Sevdanın son kalesi: İmam Sabri Efendi

Diğer Yarım’da bu hafta sevdanın hem isyan, hem de hasret hali vardı. Afet’ten sevmeyi, Zeynep’ten özlemeyi öğrendik. Ama en büyük dersi yine İmam Sabri’den aldık. Şahsen dizinin bu rotasını çok seviyorum. Net bir başrolümüz olmadığı için her karakter, her çift bize başka şeyler anlatmaya çalışıyor. İzlerken asla tek bir duyguyla yetinmiyoruz. Sanırım bu hikayeyi sevmemin en büyük nedeni, beni tekdüzelikten kurtarması.


“Meryem’e dükkan ne gerek; İlyas kendi dükkanını büyütsün.” Zaten Meryem kim ki?

Haftanın talihsizi Meryem’di. Onca yıllık emeği, ekmek teknesi Dursun dedenin çılgın projesine kurban gitti. Karadeniz erkeğinin huyudur, bizde erkek evlat her zaman daha iyisine layıktır. Dursun dede de böyle düşünmüş olacak ki, Meryem’in rızkını oğlu sandığı Ecevit’e yedirmekte bir sakınca görmedi. Eğer bu hareket Meryem’le Ecevit’i birbirine yaklaştırmasaydı şu an Dursun dedeye kırgınlık dolu cümleler yazıyor olurdum. Dua etsin keyfim yerinde, uzatmayacağım.


Valla arada kızıyorum falan ama Ecevit’in bu gülücüklü halini pek sevdim, yalan yok.

18 bölüm oldu, ben ilk kez Meryem, Ecevit ve kızların bir aile olduğunu hissettim. Meryem’in evine yürürkenki halleri bayram sabahındaki evcilik oyunu kahvaltılarından çok daha samimiydi bence. Ecevit’in yüzünde asılı kalan tebessüm, Zeynep’in bile surat asmayıp anın tadını çıkarması… Kendiliğinden gelişen mutluluklar varken rol yapmaya ne hacet yahu?


Bu burada dursun, arada açıp güleceğim.

Çiçeği burnunda, 34 yaşında kızımız Afet sonunda usulüne uygun olarak kaçırıldı. Afet’in Devran’a olan aşkını her şeye, herkese rağmen savunması çok hoşuma gidiyor. Hayatında ilk kez sevmekle sevilmeyi birbirine denk getirmişken sıkı sıkı sarılıyor Devran’ına. Ne görümcesinin eziyetlerine sesi çıkıyor, ne de annesinin psikolojik baskısına yeniliyor. Afet bu sefer aşkla tutunuyor hayata. Birkaç ay öncesine kadar 25 kuruşun varlığından bihaberken, şimdi Devran yanındaysa küçücük tekne bile gözünde bir yuva halini alabiliyor. Afet’te bu cehennem gibi yürek varken Zeynep Hanım isterse Taksim’e çıksın, ne fayda!


Sabri’ye öyle bakma Devlet, anlayacaklar!

Devlet Hala Sabri Hoca’ya iyiden iyiye tutuldu bu bölüm. O kadar ki; kadın bir ara gaza gelip Nihat Hatipoğlu’na bile bağladı. Aslında Sabri de artık mutlu olsun, onun da yüzü gülsün istemiyor değilim. Ama Devlet’ten de emin değilim bir yandan. Gerçi ben emin olana kadar Devlet bütün Hatay mutfağını Sabri’nin önüne serecek, imamı alan Kanlıca’yı geçecek. Hatay mutfağı demişken, açıkçası Devlet Hala bir künefe yapsın da Poyraz onu bir güzel mideye indirsin çok isterim. (Yazar burada senarist Eda Hanım’a sesleniyor. Mesaj alındı mı hocam? :))


Yazıyı burada bitirse miydim? İnsan şu fotoğraftan sonra bir tıkanıyor. Maşallah deyin bakayım!

Bu haftanın kötü sürpriziyse yakışıklı gazuk Poyraz’dan geldi. Biz kafasını toplasın, Zeynep’ten vazgeçemeyeceğini anlasın, kendine gelsin diye yollamıştık ama sağ olsun başına bela almadan dönemedi. Üstelik bu seferki dişi bir bela, en sevmediğimizden. Benim bildiğim Zeynep bu kızı alır, denize döker. Artık bekliyorum kendisinden bir atraksiyon.

Poyraz da bildiğin saf çıktı yahu. Vicdan da bir yere kadar, insan paralarını alıp kaçan kıza kol kanat gerer mi? Zor durumdaysan ihtiyacın kadarını al değil mi, niye bütün altınları paraları sıfırlıyorsun?


“Nayino bizim için bir kelimeden fazlasıdır. Sevdayı yürekli ve mertçe yaşamanın tek kelimeye sığmış halidir.”

Kimse Zeynep’in yanında durmazken ona Sabri’nin destek olacağını özette okumuştum. Bu ikilinin bir şekilde bir araya gelmesi hep istediğim bir şeydi ama dünkü gibi bir sahneyi ben bile hayal edemezdim. Bölümün açık ara en güzel sahnesiydi.

Sabri’nin kocaman bir yüreği, o yürekte herkes için yeri var. Kapısının önünde Nayino 2’ye dalıp giden Zeynep’i görünce onu evine aldı, sofrasını paylaştı ve hem Zeynep’e hem de bize sevda hakkında müthiş bir ders verdi. Sabri Hoca’daki erdemin çeyreği bizde olsa dünya daha yaşanılır bir yer olurdu herhalde. Bize kin tutmamayı, iyilikten yana olmayı, Hatice gibi sevmeyi, İbrahim’e su taşıyan karınca kadar inançlı olmayı öğütledi hep. Kendi adıma bu hikayeden en büyük kazancım Sabri oldu. Bunun için Eda Tezcan ve Gülbike Sonay Üte’ye minnettarım. İyi ki tanıştırdınız bizi Sabri’yle, yazan elleriniz dert keder görmesin inşallah!


Meryem’le Ecevit’in sürekli bağırıp çağırmalarından sıtkı sıyrılmış biri olarak söylüyorum; bunlar bildiğin tatlıymış yahu!


Sizce de her hallerinde huzur yok mu bunların?

Esma’yla Tarık’ı yazamadım bu hafta, pek sahneleri yoktu. Sadece nişanı erteleme kararını isabetli bulduğumu söyleyebilirim. Bir de galiba Esma’ya kırgınım biraz. Esma’yı çok seviyorum, çok da güzel yürekli olduğuna inanıyorum ama Tarık’la ilişkisi söz konusu olunca bu kıza bir haller geliyor. “Halamla dayım sıramızı çaldı” diye sitem etti dün, yakıştı mı hiç?


Bu kadar cahillik bu bünyeye fazla ayol!

Bölüm finalindeyse adet olduğu üzere çarşı karıştı. Zeynep Hanım bu sefer gerçekten fenalaştı. Yani sanıyorum gerçekti, emin olamadım. Gelecek bölümde de Devran’ı kocası zannediyormuş, onun da numara olmadığına emin olamıyorum mesela. Şu an Zeynep Hanım benim için dipsiz bir kuyu. :)


Açeydin gollaanı, sarıleydin sevdiğine. Hayır diyeydin, o benim kız arkadaşım değil!

En çok hoşuma giden kısım, Esin Sabri’yle el sıkışırken Poyraz’ın kız arkadaşı olduğunu söyleyince Sabri’nin dehşet içinde elini çekmesiydi. Fragmandan da anladığımız kadarıyla bu kız Poyraz’ın başına epey bela olacak. Bu durumda Sabri Zeynep’le bir olup Esin’den kurtulmaya çalışır mı acaba? “Nayinoları Koruma ve Yaşatma Derneği”mize Sabri Hoca’yı da katar mıyız, ne dersiniz? ;)

İlk yazının günahı olmazmış, bu haftalık benden bu kadar. Hem diziye emek veren, hem de zahmet edip yazıyı okuyan herkesin yüreğine sağlık. :)

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER