Göğsümün içinde ‘Ateş’ var gibi…
O kadar söyledim, duymadın.
Yazıya başlamadan önce şu an bu sayfayı açmış herkesten şöyle derin bir “Oh be!” talep ediyorum. Oh be, ooh be!

Öncelikle yeni günümüzün ilk sınavını atlatmış olmanın verdiği rahatlamadan söz etmek istiyorum. Çok riskli bir güne geçti dizi malum, Pazar günü tabir-i caizse kurtlar sofrası. Birçok dizi var o gün ekranda, üstelik yıllardır izleyici kaybetmeyen bir de yarışma var aynı saatte, durum böyle olunca gün değişikliğini ilk öğrendiğimde yaşadığım üzüntüyü anlatamam. Tamam dedim, biz bu masala, Aslı Ateş’e doymadan bitecek her şey; bitmedi. 

Bodrum’dan bir fısıltı yayılmaya devam ediyor, denize vuran yakamozlar ve sahilde yanan ateşler eşliğinde. Hep devam etsin, bu masal çıkıp gitmesin hayatımızdan. 

Onuncu bölüm bir dönüm noktasıydı, birçok açıdan ve birçok sebeple. Stok bölümler bitti, dizi izleyiciyle buluştuktan, tepkileri ve övgüleri aldıktan sonra yeniden sete girdi ve işte karşımıza onuncu bölüm çıktı. Ve reytinglerden de anladığımıza göre bu sınavı atlattı. Tebrikler!

Bölümde daha önce yazdığım, keşke dediğim bazı şeylerin düzeldiğini görmek kendi adıma beni çok daha fazla bağladı bu masala. Umarım sizin için de öyle olmuştur. 

Mesela inanmayacaksınız ama bölümde Kelebek, kahkaha attı. Öylesine güzel bir bölümdü. ^^

Şimdi gelelim bölüme, hatta mümkünse hiç gitmeyelim bölümden, kalalım böyle, çocuklar gibi


Bıraksaydınız Kelebek de açardı, ne var canım.  

Malumunuz elimizde tüm dertlerimize çare bir harddisk var, e tüm önemli belgelerin koruyucusu gibi onun da bir şifresi var ve ne yazık ki o şifre Alara ya da Ceyda değil. Cahit soyadı Akaslan olanlar arasında en sinsi ve zeki olanı malum. Kelebek, tüm saflığı ve şaşkınlığıyla şifre denemesi yapsa da kimse onun aklının erdiği hinlik mertebesine erişemez.
 
Mevzu nasıl Cengo’ya bağlandı, Cenk ne ara geldi bilgisayarın başına geçti de günün kahramanı oldu o kısımları geçiyorum çünkü kendisi ilk kez, para bende, seviyesinden bir yukarı sıçradı. Keyfini kaçırmak olmaz, bırakalım da bir kere günü kurtarmaya yardım etsin değil mi? 

Bodrum Masalı tarihinde bir ilk yaşandı bu bölüm, iyiler kazandı. 

Uzay’ın son hamlesiyle tam “Hah işte, yine başa döndük.” diyorduk ki Kelebek’in atağıyla olay çözüldü. Şimdi bu durumda Ateş tuttu, Kelebek korudu, Cenk açtı… Uzay da “Hani bana, hani bana?” yaptı. 

E ellerinde bu denli enfes bir koz varken Cahit’in masasına sürmeden olmazdı, o işi de Faryalı yaptı ama Ateş’in hatırına kaymağını Evren’e bıraktı. 

Beni bu bölüm en rahatlatan durumlardan biri Gözde’nin tavrıydı, sonunda bunun hastalıklı bir ilişki olduğunu kavradı. Yıkılmışlığı o denli gerçekti ki, sanki umut bağladığı her şeyin yok olduğunu gözlerinin altına bulaşmış rimelden gördüm. Saati sürdü o da masaya, tüm kaybedişlerinin bedeli olarak. O adamdan bir yüzük alamayacaksa, o adama aldığı ne varsa gitsin istedi belki de. Bir de Yıldız’a söyledi, kim olduğunun bir önemi yok, Yıldız’a söyledi. Göğsünden bir yük daha kaldırdı. 

Bölümlerdir bizi süründüren mevzular bir bir çözülürken aklım İpek böceğine takıldı, onu ilk kez bu denli ölüme yakın gördüğümüzden olacak bir hüzün sardı ondan yana Bodrum’u.

Kelebek’in kahkahasına sebep olurken bile hüzünlüydü bir yanı, oysa ne güzel eşlik ediyordu; Çayır Çimen Geze Geze. 
Kelebek… 

Bu masaldan en ummadığım onu sevmekti evet, ben Ateş’i severim sanıyordum, ben Ateş’i çok severim sanıyordum ama Kelebek geldi oturdu gönlümün salıncağına. 

Kocaman ellerine tezat olarak o kadar masum bakıyor ki gözleri, abisinin yanında hemen düşürüyor omuzlarını ama ne zaman Su belirse ufukta dikleşiyor hemen delikanlı yanı. 

Sen hep gül Kelebek, kahkahan Bodrum’un kumuna bulaşsın, oradan denizlere karışsın. Sen hep gül. 

Su ve Kelebek tam olması gereken kıvamda ilerliyor aslında ama artık aradan Cenk ve ağzına pelesenk “Sevgilim.” çıksa mı? Su, Cenk’e sahiden aşık mı, asla anlayamadım. Nasıl ki Cenk’in karakterini asla çözemediysem onu da anlayamadım. Zaten Ergüven’lerde bir akışkanlık var, asla net değiller, garip. 

Yıldız… 

Hayatımda bu denli çevresinde olup bitene mavi mavi bakan bir kadın görmedim. Dertleniyor, üzülüyor ama asla doğru şeye değil. Kadın hep yanlış kıyının kenarında ağlıyor. Bir de Faryalı’yı çok üzüyor. Bu bölüm üzmedi demeyin, yirmi yıl üzmüş, bir bölümün lafı olmaz. 

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER