Duygu biraz duygu, bütün istediğim buydu; Bodrum Bodrum

Ah Aslı, şefkati şiir Aslı.

“Sana aşık olmasaydım, seni doğurmak isterdim.” diye bir cümle okumuştum birkaç gün önce, "ne kadar da benim içimden sızmış kelimeler bütünü" diye düşünürken dün Aslı’yı gördüm. Ateş’i bebek gibi giydiren Aslı’yı…

Bir süre Aslı’yı düşündüm sonra, Aslı’yı ve iyi eden ellerini. Kaç kere daha yazacaksın diyeceksiniz, çok kere daha yazacağım. "Aslı’nın iyi eden elleri var" diyeceğim, her hafta, itinayla.

Minicik bir kadın Aslı, minicik ellerinde kocaman sevgiler taşıyan ve evet, iyi eden.

Önce oturdu Ateş’in yanına, kendini kötü hissetmemesi için cümleler sıraladı, sonra uykusunu sordu, uyumasını söyledi -ne çok isterdi göğsünde uyutsun- baktı uyumayacak, ıslak tişörtünü fark etti, tüm şefkatiyle üstünü değiştirdi.

Kaç şiir sığar avuçlarına Aslı?

Kaç sevgi biriktirdin sevilmemişliğinin yanında?

Bazı kadınlar böyle sever, bazı kadınlar sevdikleri adamı doğurmuş gibi sever. Aslı da o bazı kadınlardan. Şefkati de şiddeti de tam.

Ateş, keşke biraz görsen, keşke bilsen o kalpteki yerini. 

Mahalleyi de toplasaydınız ya.

Cahit Bey’in bitmeyen entrika duygusu sağ olsun tüm bölüm yine kendisiyle uğraştık. Az biraz tatile gitse, kazandığı paraları falan yese de biz de bir nefes alsak, olmaz mı?

Yıldızlı Otel…

İki ailenin ekmek kapısı, birine manevi babasından emanet, dokuz bölümdür başına tek güzel şey gelmeyen yer.

Şimdi Faryalı için orası neden önemli biliyoruz, çok da güzel anladık Ateş’e anlatırken vefa borcunu ama ya Yıldız? Satmıyor, sattırmıyor orası tamam. Gençliği de geçmiş de orada, ilk aşkını orada yaşamış o her ne kadar bu ilk aşktan pişman olsa da babasının onca emeği var neden biz Yıldız’ın kendi adını taşıyan otelle duygusal bağını hiç görmedik?

Belki minicik bir an, bir bağ görseydik tüm bu otel yıkılacak, otel mühürlendi anlarında burnumuz sızlardı. Orası emanet, diye biz de atlardık önüne kepçelerin ama yok, görmedik.

Geçen haftaki yazıda yazmıştım bazı durumları, tekrar etmek de fayda görüyorum; duygusal bağ kurmadığınız karakterle empati de kuramazsınız.

Faryalı ve Yıldız’ın ‘eski’ sevdalılığı gibi…

Faryalı’nın yangınından çok kül yuttuk da Yıldız’dan bizim tarafa yaprak kıpırdamadı. Keşke biraz olsun gençliklerinden sahneler görseydik.

Takvim yaprakları detayı o kadar ince düşünülmüş, öylesine derin bir şeydi ki hele o ‘Sevginin eskisi mi olur?’ bağırışı… Çok isterim Yıldız ve Faryalı’nın hikayesinin derinini görmeyi, onlarla duygusal bağ kurmayı, empati yapmayı.

Yıldız hiç mi aşık değildi Faryalı’ya. Boşuna mıydı, ‘unutma beni, unutama beni’ler?

Sadece Faryalı mı sevmiş, sadece Faryalı mı taşımız mıh gibi aklında, kalbinde, boynunda?

Yıldızlı Otel demişken, yine onun tek tuğlasına zarar gelmesin diye ter attı karakterlerimiz.

Faryalı’nın delikanlığını çok seviyorum. Polis memuruna ‘Buradan bağırabiliyorum değil mi?’ diye evin sınırının bir adım arkasını göstermesi çok sevimliydi. Soyadı Faryalı olan herkesi çok seviyorum ama en çok Kelebek’i kendisi için ayrı bir başlık açıp sayfalarca döksem içimi yetmez.

Ateş’in tüm suçu üstüne alması çok yerindeydi, evet, Cahit zaten uğraşacaktı otelle ama Ateş de az kışkırtmadı.

Gerçi Cahit kendinden kışkırtmalı, ona dış etkiye gerek yok. 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER