Normalde dizileri izlemeden önce, oyuncu kadrosunu,
konusunu, nerde çekildiğini, karakterlerin nasıl olduğunu bilir, öyle otururum
ekran başına. Yoğunluğum münasebetiyle, hiçbir
araştırma yapmamıştım diziyle ilgili. Hikayesi hakkında bilgi sahibi değildim
yani. Tek bildiğim, başrol oyuncularıydı. Pazar günlerimin de boş olması
sebebiyle, oturdum ekran başına. Ve büyük bir heyecan ve hayranlıkla izledim
ilk bölümünü. Her şeyden önce söylemeliyim ki, her sahnesi, her diyaloğu “özen”
kokuyordu Savaşçı’nın.
Bu yıl ekranda özel kuvvetler temalı işlerin
olacağını hepimiz biliyorduk. Çoğu zaman böyle işlerin içine girmekte, adapte
olmakta zorluk çektiğim anlar olur. Ama bu sefer hiç yaşamadım onu. Diğer
işlere haksızlık yapmak istemem ama, yayınlanan üç iş içinde, -izleyici
yorumlarıyla beraber- en iyisi kesinlikle Savaşçı! Aynı türde olan
İsimsizler’in ilk bölümünü izlemiştim. Hikaye ilgimi çekti lakin, diyalogların,
yazılan repliklerin basite indirgenmiş olmasından dolayı, istediğim tadı
lezzeti bulamadım. Söz’ü ise hiç izlemedim tanıtımları dikkatimi çekmedi. İzleyiciler
de benle aynı fikirde olacak ki, üç işin içinde en yüksek reytingle ekran
yarışına başlayan Savaşçı oldu. Daim olsun!
Hikayenin ve bölümün açılış noktasının, 15 Temmuz’la
olmasını ayrıca sevdim. Tavırlarının ne olduğunu, neleri izleyeceğimizi, hangi
konu üzerinden devam edileceğini, hangi dönemi ve neyi anlattığı basit bir
başlangıç gibi görünse de, net olarak verildi diye düşünüyorum. Çok değil,
bundan 9 ay önce hepimiz korkuyla yaşadık o geceyi. O geceden sonra ülkemizin
durumu, yaşanılanlar, şehitlerimiz, hâlâ yaşamaya devam ettiğimiz terör kabusu…
15 Temmuz’dan gerçek görüntülerin kullanılmasını da ayrıca sevdim. Hayatımın en
korkunç gecelerinden biri olarak hatırladığım geceye dair, o görüntüleri tekrar
izleyince gözlerimin dolmasına da engel olamadım. Zaten bölümün en başından sonuna kadar
gözlerim dolu doluydu. Ama, kız arkadaşına, sevgilisinin şehit haberini vermek
zorunda oldukları sahne beni dağıttı. Eskiden de etkilenirdim ama, yakın
zamanda babaannemin vefat haberini kapıda alıp, yere yığıldığım andan beri, çok
daha yüreğim sızlıyor.
Başta yazan, “Bu dizideki tüm karakterler ve
olayların gerçek kişi ve kurumlarla
ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.” cümlelerine birazcık bozulduğumu itiraf
etmeliyim. Böyle yazılmasının nedenini elbette biliyorum ama, anlatılan
hikayelerin ve ülke olarak çektiğimizin acıların gayet gerçek olduğunu da
hepimiz biliyoruz. 15 Temmuz gibi güncel bir konu olmasının da, senaryoya
zenginlik katabileceği kanısındayım. Devam eden gelişmeler, güncel haberlerle
birlikte çok daha fazla çeşitlenebilir hikaye.
Görüntü kalitesi, çekim açıları ve en önemlisi
hiçbir sahnenin sebepsiz yere yazılmamış oluşu, karakterlerin dünyalarını bize
yavaş yavaş gösterme, gözümü kırpmadan izlememe neden oldu. En en sevdiğim şey
ise, diyalogların dolu dolu yazılmasıydı. Hiçbir şey altı boş yazılmamıştı. Ben
izleyici olarak, repliklerden “doğal ve gerçek” hissiyatını aldım. Normalde
böyle işlerdeki sıkıntılardan biri, “Nasılsa yüreklere dokunacak bir iş
yapıyoruz dümdüz yazıp geçelim işte. Temamız belli sonuçta.” deyip diyalogları
özensizce yazmak. Savaşçı’da bunun olmadığını acayip sevindim. Yüreğimize
sadece sahnelerle ve temasıyla değil, yazdıklarıyla da dokunmuş oldular. Zaten Süleyman
Çobanoğlu bu konuda çok başarılı ve bu temada oldukça tecrübeli. Bu yüzden çok
efsane sahnelerin bizi beklediğine inanıyorum.
Normalde böyle işlerin vazgeçilmez karakterlerinden
biri de, başrolün partneri olan, kadın doktor karakteridir. En başta dediğim
gibi, dizi hakkında herhangi bir araştırma yapmadığım için, Yıldız Çağrı
Atiksoy’un canlandırdığı Aslı Özkaynak karakterini, doktor zannediyordum. Doktor
kısmını tutturmuşum ama, kendisi Yardımcı Doçent Doktor Aslı Özkaynak olarak
çıktı karşımıza. Akademik kariyeri olan bir kadını canlandırıyor olması, benim
için ilk bölümün sürprizlerinden oldu. Ve bir klişenin daha uygulanmıyor
oluşunu çok sevdim! Farklı düşünceleri olan iki insanın, ortak noktada
buluştuğu, gerçekçi bir aşk izleyeceğimize inanıyorum.
Kağan’la ilk karşılaşması, ne kadar pat diye görünse
de, bence ince ince, tatlı bir dokusu olan bir tanışma oldu. Kağan önce onu
tartışma programında gördü, daha sonra radyoda sesini duydu en sonunda da, bir
kazayla kendisiyle tanışmış oldu. Her ne kadar henüz karşılıklı sahneleri
olmasa da, ilk bölümdeki kısacık sahneden anladım ki, Berk Oktay ve Yıldız
Çağrı Atiksoy’un çok güzel bir ikili olacak. Yıldız Çağrı, daha önceki işlerini
de izlediğim oyunculuğunu başarılı bulduğum bir kadın. Berk Oktay’ın bu zamanki
işleri içinde, performansını en çok –ne kadar izleyicisi olmasam da- İlişki
Durumu Karışık'ta beğenmiştim. Ve Savaşçı’nın ilk bölümünde gördüm ki,
karakteriyle enerjisi uyuşmuş. Eminim ki, Kağan Bozok’un çok iyi sahnelerine
şahit olacağız.
Dizideki özel harekat ekibinin, adının Kılıç
olmasının da, ekstra sempati duymama neden olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Telsizde konuşurken “Dinliyorum Kılıç.” vs ifadeleri kullanınca ben bi’mutlu
bi’mutlu. Zannedersin dizide adım falan geçti. :)
Benim iyi mekanizmam, bir sahnenin ya da bölümün
bende tekrar tekrar izleme hissi uyandırmasıyla çalışıyor. Uzun zaman sonra bir
işin ve dram olan bir işin bir bölümünü tekrar tekrar izleme isteği geldi içime.
Bundan sonra pazar günleri eşittir Savaşçı demek benim, bizim ev için. Hoş
geldin Savaşçı, hoş geldin Kılıç Tim! Yolu açık olsun…