Adını Brody koydum, Carrie’nin yolu
Geçen haftaki bölümlerin resmigeçit misali sırasıyla Carrie ve Quinn bölümleri olması nedeniyle, bu hafta Homeland’de sıra Saul’a geldi diye beklerken, onun yerine  ortaya karışık bir geçiş bölümü izledik. Carrie’nin İslamabad’daki resmi görevinin yanında, korsan olarak kurduğu ekibi; cephelere bölünmüş, Sandy’nin ölümünün peşindeydi yine. Carrie’nin tuttuğu ipin ucu, Quinn’in videodaki adamı yakalaması ile iki parçaya ayrıldı. Birinci kısım, Aayan’ın hayat hikayesi; ikinci kısım ise Pakistan istihbaratı.
 
‘git mi diyorsun kal mı, bir karar versen’ bakışı
 
İşin dallanıp budaklanmasından ötürü Carrie önce yana yakıla Quinn’i yanına çağırdı; ardından da kendi tiranlığından sürgüne zorladığı Saul ile konuşmaya gitti. Ben iki haftadır Quinn’in ve Carrie’nin aynı olaya verdiği farklı tepkileri yazıp duruyorken bu hafta bu konu üzerine bir yorum da Saul’dan geldi. O da Quinn’in; bir ev dolusu masum insanı bombalamalarına ve Sandy’nin gözleri önünde linç edilmesine verdiği tepkinin Carrie’nin tepkisine göre daha normal olduğunu düşünüyordu.

 Emeklilik hayatı hiç bana göre değilmiş eski dostum

Carrie tabiki Saul’un bu tespitini kâle almadı ve ondan yardım istedi. Saul’cuğumun şu kıza zaafını bir türlü anlamasam da ona asla kıyamadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu yüzden de Carrie’nin pek de rica tarzı olmayan isteklerini yine ikiletmedi ve koşa koşa Pakistan’ın baronlar klübünde tavşan lakaplı General Latif ile öğle yemeğine gitti. Tabi ki sevimli, tavşan general de Saul’un çok eski dostu çıktı. Saul’un bahçeli evi yoktu belki ama yıllarca biriktirdiği dostları vardı ve bunu da yeri ve zamanı geldiğinde kullanmaktan asla kaçınmazdı. İşte bu öğle yemeğinde de yine Carrie’nin davası için arkadaşından, Pakistan İstihbaratı’ndan biri ile görüşme ayarlaması için ricada bulundu. Ancak General Tavşan da, bizim Saul’a söyleyip durduğumuz şeyi hatırlattı; bu artık onun davası değildi, zaman Saul için emeklilik zamanıydı. Ama Saul istediğini aldı ve istihbarattan birisi ile görüşmeyi ayarlattı. Bu görüşme karşılıklı restleşmeler, artistik bakışlar ile ilerlerken ben, koskoca Pakistan İstihbaratı’nın çok gizli pis işlerini yaptırdıkları Farhad Ghazi’nin YouTube’da ifşa olduğunu bilmemesine güldüm.
 
Çatlaklarından su sızdıran bir evliliğin portresi

Bu bölüm sadece büyükeklçi Martha’nın kocası Profesör Dennis Boyd ile tanışmakla kalmadık, aynı zamanda kendisinin karısının masasından gizli dosyaları aşırıp Sandy’e veren bir cinsten bir adam olduğunu da öğrendik. Ama tabi burnunu gizli işlere sokan her er kişi gibi Dennis’in de başı dertteydi. Kendini Tasneem diye tanıtan bir kadın tarafından şantaja uğradı, zavallı Prof. Boyd. Bu yüzden topukları kıçına vura vura İslamabad’tan kaçmak için harekete geçti. Bu sırada anladık ki karısı ile işler de zaten pek yolunda gitmiyormuş. İşte o anda ben de ışıklar çaktı. Çok cool bulduğum büyükelçi Martha ile bizim Saul’u baş göz edecektim. Evet biliyorum Mira çok güzel ve Saul da ona çok bağlı ama asla sahada olma heyecanına bağlı olduğu kadar değil. Martha da tıpkı Saul gibi işini bitirmeden memleketine dönmeye niyetli değil. Bu yüzden bu eski nişanlıları bu sezon tekrar bir arada görecek gibiyiz. Hem de şu sıralar dizide bizi heyecanlandıran doğru dürüst bir aşk yokken bu hikâyenin küllerinden doğmasını çok isterim.
 
 
Uvv çok sert!

