Aşk bir ceza mı yoksa ödül mü insana?
Tek yöndür dünya, kendimizden başlayıp yine kendimize vardığımız. Kendimizi bulamadığımızda durmadan savrulduğumuz. Bazen yolun aydınlığında doludizgin yol alırken bazen karanlıkta kaldığımız. Kaybolduk zannettiğimiz bir anda yolumuzu bulduğumuz. Her şeyin güzel gittiği bir anda kör kuyularda öldüğümüz. Ne kalabildiğimiz ne de bırakıp gidebildiğimiz. Ne sahip olabildiğimiz ne de vaz geçebildiğimiz. Ne kadar sevip bağlanacağımızı bir türlü kestiremediğimiz ve de bağlandıkça çakıldığımız. Ona sahip olmak istedikçe içinde kaybolduğumuz. Sınırlarımızdan kurtuldukça onun sınırları içinde sıkıştığımız. Ne yaşamanın yolculuk olduğunu anlayabildiğimiz ne de kendimizin yolcu olduğunu idrak edebildiğimiz. Bi’ yanda bizi ayartan hırslarımız diğer yanda bas bas hakikati bağıran vicdanımız.

Tek yönlü dünyanın çok yönlü varlığıdır insan.  İkiyüzlüdür, karanlık olduğu kadar aydınlıktır. İnşa edici olduğu kadar yıkıcıdır. İyiliğe kodlanmıştır ama o, kötülüğü seçer. Sevgisiyle var ederken nefretiyle yok eder. Barışı ister ama savaşı seçer. Bazen kendini bazen kendi dışındaki her şeyi kurban eder. Kendine kalmayacak olan dünya başkasına da yar olmasın ister. Bazen kendini o kadar sever ki kendi için herkesi, her şeyi feda eder, bazen de o kadar sever ki sevdikleri için kendini feda eder. Tıpkı Leon gibi. Sevdasıyla verdiği kararın ortasında vicdanıyla hüküm giyiyor şimdi. Sevdiğinden vazgeçmemek için hayatından vazgeçiyor. Vicdanından geçemediği için ölüme razı oluyor. O ölüme evet dedikçe sevdikleri kahroluyor ve onu oradan kurtarmak için çeşit türlü yollar aranıyor.

 
 
Daha önce ölüme yürüyen Hilal’e söylediklerini şimdi Hilal ona söylüyor. O her ne kadar “Barış için savaşmak savaş için savaşmaktan daha zormuş.” diyerek savaşı durdurmaya güçlerinin yetmeyeceğini iddia etse de, ölümün kıyısından dönen Hilal ona “Ben yanıldım biz istersek bu savaşı durdururuz.” diye cevap veriyor. Cehennemin ortasında cennet oluyorlar birbirlerine bu sözlerle. Çünkü anlaşılmak en az sevmek kadar ödüldür insana. Aynı şeyi düşünmek değildir aslolan, düşündüğünü korkmadan ifade edebilmektir. Hak verilmesi değildir insanı mutlu eden, hakkıyla anlaşılabilmektir. İşte bu iki seven kalbi, karşı karşıya getiren bunca şeye rağmen birbirine bağlayan da bunlar ya zaten.

Bu hafta herkeste bir aydınlanma oldu. Bunlardan biri de Veronika’ydı ve nihayet mektuptaki kızın Hilal olduğunu anladı. “Kim bu Türk kızı?” deyip duruyor haftalardır sanki Leon kaç tane Türk kızı tanıyorsa. Oğlu için elinden bir şey gelmemesi ona o kadar ağır geliyor ki, bu ağırlıktan sadece kendini öldürerek kurtarabileceğini düşünüyor. Böyle hissetmesi, böyle düşünmesi normal aslında çünkü yaralı bir kadın Veronika, ikinci çocuğunu da kaybetmek ona ölümcül bir darbe olur zira. Leon’u ikna etmesi için nasıl da yardım etti Hilal’e. Ben Leon’un ne annesi ne de babası tarafından yeterince tanındığını düşünmüyorum. Yalnız büyümüş bir çocuk Leon. Yaşadıkları kayıpla parçalanan ailesinde kendine sığınmış bu yüzden. Arkadaşı da yok. İlk başlarda Yıldız’a olan yakınlığı da bu boşluğu doldurmak içindi. Hilal’i de kendine olan benzerliği nedeniyle fark etti zaten. Onun vatanı için göze aldıklarını gördükçe hayran oldu ona. Çünkü ikisi de vicdanlı ve ikisi de savaşçı bir ruha sahip. Edebiyatta onların birlikte olacakları başlı başına büyülü bir dünya, mahlaslarıyla yazıp dursunlar burada.

 
 
Bu hafta benim için en ters köşe Yıldız oldu. Leon’u onun ihbar ettiğini düşünmüştüm ki kocaman bir yanılgı olduğunu gördük bu bölüm. Geçen hafta bolca saydırmıştım kendisine. Gerçi bu potansiyelde yok değil Yıldız’da. Onca üstüne gelmelere karşı ”Ben değilim” demedi Yıldız. İlgi çekmeyi seviyor ve de sözünü esirgemeden söylüyor. Güçlü bir karakter, bu yüzden de hedef oldu ortalığı karıştıran piyonlara. Onu linç edilmekten kurtaran fırsatçı Stavro ise yine iş başındaydı. Israrla Cevdet’e karşı kullanmak istiyor Yıldız’ı ama Yıldız’ın bunu yapmayacağını düşünüyorum ben. Sanki bu haftadan sonra nefret ettiğimiz Yıldız’a ısınmamız için hamleler yapıldı senaristler tarafından. Ben öyle algıladım en azından. Herkese karşı korkmadan kendini savunan ve fikirlerinin arkasında duran bu genç kadın için belki de beklediğimiz şeylerin vakti gelmiştir kim bilir?

Azize de dizinin başındaki o alık hallerinden bir hayli kurtuldu. Hele bu bölüm çok iyiydi. Tevfik hakkında öğrendikleri onu çok sarssa da yaptığı iş birliği için ona katlanmaya ve zorlansa da tahammül etmeye devam ediyor. Rolünü de gayet iyi oynuyor. Yalnız Kara Fatma’nın verdiği spoiler şahaneydi. Kadın dayanışması diyoruz biz buna. Cevdet’e olan aşkına şahit oldukça “Ben bu vatandan başka kimseye ait değilim.” diyen Azize’ye daha fazla kıyamadı Fatma. Valla Fatma’yı zaten sevmiştim bu hareketiyle daha fazla sevdim. Azize uzun süredir durumdan şüpheleniyor ama hiç ipucu bulamıyor. Malum Cevdet’ten de bu konuda hiçbir şey yakalayamıyor. İnsan böyle bir durumda bir müddet sonra kendi kendine kurduğunu düşünür haliyle. Şimdi onda bazı şeyler oturacak bence. İnşallah bu seferde Cevdet’e gidip onaylatmaya kalkmaz. Böyle yaparsa yine hüsrana uğrar zira. Kendi içinde Fatma’nın verdiği ipucuyla yaşadıklarını birbirine bağlasa neler neler çıkarır aslında. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER