Ülke olarak, çok zor şeyler yaşıyoruz. Normal olarak hayatımıza devam etmek, korkusuz bir gün geçirmek, yaşanılanları unutmaya çalışmak çok zor. Yazıyı okurken 5 dakika da olsa, kafanızın dağılması dileğiyle…
Geçen hafta yazımı bitirirken, bu bölümü heyecanla beklediğimi söylemiştim. Beklentim oldukça yüksekti. Fragmanları defalarca izlemiştim. Özellikle Onur ve Lale’nin spor salonu sahnesini merakla bekliyordum. Tam istediğim gibi bir sahneydi. Lale’nin çaktırmadan “bakıyor mu, bakmıyor mu? diye bakışları, Onur’un sinirle kaldırdığı ağırlıklar, onun öncesinde de Lale’nin haber vermemesine bozulup, “o çocuğun babası benim ben” cümlesi şahaneydi. Ayrıca, Lale’nin spor salonunda bakışlarıyla Onur’u yiyip bitiren kızlara, ayar vermesi de bölümün en güzel sahnelerinden biriydi kesinlikle.
Yalnız, Lale ve Onur sahnelerinde jenerik müziğinin slow halinin çalmak yerine, ikisinin ruh halini yansıtan şarkılar dinlesek çok daha güzel olacak.
Pelinsu’nun nişanı basması ve Lale’ye ettiği hakaretlere hiç girmiyorum. Ama, ben Songül’ün yerinde olsam, bir tokat çarpardım yüzüne. Hak etti çünkü. Benim kızımın en mutlu gününde evime kadar gelip, hakaret edeceksin he? Daha önce de söylemiştim, onu haklı bulduğum tek nokta Onur’un ondan gizli nişanlanmasıydı.

Bize gülmek çok yakışıyor…
Şunu kabul edelim: Onur’un Pelinsu’ya bir özür borcu vardı. Lâkin ayrılmamak için ikna etmesine ne gerek vardı? Üstelik Lale’yle geçirdiği gece için: “Benim için çok önemsiz bir geceydi gerçekten” deyince, benim sinir katsayım yükseldi. Yahu artık o geceye bir mana yüklemenin zamanı gelmedi mi? O gece sayesinde bir bebek sahibi olacaksın. Hadi, diyelim ki Pelinsu’yu ikna etmek için öyle söyledin; bu nasıl çalışan bir kafa ki, Pelinsu’yla ilişkin devam ederken, bir de hakkınmış gibi nasıl Lale’yi kıskanıyorsun? Üstelik bunu normal bir şeymiş gibi gelip, Lale’ye anlattı… Kıyamam, Lale’nin yüzüne nasıl da hayal kırıklığı çöktü. Onur, gayet gıcık bir tavırla: “Pelinsu’yla ayrılmamız mı lazım?” dedi. Yok canım, sen Pelinsu’dan ayrılma, Lale de Doktor Onur’la görüşmeye başlasın, hep beraber bebek alışverişine çıkarsınız! Onur’un bu hareketleri beni çok sinirlendirdi. O yüzden bu bölüm bir kez daha karar verdim ki: Sürün Onur Sarıhan!

Ya ben bu kızı yolarım by Lale.
Benim bir tek müstakbel eşim var, o da Lale… Pelinsu hem mantıklı hem olgun bir kız, zaten biz senle formalite evliliği yapacağız, -Lale’nin haber vermemesine bozulup- danışmak yok, haber vermek yok. Bu cümlelerin hepsi Onur Sarıhan’a ait. Bence yükseleni, ya da burcu kesin ikizler. Yoksa bu kadar çelişkili cümlelerin başka bir açıklaması olamaz.
Annemler beş kız kardeşler. O yüzden, Songül, Nilüfer, Lale ve Nergis’in sahnelerini her izlediğimde, bizimkilerin sohbetleri geliyor aklıma. Kadınsal şeyleri konuşmaları, tecrübelerinden bahsetmeleri, çok keyifli. Aynı zamanda yazılan sahneler çok doğal ve samimi geliyor bana.
Biliyorsunuz ilk bölümden beri söylüyorum Nilüfer’in Kurtuluş’u süründürmesini çok seviyorum diye. Ama benim bahsettiğim süründürme, Kurtuluş onu aldattığı için.Yani para yüzünden aşağılanmasına hiç gerek yok. Hiçbir insanın aşağılanmasına dayanamıyorum çünkü. “O parayı bulacağım Nünü’m. Alacağım kız seni yine” deyince, aramızda kalsın etkilendim.
Yazı devam ediyor..