İki cephede savaşan Carrie’nin korsan takımından Quinn ve Carrie, Farhad Ghazi, yani bildiğiniz Ferhat Gazi’nin evinin çevresine karargâh kurdu. Ferhat Gazi’nin evini gözetleme nöbetinde Carrie ve Quinn’in yaptığı konuşma bana bir ajanın ‘mental yolculuğu’nda Quinn’in ne kadar yol kat etmiş olduğunu gösterdi.  Carrie ise maalesef ki daha bu yolun çok gerisindeydi. Burada bahsettiğim ve tamamen  Homeland’den yaptığım çıkarımlarla oluşturmuş olduğum ‘bir ajanın mental yolculuğu’ zaman çizelgesini şöyle sıralayabiliriz:
1) Carrie’nin‘dünyayı kurtarıyorum’ zihniyeti: Bu düşünce kişiyi vicdanen rahatlatır, öldürdüğü insanlar için kendini suçlamasını önler. Tabii bipolar karakteri öldürmenin vicdani yükünü kaldıramayacağından, Carrie kafasını hep bu noktada tutmaya özen gösteriyor.
2) Quinn’in ‘ben kötü bir adamım’ modu: Bu ise kişide intihara sebebiyet verebilecek kadar depresif bir ruh haline sebep olur. Quinn’in de dediği gibi olaylar gözüne ‘uzaktan kumanda ile adam öldürmek’ olarak görünmeye başlar.
3) Brody sendromu: Her iki tarafı da haklı bulmaya başlayıp ‘arafta sıkışıp kalma’ halidir, yaptığı iş kişiye anlamsız görünmeye başlar.
4)Saul kafası: Eğer bir ajan şanslıysa son olarak bu noktaya varır ve der ki ‘bu benim hayatımı adadığım iş o yüzden çizgimi hep koruyayım ama bu esneda işimin ruhsal dengemi bozmasına da izin vermeyeyim.’
 
Haissam Haqqani’yi Türk oyuncu Numan Acar oynuyor.

Diğer cephede, Fara ve Max’ın, savaşı Aayan’ı gizli takibe alarak sürdürdüğü sırada Fara, çok önemli bir gerçeği keşfetti. Düğün evinde birçok kişinin ölümüne neden olan bombalamadaki asıl hedef, Aayan’nın amcası, Haissam Haqqani yaşıyordu. Haqqani’yi ölmüş gibi göstermek Taliban’ın çıkarınaydı ama Carrie ve çetesinin cevabını bulması gereken asıl soru şuydu: Pakistan’ın bu işten çıkarı ne?
 
Çok yanlış bir limana sığındım galiba

Carrie için soruların artması demek, Aayan’daki saklı cevapların da artması demekti. Bu yüzden bu çekingen tıp öğrencisinin değeri günden güne artıyor,  kesinlikle elden kaçırılmaması gereken biri haline dönüşüyordu. Aayan artık ne Londra’ya gidip kendine yeni bir hayat kurabilir ne de eskisine kaldığı yerden devam edebilirdi.
Carrie’nin işindeki en büyük başarısı belki de konuşurken kendisinin bile blöf yaptığının farkında olmamasından kaynaklı olabilir. Örneğin Aaayan’a Londra’da okuma şansı vadederken bunu gerçekleştireceğine kendisi de inanıyor ama bunu yapmıyor. Carrie’nin tereddütsüz insan kullanma özelliği ile yeni tanışan Fara’nın yaşadığı hayal kırıklığını ben de hala her seferinde yaşıyorum. Ama Carrie adam kullanmanın kitabını yazmış ve yazmaya da devam ediyor. Bu sefer Carrie en sinir olduğum silahını da ortaya çıkardı. Bu silahı zamanında Saul üzerinde kullanmaya kalktığında ağzının payını almıştı ama Brody üzerindeki başarsısından cesaret almış olsa gerek ki ‘cazibemle adamı kendime bağlarım’ taktiğine geri döndü. Tabii başından ailesini kaybetmek gibi travmatik bir olay geçen, ergenliğini yeni tamamlamış bu zavallı çocuğun duygularıyla böyle umarsızca oynaması bana fena dokundu.
 
Kör olaydım da görmeyeydim bu sahneleri
 
Quinn’i bile Carrie’ye yakıştıramayan ben onu Aayan ile izleyince dersimi aldım. Yani ölümü görüp sıtmaya razı oldum, bilginize. Hele ki çocuğun karmaşık ruh halinden yararlanarak ona yakınlaşması, beni Carrie’den kat be kat soğuttu. Sonra aklıma şu geldi; demek ki Homeland Türkiye’de çekilseydi Carrie-Aayan uyumsuzluğunu izlemek yerine belki de Kerem Bürsin’in Carrie ile öpüşmesini izleyecektik, inanın o zaman buralar şimdikinden çok daha cıvıl cıvıl olurdu. Artık gözümüzü kapatıp sabırla Aayan – Carrie sahnelerinin bitmesini bekleyeceğiz çünkü belli ki Carrie bu yolda gitmeye kararlı ama Carrie’ciğim bilesin gittiğin bu yol, yol değil!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER