Sevgi değişmez mi gerçekten? Dün sevdiklerimizi bugün de
aynı oranda sever, eskisi kadar sevilmeye devam eder miyiz? Yoksa değişen
şeyler sevgimizi de değiştirir mi? Bizi insan yapan ve bir arada tutan bu güçlü
duygu varlığını nasıl korur? Değişen bunca şey karşısında eksilmeden nasıl
kalır? İşte bu soruları tekrar sordurdu bu hafta dizi bize. Nilay’ın babasına
olan öfkesi ve yüksek tepkisi karşısında dimdik duran Arzu, söylediği sözlerle
yeni bir pencere açtı hepimize. Vefanın ve sevginin nasıl bir şey olduğu
üzerinde tekrar düşündürttü. Çünkü sevgi özdü, bizim varlığımızdı, elbette
ortadan kalkmazdı. Kalksa insan hayata tutunamazdı. Kızdığımızda
haykırdıklarımız, hayal kırıklığına uğrayıp incindiğimizde içimizde birikenler,
canımız yandığında bir kalemde sildiklerimiz sevmediğimizden değildi. Yaşanan
duyguların yoğunluğundan sevgiye o an erişememektendi, o anki
hissettiklerimizin sevgiyi perdelemesinden, gölgelemesindendi.

Anneme bak sen!
Hepimiz farklı ortamlara doğarız, farklı oranlarda seviliriz.
Kimimiz sevgiyi daha fazla hissederiz. Kimimiz ise sevgiyi eksik aldığı için
bocalar, hayat boyu bunu tamamlamak için daha çok çabalarız. Kimimiz daha zor,
kimimiz daha kolay şartlarda büyürüz ama bu şartlar ne olursa olsun, aldığımız
sevgi ne kadar değişirse değişsin, hepimizin özündeki sevgi eşittir aslında.
Kaynak aynıdır herkeste, yollar farklıdır sadece. Bu yüzden hayat sınavdır,
kazanmak ve kaybetmekten ziyade mesele o öze ulaşmaktır. Ona ulaştık mı devamı
artık teferruattır.
Evliliği biten Arzu, bu ayırımı yapabildiği için kendi
hesabını çocuklarınkiyle karıştırmadı. Mehmet’in eş olarak yaptıkları yüzünden
onun babalığını da karalamadı. Baba olan Mehmet’i çok güzel savundu Nilay’a. Eş
olamadığı için yollarını ayırdığı bu adama baba olarak hakkını teslim etti.
Çocuklarına vefayı ve sevgiyi çok güzel özetledi. Nilay da sakinleşip kendine
geldi. Mehmet de Arzu’nun nasıl bir insan olduğunu bir kere daha fark etti.
Hepimizi duygulandıran bi’ sahneydi. Hem hüzünlendik hem de bu güçlü kadına
durduğu yer dolayısıyla hayran kaldık. Ha bir de unutmadan Enver’i de ekleyelim
Arzu’ya hayran olanlar listesine. Malum kendisi bu konuda hızlı bir çıkış yaptı
da.
Nilay ne hissedeceğini bilmeden gittiği mahkemede tek
kelimeyle duygu patlaması yaşadı. Bu durumu kabullenmek elbette bir çocuk için
çok daha zordu. Ayaz yaşı itibariyle birçok şeyin farkında değil, fakat Nilay
hem bilincinde hem de babasının yaptıkları karşısında daha büyük bir hayal
kırıklığı yaşamakta. Merve ile Pelin’e verdiği ders ayrıca güzeldi. Onların
sahte dostluklarının gayet farkında Nilay, öyle olmasa Oya’ya da aynı tepkiyi
verirdi. Dostlar alışverişte görsün hesabı ona işlemedi yani. İyi de oldu,
birilerinin bu iki kadına haddini bildirmesi lazım. Yoksa sürekli birilerinin
hayatında fink atmayı kendilerine vazife yapmış bu kadınların duracakları yok.
Ne sınırları var ne de utanmaları.
Mehmet bu olanlar karşısında, belki ilk defa neyi
kaybettiğini adam akıllı düşündü. Bundan önce eksikliğini duyduğu şey sadece
alışık olduğu düzeniydi ama şimdi güçlü bağların var olduğu yuvasını
yitirdiğini de fark etti. Bundan sonra yaşayacaklarıyla bu durum kafasına daha
fazla dank edecek bence. Burcu’ya da gerekli ayarı verdi, oh olsun. Şımarık
şımarık her şeye burnunu sokan Burcu elbette akıllanmaz fakat haddini en azından
bu konuda, kolay kolay bu kadar aşamaz.

Yalanı şıp diye anlarım, yahu ben kimin kocasıyım…
Serhan ve Oya, ikisi de ayrı ayrı bize dert, ayrı ayrı birer
yara. Serhan Oya’nın ona karşı olan duygularının farkında. Bu yüzden Edip’i
gördüğünde banyoyu dağıtsa da sonradan durumu daha bi’ kavrayıp rahatladı.
Edip’e söyledikleriyle de bizi hem şaşırttı hem de korkuttu. Serhan’ım sakinim,
bu ne hal yahu. Edip’in boğazına çaktırmadan yapışmalar, alttan alta “Karanlık
adamım” mesajları vermeler, “Kork benden” falan gibi sahaya çıkmalar. Sen ki
işinde gücünde, uyumlu mu uyumlu, sessiz bir adamsın. Merve gibi şeytanın
yattığı yerden bile haberi olan bir kadının güvenli limanısın. Herkes hakkında
aklına karpuz kabuğu düşen Merve seninle ilgili gram şüphelenmiyor bu yüzden.
Edip’in dediği gibi karanlık tarafın var senin, bugüne kadar Merve’nin dahi
fark etmediği kadar gizli. Şimdi Oya’yla ilgili olacaklar karşısında bambaşka
bir Serhan çıkıyor ortaya. Umarım sen de böyle böyle yoldan çıkmazsın. Zira bu hikâyede
yolunu şaşırmışların sayısı oldukça fazla da.
Oya Edip’in içeri girmesiyle herkes gibi önce şaşkınlığa
uğradı, ne yapacağını bilemedi. Sonra oyunu o da devam ettirdi. Söylediği yalan
bir sürü yalanın peş peşe sıralanmasına neden oldu. Ben Oya’ya Merve ve Pelin
karşısında her zaman güçlü duramadığı için kızıyorum. Onlarla yaşadığı
travmanın etkisi sürüyor elbette. Bir de Merve ve Pelin geçmiştekinden çok daha
tehlikeliler şu anda, bu da ayrı bir etken tabii. Fakat ne olursa olsun
gerektiğinde onlara daha güçlü rest çekebilmeli. Mesela evinin kapısına gelip,
içeri girmek istediklerinde onları içeri almamanın yollarını öğrenmeli. Tamam
anlıyorum, onların bu kadar rahat ve yüzsüz oluşları karşısında afallıyor,
kafasında nereye koyacağına karar veremiyor. Onlarda bu anlık kafa
karışıklığından yararlanıp içeri dalıyorlar, hem hayatına hem de evine yavaş
yavaş sızıyorlar. Sadece teftiş etmek, durumu gözetlemek için gelen bu iki
kadın, yine ayaküstü başka bir gündem yaratarak çekip gidiyorlar. Oya onların
nasıl bir düzenbaz, nasıl bir hilebaz olduklarını bilse de o anın içinde kısa
devre yapıyor. Anlamsız hayatlarına o da hiçbir anlam veremediği için nerde
duracağını ilk anda kestiremiyor. Yarattığı bu anlık boşluk Merve ve Pelin tarafından
ele geçiriliyor. Ne kadar sınır koysa da, sınır tanımaz bu cadılar bildiklerini
okumaya bi’ şekilde devam ediyorlar. Bu yüzden bu tip insanlarla hiç görüşmemek
lazım ya zaten. Oya bunu da denedi gerçi ama hayat buna izin vermedi. Onlardan
kaçmasını değil aşmasını istiyor çünkü hayat. Onlarla rekabet etmesini değil
zekasıyla cevap vermesini istiyor. Onların malzemesi olmasını değil, duruşuyla
var olmasını istiyor.
Yazı devam ediyor...