Her şeyin üstünü örter karanlık, ayrıntıları gizler. Tek bir
renge büründürür. Akla karayı ayrıştırmak güçtür o anlarda. Hepsi aynı gibi
görünür bakana. Birbiriyle zıt uçları bile dengede gibi zannettirir. Ya da
dengede olanı uçlarda mı acaba diye şüphelendirir. Sadece olanlardan değil
kendinden bile şüphe duyar o zamanlarda insan, daha bi’ korkar, daha bir tırsar.
Hem önüne bakar hem arkasını kollar. Etrafını aydınlatmak için çabalar. Güvenebilecek
insanlar, yaslanabilecek omuzlar, sığınabilecek yuvalar ve tutunabilecek dallar
arar.
İşte en koyu karanlığın yaşandığı zamanlardır savaş.
Korkuyla güvenin, inançla şüphenin, sevgiyle nefretin kol kola girdiği hatta
belki de koyun koyuna sabahladığı anlardır. Doğru ile yanlış aynıdır aslında.
Yalanla hakikat değişmemiştir, bellidir ama işte gel gör ki karanlığın
pençesinde bu ayırımı yapmak güçleşir. Akıllar dağınıktır, duygular karışıktır
fakat şeytan yine şeytan, melek yine melektir ve de hepsi ayrıntıda gizlidir. Böyle
zamanlardı Kurtuluş Savaşı. Her şey hem ortadadır hem de alabildiğine saklıdır.
Kahramanın da hainin de kendi karakterini yaşaması için elverişli ortamdır.
Kimi satılıktır kimi perverdir. Vatanı için her şeyi göze alanlarla, kendi
çıkarları için her şeyi yapacaklar kimi zaman aynı saftadır. Görünenle
görünmeyen insanı işte böyle aldatır. Aldanmayan ise sadece körelmemiş
vicdanlardır.
Bizim hikayemizin safları da böyle karışık işte. Ayrıntılara
vakıf oldukça algılayabiliyoruz hakikati. Mesela Leon, baştan beri vicdanıyla
hep doğru yerde duran bir adam. Askerliğin ağır yükü altında çoğu zaman ezilen,
işgal devletinin askeri olmanın suçluluğunu yüreğinde taşıyan bir de üstüne
üstlük düşmanının kızına gönlünü kaptıran bu adam, üniforması içinde savaşa
karşı insanları örgütlüyor şimdi. Barış için çabalıyor bu karanlık günlerde. En
ağır insanlık suçunun işlendiği bu zamanlarda insan kalanların varlığını
hatırlatarak yüreğimize su serpiyor bizim. Leon sen bizim gönlümüzün gerçek
efendisisin. Seni milletçe çok seviyoruz ki zaten artık yabancımız değilsin,
damadımızsın sonuçta. Yalnız Cevdet, Mehmet’in Hilal’le evlenme isteğine
verdiğin tepkilerden bir şeylerin farkına vardı bence. Varsın da bi’ zahmet.
Kafasına göre hareket etmekten biraz olsun vaz geçer belki. Ona son zamanlarda
çok kızgınım. Kızlarına karşı takındığı bu tutum onun gibi bir adama hiç mi hiç
yakışmıyor. Azize’yi sadece o mu kaybetti, kızlarının da annesi bu kadın.
Onlarında kanadı kırık olabileceğini neden düşünmüyor? İçinde ki durum ne kadar
zor olursa olsun onun gibi zeki ve duyarlı bir insana bu kadar sert davranmak
hiç yakışmıyor. Yıldız’a hiç sormadan Yakup’la evlendirmesi bizim için bardağı
taşıran son damlaydı.
Spiros bir vicdan örneği de sensin işte. İnsan olan herkese
ağır gelen savaşın bu kirli yüzünü görebilen nadir askerlerden birisin. İnsanın
neden bu kadar zalim olduğunu anlayamıyorsun sende. Bu kadar yoldan
çıkabileceğine akıl sır erdiremiyorsun haklı olarak. Azize’nin Cevdet’in karısı
olduğunu da öğrendin. Zaten taşıyamadığın bu yükü ne yapacaksın gerçekten
bilmiyorum. Karargâhta olmak sana biraz da olsa nefes aldıracak derken bu
gerçek içine çöreklenecek şimdi. Daha bi’ yakacak seni, daha bi’ kavuracak. Leon’un
seni fark etmesi çok iyi oldu. Onun saflarına katılarak hem insanlık için
çalışır hem de bir nebze olsun rahatlarsın.
Azize, bahtı kara kadın. Hem yeni doğmuş evladını kaybeden
hem insanı ölümden beter hale getiren tecavüz gibi insanlık dışı bi’ saldırıya
uğrayan hem de ailesinden uzakta sürgün yaşamak zorunda kalan cefakâr. İçinde
bulunduğun durum hepimize dert oldu. Senaryonun en sevmediğim yanlarından
birisin. Hâlâ senin durumunu sindirmiş değilim valla. “Savaşacağım” diyorsun
da, sen hep savaşıyordun zaten. Hiç dışında kalmadın ki. Bir sürü tehlikenin
içinde bir sürü badire atlattın. Bundan farklı ne yapacaksın? Dağıstanlı denen
adamın yanında olman hiçbirimizin hoşuna gitmiyor ki zaten onu da sevmedik.
İstediği kadar vatan için çalışsın hiç sempatik gelmiyor bize. Şimdi bi’ de
Tevfik kurnazı gördü seni. Allah’ım çilelerden çile beğen. Ya evine dön,
kızlarının başına git artık. Sen bakma Charles’a falan. Adam saçma sapan saf
değiştirdi. Bu kadar tutarsız bir insanın lafıyla hareket etme. Dünyada eşi
benzeri görülmemiş bir değişim yaşayan bu adamın sözüne kulak verme. Ailenin
yanına dön, onların sevgisine sığın. Hem sen iyileş, yaralarını sar hem de
onlar senin varlığınla hayat bulsun.
Bu hafta kabak yine Yıldız’ın başına patladı. Kızın ömrü
istenmeyen evliliklerle dolu. Ne kadar gözü kara olursa olsun yine de
istemediği şeylerin içine düşüyor Yıldız. Ne kadar kaçarsa kaçsın yine de
olmayacak şeyler onu buluyor. Gerçi Yakup ona iyi gelecek. Onun peşine
düşmemesi ve sen de kimsin tavırlarıyla Yıldız’ı ilk günden şaşırttı. Umursamaz
ve şımarık Yıldız belki de ilk defa biri tarafından kale alınmadı. Bu yüzden
onun için ders niteliğinde olacağını düşünüyorum bu sahte evliliğin. Yalnız
Aleksi gibi bela bi’ adamla karşı karşıya şimdi. O da Yıldız’ın peşini
bırakmayacak gibi. İkisi el ele verip türlü saçmalıklara imza atabilirler.
Uslanmayanlar ikiye katlandı yani.
Hilal ile Leon. Hem fon müzikleriyle hem de birbirlerine
itiraflarıyla her hafta bizi mest eden ikili. Önce Hilal kıskandı Leon’u sonra
da Leon onu. Leon içinde bulunduğu durumu anlatarak Hilal’e de bize de cevap
vermiş oldu. Neden tekrar üniforma içinde olduğunu bilmek Hilal kadar bizi de
rahatlattı. Gerçi biz onu sevip bağrımıza bastığımız için ne yaparsa yapsın
yine de bi’ şekilde kabul edebiliyoruz. Sevdik mi torpil geçmeye bayılırız
zaten yani en azından ben öyleyimdir. Cevaplamayacağı soruların cevabını kâğıda
yazar kopya bile veririm. Leon da o kişilerden biri benim için. Yalnız Mehmet’e
acayip sinirlendi. Onun Hilal’e hislerinin olduğunu düşünüyor ki ben de ara ara
şüphe duymuyor değilim. Hilal’e de iyi rest çekti. Bence doğru da yaptı. Her ne
kadar Hilal’i arada bıraksa da olması gereken buydu. Dediğim gibi Cevdet’te
şüphelendi zaten. Bence Hilal’i evlendirme konusunu erteleyecek. Tabi yine
acımasızlığı ile arzı endam etmezse kendisi.
Yazı devam ediyor..