleri oldukça dinamik bir
bölümle 2015’e merhaba dedi. Hikâyenin dramsız, eğlenceli kısımlarını çok seven
bir izleyici olarak, bölümün özellikle ilk yarısını çok beğendim. Zaten dinamik
olan kısmı da buydu, ne zaman Alev ortaya çıktı, kemanlar tiz tiz titremeye
başladı, Servet de hiç aklıma, gönlüme yatmayan tavrı içine girdi, o zaman ona
kızdım. Ancak 13. bölümü genellikle sevdim diyebilirim.
Bölüm
boyunca ailemizin tüm fertleri, yaşadıklarını birbirinden gizlemeye
doyamadılar. Sevda, Tibet’in annesiyle durumlarını, Saadet Asrın’ın bodrumda
yaralı misafirliğini, Servet de dükkânlarına yapılan saldırıyı sakladı. Hepsine
tek tek bakalım.
Saadet iki ateş arasında Lale Hanım geçici ateşkeste.
Bir
önceki bölümde, Sevda ile Tibet’in söz kurdelesini gözlüksüz kesemeyen Muzaffer
Amca’nın gözlüğünü aramaya çıkan Saadet’in, Kemal’le Asrın arasında kalışında
bırakmıştık hikâyeyi… Asrın bodrumda kolundan yaralı, Kemal kapıda kalbinden
yaralı, Saadet ise iki ateş arasındaydı. Tabi ki Asrın’ı Kemal’e ispiyonlamadı,
Kemal de Asrın’ı görmedi. Uzun uğraşlar sonucu söz kurdelesi de kesildi,
Sevda’yla Tibet’in durumu resmileşti. Söz kesimi sırasında kızların ördek
ailesi gibi evin içinde sıralı sıralı sekerek yürüyüşlerini izlerken çok
eğlendim. Servet’in direktifleriyle önde Sevda, arkasında Servet, en sonda
Saadet…
Lale Hanım'dan intikam dersleri vol I
Lale
Hanım’ın oğluna karşı bu kadar itaatkâr oluşuna şaşırmıştım, meğer harika bir
planı sahnelemekteymiş. Hani kötülerden yana değilimdir, ama Lale Hanım’ın
planıyla çok eğlendiğimi söylemeliyim. Önce, Sevda avukatlık şirketinden
içeriye girdiğinde, herkesin selamı ile prensesler gibi karşılandı.
Hatırlarsanız en son oradan, neredeyse yaka paça dışarı atılmıştı. Demek Sevda
gelmeden, Tibet tüm çalışanlara ilişkilerinin resmiyet kazandığına ve müstakbel
eşine gereken saygının gösterilmesine dair genel bir mail falan atmış olmalı.
Lale Hanım ikisini de karşısına aldı ve bombayı patlattı: “Hemen yarın
çalışmaya başlamak için bir iş arasan çok iyi olur Sevda!” Sevda şok! Tibet de
nasibini aldı tabi, var mı öyle anneye diklenmek? “Sevda’nın senin yanında
çalışmasını istiyorsan, sen de kendine bir büro açmalısın Tibet! Evlenmeye
karar verirken, kendi ayaklarınız üzerinde durma planları da yapmışsınızdır
herhalde, kredi kartlarını da masaya bırakırsın çıkarken!” İntikamın soğuk
yenen bir yemek olduğu, bu kadar mı güzel anlatılır, ay Lale Hanım ömürsün
vallahi!
Tibet’in
son birkaç bölümdür kılkuyrukluktan çıkmasına çok sevinmiştim. Şimdi de tek
başına bir halt olamayacağı belli, ama en azından kendi çapında annesine
direnmeye çalışıyor, yapılabilecek tek şey de bu zaten. Tibet’e sempatim
çoğalıyor ama Sevda için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Tibet’i kullanıyor
oluşuna, her geçen gün daha çok bozuluyorum. Tibet sen de kör müsün, annenin
desteği arkanda olmadan Sevda için ne kadar kolay harcanır durumdasın, uyan
artık! En ufak terslikte kız huysuzluklara doyamıyor. Hele bir de baktı ki sen
bir baltaya sap olamayacaksın, yüzükleri çıkardı parmağından. Ama bu sırada
bölümün sürprizi Bedir çıkıp geldi, Sevda’yı ayaküstü bir bozguna daha uğrattı,
hoooppp Bedir’e sinirlen, yüzüğü geri tak! Sevda’cım o yüzük senin gerçekten
cehennemin olacak, Lale Hanım haklı!
"Ama sen ucuz şeyleri sevmezdin değil mi Sevda, mesela eski bir ayna, mesela
Bedir’in
indiği spor arabaya mı şaşırsak, “deri pantolon mu o” diye gözlerimizi
ovuşturarak mı baksak, yoksa okul görevlisi tarafından kibarca karşılanarak
“Bedir Bey” terfisini almasına mı şok olsak bilemedik. Sevda’nın Bedir’in
yanındaki kıza tavrı da üstüne tuz-biber oldu, kıza “az öte git” dedi resmen…
Hadi bakalım bunun altından ne çıkacak, Bedir’in nasıl bir kimliği var, yakında
öğreneceğiz inşallah…
"Tırnağın batsın Saadet!"
Gelelim
Saadet’in gizlediklerine… Hep diyorum bu kriz zamanlarında Saadet’in uydurduğu
yalanların hastasıyım diye… Asrın’a elinde ecza malzemeleri ile pansumana
giderken yakalandığı Muzaffer Amca’ya “tırnağım battı” dedi. Benim aklıma gelen
ilk yalan “dışarıda yaralı bir kedi var” olurdu. Muzaffer Amca da dışarı çıkar,
hooop yakalandım. İkinci yalanı düşündüm de bulamadım vallahi, “uykum kaçtı ecza
dolabını düzenleyeyim dedim” falan derdim herhalde. Saadet; tırnağım battı,
dedi. Şimdi o batık pek öyle başkasının tedavi edebileceği bir şey değil, e zaten
bir başkasının da çok isteyerek uğraşacağı bir şey değil. Kısacası süper yalan!
Üstelik saadet bu yalanla ertesi günü de kurtardı, işten yırttı. Asrın’a hasta
bakıcılık yaptı. Montun üstünden yarayı sarması ise tam bir Saadet işiydi tabi.
Yalnız Asrın, o iki gün, o buz gibi bodrumda mikrop kapmaktan ölmediyse,
soğuktan donarak ölürdü de, hadi neyse. Saadet’in “ölmeni istemiyorum” sözüyle
Asrın tam heveslenecekti, Saadet “burada ölme” diyerek Asrın’ı bozdu. Sonra
kendisi de Asrın’ın “buradan gidemem” sözünü romantizmle karıştırdı, Asrın’ın
“kaçacağım güne kadar, saklanmam lazım” demesine bozuldu.
"Bu aileye hırsız değil polis bir damat gerek"
Ne
yalan söyleyeyim, Asrın’ın bu pejmürde halini gördükçe ben Komiser Kemal safına
geçtim bu bölüm. Tamam romantik falan ama Saadet’le bir sonları yok ki. Kemal
ise güzel bir gelecek vaat ediyor, zırhını biraz hafifletirse çok da iyi bir eş
olur Saadet’e.
Asrın
gözünü kararttı, kaçışına Saadet’i de eklemeye karar verdi. Son iyilik diyerek,
kızı kaçış noktasına götürdü, “benimle geleceksin” diye postayı koydu. Bakalım
neler olacak.
"Aşktır beni güzel yapan..."
Servet
Yılmaz cephesindeyse sular tam duruldu diyorduk. Artık eften püften sebeplerle
kavga etmemeye, tatlı tatlı flörtleşmeye başlamışlardı. Söz kesme faslı
sonrası, Servet söz pastasını götürme bahanesiyle, kendisine çok yakışmış
kıyafetiyle Yılmaz’a şöyle bir görünmeye bile gitti. Ama bu cephede olaylar
tabi ki bitmez. Önce Yılmaz’ın işyeri, sonra Servet’in dükkânı talan edildi. Tüm
bunların Alev’in işi olabileceği ise yalnızca Nuri’nin aklına geldi. Ay bu
Servet’le Yılmaz beni öldürecek. Zaten Yılmaz da Servet’in yanına geldiğinde
dükkânın haline üzüldü. Yok Servet ne kadar uğraşmışmış bu dükkan için de… Ayol
karına bir zarar vermemişler dua et. Üstelik gündüz vakti bu şehir eşkıyalığı
nedir diye sorma hiç e mi! Servet de başka alem, “yok Alev yapmaz” diyor.
Yılmaz da hemen “sen tanımıyorsun onu” dedi, ben olsam lafı yapıştırırdım
“doğru, sen benden daha iyi tanıyordun” diye. Bu Servet olmayacak şeylere bir
sürü dırdır ediyor da böle şeylere hiç takılmıyor yaa!
Manuela'nın kardeşi Isabel styla
Bu
işlerin Çisil tarafından planlandığı ortaya çıktı, Alev hastanede merdivenden
yuvarlandıktan sonra, geçici bir felç yaşıyor, tedavi olmayı da reddediyormuş.
En son kendini alkole vurmuş, bir rehabilitasyon merkezine yatırılmış. Olayları
takip eden Kemal Komiser, Servet’le Yılmaz’a “size bir şey göstermem lazım”
diyerek, onları arabaya attı. Bunu da bir türü anlamam. Hani burası İstanbul,
oraya varmaları kafadan bir saat, en iyi ihtimal yarım saat. O yarım saat, ben
adamın beynini yerim, nereye gidiyoruz, ne göstereceksin, ne olmuş Alev’e diye…
Servet kapıdan girene kadar sormamış. Neyse, gidip Alev’in durumunu öğrendiler.
Servet birden, başta da bahsettiğim o hiç olmayacak tavırlar içine girdi.
"Bu kadar mı geniş gönüllüsün Servet"
Tamam,
Alev’le çok şey paylaşmışsınız da, insan bu kadar şey paylaştığı dostunun
kocasına göz koyar mı? Sen nasıl Alev’i affedersin? Seni çocuğunu aldırmaktan
vazgeçirmiş olabilir ancak, o sevgiline evlenme teklifi eder gibi, romantik
romantik ortamlar hazırlayıp, af dilemesi gereken sanki kendisiymiş gibi
hallere girmeler nedir? Alev’in bu durumundan kendini sorumlu tutuyor olabilir
anlarım, ama bu kadarı fazla bence! Servet bu jestleriyle Alev’i intihardan
döndürdü. Alev de kendini affedip tedavi olmaya karar verdi. O sırada Yılmaz da
ellerinde çiçeklerle çıkıp geldi. Ay Servet bir de yalnız falan bıraktı onları,
olacak iş değil. Neyse en azından bu saatten sonra Alev artık hiçbir çirkeflik
yapmaz, bu durum Servet-Yılmaz cephesinde olayları nasıl geliştirecek,
göreceğiz. Son olarak Servet’le Yılmaz’ın şu sözlerini şuraya bırakayım da
içimiz bir kez daha titresin.
-Bazen
benden bir tane daha olsun da o da benim kadar sevse şu kadını diyorum. -Ama
sen bir tanesin başka yok ki!