Aşk,
benim için; sadece kelebeklerin midede uçuşması değil, uçan kelebeklerin yere
çakılmasıdır aynı zamanda. Yani aşk denilen olay, güllük gülistanlık bir
şeyleri çağrıştırmaz benim için. Ama içinde her duyguyu barındırır. Eğer biz
“romantik komedi” türünde bir şey izliyorsak, dramdan türünden daha çok her
şeyin hakkını vermeliyiz. Acıysa acı! Ayrılıksa, ayrılık. Üzüntüyse, üzüntü.
Ama mutluluk ve romantizm ise, sonuna kadar…
Bölüm
bittikten sonra, bu bölüm ne izledim diye sorguladım kendimi. İyi bir şeylerle
başlamak istiyordum yazıma. Hatta sadece başlamak değil, yazımın tamamında
güzel şeyler yazsın istiyordum. Ama olmadı. Bölüm sadece galeri fotoğraflarında
kaldı. Ve aklımda olumlu kalan tek şey Lale ve Onur sahnesinde çalan Güliz Ayla
şarkısıydı. Onun dışında, sahi ne izledik biz? Koskoca 150 dakikalık bir
bölümde kaç dakika Onur ve Lale izledik? Ben size söyleyeyim kaba taslak: 20
dakika… Onun da, sadece 7 dakikasında Lale ve Onur baş başaydı.
Baş başa
oldukları, bir tanecik romantik sahnemiz vardı. Sağ olsun, Lale onu da
elimizden aldı. Kendini çekti, olmaz dedi… “Ayıp” dedi… Ayıp? Şimdi sahne Lale
değil de, dış bir etken tarafından bozulsa bu konuyu hiç uzatmam. “Ay
bizimkiler bir rahat edemediler ya.” der geçerim. Ama bunu engelleyen Lale
olunca, bir de üstüne “ayıp” kelimesini kullanınca, konu çok başka bir yere
gidiyor benim için. Aptal yerine konulduğumu hissediyorum çünkü. Lale’ye
hatırlatalım mı hiç tanımadığı bir adamdan, evlilik dışı hamile kaldığını? Eğer
ayıp konusundan yürüyorsak bunu sorgulamamız lazım çünkü.
Zaman dursa…
Bölümün
ilk 45 dakikasında, LalOn dışında herkesi izledik. 45 dakikanın sonunda Lale ve
Onur bir araya geldiler. O da saniyelik. Sonra Nilüfer Kurtuluş Samet Nergis
onlarında yanında gördük yarım yamalak. Bizimkiler kendi ilişkilerinde çok
başarılılar ya, başkalarına da yardım etsinler tabi.
Lale’yi
istemeyen, Onur’a yakıştırmayanlar listesine bir yenisi daha eklendi: Dayı
Haluk. Songül onun hakkından gayet güzel gelir ve bunu izlemekten de, keyif
alacağıma eminim. Zaten son sahnede de, annelik duyguları devreye girdi. Bunu
gözlerinden anladık. Yalnız, dizinin hikayesi sürekli birilerini aşağılama
üzerinden dönüyor farkında mısınız? Mesleği yüzünden aşağılananlar, orta halli
bir aile diye aşağılananlar, bedeni yüzünden aşağılananlar, çok yemek yiyor
diye aşağılananlar… Bu çok rahatsız edici.
Bulumik
Pelinsu’nun sonu akıl hastanesinde biter. Ben öyle hissediyorum… Bir de bu
kötülüklerine Doktor Onur’u alet etme çabaları var. Lale’ye olan hislerinin
farkında ve bunu kullanıyor. Doktor Onur da, kendini Lale’ye yakın görüp
olayların içine katıyor kendini. Rica ediyorum bir an önce kendine gelsin!
Ayrıca, Onur’un Lale’ye olan hislerini sorgulamak kimin haddine?

Demek
Lale ve Onur birlikte olmasın isteyen biri daha by İsmet Babaanne
Kurgudaki
sıkıntı tam düzeldi diyorum, yine başa dönüyoruz. Gerçi böyle diyorum ama, ekip
demez mi: Bize hangi sahneleri yolluyorlarsa onları montajlıyoruz diye? Tam
senaristler bizim ne istediğimizi anladı diyorum hoop yine başa. Bu bölüm, bol
bol Betül izledim. Samet izledim. Kurtuluş izledim. Yıldız izledim. Şadi
İzledim. Songül izledim. Bir tek Lale ve Onur izleyemedim.
Oyuncuların
duyguları geçirmeleriyle ilgili hiçbir problemim yok benim. Ne Furkan Palalı’yı
ne Demet Özdemir’i ilk kez izlemiyorum çünkü. İkisini de ilk projelerinden beri
takip ediyorum ekranda. Nasıl başarılı olduklarını da gayet iyi biliyorum ve
görüyorum. Ama senaristler gereken sahneleri yazmazsa, neyi oynayıp
hissettirsinler ki bize?
Amaç
reyting mi? Yani esas oğlan ve esas kız hiçbir zaman mutlu olmaz mı? Mutlu
olduğunda izleyici kaybeder kafası mı? Böyle giderse, başrol oyuncularını bir
arada görememekten izleyici kaybedecek No:309… Bir izleyici olarak neyle
ikna edeceğim kendimi? Sürekli çocuk oyuncağı gibi bir dargın bir barışık,
aşktan uzak, başrolü bir ara izleyemediğim sahneleriyle mi ikna edeceğim? Eğer
koskoca bölümde iki tane güzel sahne izleyeceksem, açarım mis gibi netten
izlerim. Ne Lale ve Onur dışında birilerini izlemiş olurum ne de sinirim
bozulur.
Yazı devam ediyor..