Geçtiğimiz bölümü Eylem'i takip eden ekibin Çolak'la olan buluşmasına gittiği sırada iki tarafın yüz yüze gelmesiyle bitirmiştik. Kaldığımız yerden devam ettik tabii ki.
Yaklaşık yarım saatlik kısım buradan sonrasına aitti, hiç de fena ilerlemediler açıkçası. Çolak'ın bunların elinden kurtulacağını tahmin etmek için takdir edersiniz ki alim olmaya gerek yok. Fragmandan dolayı bir mayın sahnesinin geleceğini de bekliyorduk. Ama oldum olası bu tarzdaki sahneler beni gerer, bunda da biraz gerildim.
Ama asıl gerilmeyi çocuğun değil annenin verdiğini söylemeliyim. Kadın bağırıp çağırsa bile en azından duyguyu verdi. Zaten Allah affetsin, çocuk benim sinirimi bozdu. Tamam adı üzerinde 'çocuk' ama elimde değil işte... Keşanlı'ya biraz yavaş ol, az düşün de öyle hareket et demiş olmak da acaba ne derece bencillik oluyor? Merak ettiğim husussa bu. Zira o da oldu. Neyse ki Mücahit'e her ne kadar işi her zamanki haliyle dalgaya alsa bile bir şey olmadı.
Oradan sonrasındaki yaklaşık bir saati ise iki açıdan yürüttük. İlki yaralı ve paralı askerin hastanede çıkardığı olaylar, diğeri de malum Eylem meselesi.
Hatırlarsanız, geçtiğimiz bölümde Bahar'ı kurtaran Yavuz ödeşmezsek sevinirim demişti. Ancak dediği gibi olmadı maalesef... Bir anlık dikkatsizliği yüzünden kaptırdığı kalem sayesinde kaçan adam az daha Yavuz'u öldürüyordu. Bahar'ın sürpriz müdahalesiyle etkisiz hale getirilmiş oldu. Bu kısımla ve sonrasıyla birlikte farkettiğim nokta ise Bahar karakterine daha çok ısınmaya başladığım. En basitinden Yavuz ile olan çekişmesi ve tatlı laf atışmasını izlemesi normale göre zevkliydi.
Yavuz'un da zaten böyle böyle içi soğumuş olacak malumunuz... Hoşuma giden diğer nokta ise Ateş ve Yasin'in arasında geçen Bahar-Yavuz konuşmasıydı. Evet, Ateş "Müneccim misin sen, nereden anladın sevgili olacaklarını?" gibi bir şey dedi ama ben de ekrana doğru "Siz vatanı korumaktan dizi izlemeye vakit bulamıyorsunuzdur tabii," dedim. Zaten Yavuz, Yavuz gibi birisi olduğu için bu ikisinin önünde normalden uzun bir yol var...
Eylem konusuna ise neresinden el atsak bilemedim şu an resmen. Hoşuma giden noktalardan birisi Fethi'nin Eylem'in haberi yapmadığını öğrenmesiydi, diğeri ise nihayet vericiyi kendileri yerleştirdikleri için biraz olsun sorumluluk üstlenip kızı kurtarma kararı almalarıydı. (Sonunun nereye varacağını bilsem o dakika hoşlanmazdım tabii.)
Çolak'ın kendi grubunu melek gibi göstererek Eylem'e anlatırken perde arkasını görmemiz ve Eylem'in saldırı planlarına dair ipuçlarına rastlaması ise içime su serpti denebilir. Ama Çolak'ın rahatça konuşsun diye Eylem'i yalnız bırakıp çıkmasını pek beğenmedim, normalde olacak iş değil bu. Ha bu arada yanlış anlaşılmasın, Eylem'i hala savunmuyorum. Karmadan biraz nasiplendiği de bir gerçek yani.
Eylem'i kurtarıp Çolak'a müdahale etme planı ise kampa gidilen yolda konvoya müdahale etme şeklinde yapıldı. Zaten ne olduysa da bundan sonra oldu...