Ne kalabilirsin bazen ne de gidebilirsin…
Adem ile Havva’dan beri ayartılmaktadır insan. Yönünü şaşırır ve bocalar kimi zaman. Tüm bunlarla başa çıkabilmek için içimize yerleştirilmiş bir pusuladır vicdan. Hangi hayatın içinde olursak olalım tek bir yönü gösterir bize. Tüm farklılıklara rağmen tek bir yolu işaret eder hepimize. En karanlık an da bile doğruyu fısıldar içimize. Çünkü dengesi hiç şaşmayan bu hassas terazinin sesi hakikat, ibresi ise adalettir. Ama içimizde ve dışımızda o kadar çok gürültü vardır ki onları susturmadıkça ne duyduğumuz ses hakikat ne vardığımız durak adalet olur. Yoksa insanoğlu duygularının ona verdiği gazla istek ve heveslerini o kadar güzel ölçü yapar ki kendine. Aklının ona yaptığı kılavuzlukla o kadar kendine yontar ki adaleti. Ne vicdan olur onun sesi ne de adalet olur onun muhasebesi.
 
Hele elinde güç varsa insanın işi daha bir zorlaşır. Çünkü güç aklımızı körleştiren, kalbimizi köleleştiren ve bizi kendine bağımlı hale getiren bir bombaya dönüşebilir. Onu kaybetmemek adına yaptıklarımız bizi çok rahat yoldan çıkarabilir. Orayı aydınlatacak tek ışıktır vicdan ve orada tutunacak tek daldır adalet. Abay Stavro Cevdet’e güvenmeyen ve onu sevmeyen bir adam. Cevdet’e içten içe bilenmiş ve onun hatasını kollayan bir asker. Ondan duyduğu şüphe değil onu bu kadar Cevdet’e düşman yapan, kendi duygularında düştüğü çukur yani kısaca Cevdet’i hazmedememesi. Leon’da Cevdet’ten şüpheleniyor ama bunu kişiselleştirmeyerek her şeyden ayrı tutabiliyor. “Ülkeler kılıçla fethedilirler lakin adaletle muhafaza edilirler.” Derken bunun altını çizdi Cevdet. Kişisel hesaplarımızı öne geçirdiğimizde doğruluktan ayrılır ve kendi duygularımızın esiri oluruz. Bize emanet edilenlere sahipmiş gibi davranır ve onları hoyratça kullanırız. Bu konuştuklarımız sadece makam ve mevki için geçerli değildir ki asıl makam ve de en yüksek mertebe insanlıktır, diğerleri ise teferruattır.

 
 
İnsanlıktan sonra en güçlü bir başka makam da sevgidir ve de sevgi ihlale çok ama çok açıktır. Ali Kemal’in ona olan duygularını bilen Yıldız’ın, bir yandan bunu görmezden gelip diğer yandan burayı kullanması tam da böyle bir ihlal işte. Eleni’nin sözlerine çok bozulan Yıldız Ali Kemal’i bir yandan yörüngesinde tutmak istiyor, bir yandan da bildiğini okumak. Oysa iki tarafa da oynayanlara hayat da aynı oyunu oynar ve onu her ikisinden de mahrum ederek onun atmaya çalıştığı kazığı ona atar. Bu yüzden Yıldız artık aklını başına almalısın. Leon’un da dediği gibi son zamanlarda çok büyük şeyler yaşadın. Sen böyle davrandıkça ortada kalacak ve de çok üzüleceksin. Baban da senin yolunun yol olmadığının farkında. Onun Yunan Komutanı olduğunu zannettiğin için bu uğurda onunla aşacağını düşündüğün güçlükler, gerçekleri öğrendiğinde senin için daha büyük bir engele dönüşecekler. Ama işte herkesin kırılma noktası farklı farklı. Bazıları hayatı boyunca yakalayamıyor bu fırsatı. Mutluluk peşinde koşarken mutsuzluk içinde tamamlıyor ömrü. Bazıları da kendini bulmak için çıktığı yolda kendini kaybetse de tekrar dönebiliyor geriye. Senin cesaretin sana yanlış şeyler yaptıracak kadar tehlike oluştursa da ben yine de zamanla rotanı doğruya çevireceğini düşünüyorum. Umarım çok hasar almadan bulursun yolunu ve daha doğru tayin edersin yönünü.
 
Azize bu hafta da acılarının içinde kayıptı. Cevdet tarafından karşılaştığı muamele onun dünyasını o kadar allak bullak ediyor ki ne tarafa adım atacağını şaşırıyor. Tamam durum çok ciddi ve çetrefilli ama Cevdet’in davranışları da çok fazla sert. Kim bu yaşananlar karşısında dağılmadan kalabilir ki? Bir yanda vatanın selameti için susan, susmak zorunda olan duvar gibi Cevdet diğer yanda hiçbir şeyden haberi olmayan ve hayatta kalma mücadelesi veren, hayal kırıklıkları içinde ki Azize. İkisi de yalnız, ikisi de içlerine haykırmaktan yorgun. Her hafta bizi üzüntüye boğan bu iki insanı anlamamak, hak vermemek mümkün değil. Cevdet Azize’nin aşkından emin olsa da çakal Tevfik yüzünden deliriyor bu kadar. Onun iç yüzünü bildiği için kıskançlığı tırmanıyor daha bir fazla. Ona ne kadar gözdağı verirse versin olayların geldiği nokta aleyhine işliyor Cevdet’in. Bir yanda görevi diğer yanda kalbinin sesi. Tıpkı Azize’nin bir yanda çaresizliği, diğer yanda içinde kopan fırtınalarla Cevdet’ten vazgeçmeyen yüreği gibi. Bazen tercih etsen de edemezsin, bazen bırakıp gitmek istesen de gidemezsin. Öyle bir bağdır ki bu ne kesip atabilirsin ne de ona sarılabilirsin. Ne o seni tutar ne de sen onu bırakabilirsin. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER