Dünya’ya bir can getirebilmek, Allah’ın kadınlara verdiği en müthiş şey bence. Evliliğe mesafeli olan ben bile, mağazaların bebek reyonlarında ve dizilerdeki hamilelik süreçlerini izlediğimde, evlenip çoluk çocuğa karışma hissi geliyor içime…
Şu ana kadar, çok güzel bir şekilde işleniyor Lale’nin hamilelik serüveni. Duygu değişimleri, bebeğinin cinsiyetini merak edişi, aşermeleri… Demet Özdemir, “anne Lale” duygusunu geçiriyor bana… Daha önce de söylemiştim çok doğal buluyorum oyunculuğunu. Fragmanı izlediğimde “aşeren Lale için, karpuz seçen Onur” sahnesini büyük bir heyecanla beklemiştim. Ama maalesef istediğimi bulamadım. Böyle şahane düşünülmüş bir sahne, Onur’un Lale’ye şaşkın bakışlarıyla başladı ve “yalnız yere damlatmadan yersen… ”gibi gereksiz bir cümlesiyle devam etti. Arabasının döşemelerini düşünen bir adet Onur Sarıhan yani… Böyle güzel bir sahne, tam tersi şekilde, Onur’un Lale’ye sevgi dolu bakışlarıyla başlayabilir, Lale’nin iştahı karşısında, onun da canının karpuz çektiği hatta karpuz diliminden bir ısırık aldığı şeklinde devam edebilirdi... O zaman bu sahne bambaşka bir romantik havaya bürünürdü diye düşünüyorum.
Songül karakteri şahane yazılıyor… Zaten Sumru Yavrucuk ne oynasa devleşiyor o ayrı konu. Ama modern ve geleneksel arasındaki o çizgisini, izlerken bizlerin de annesinden bir şeyler bulduğu halini çok seviyorum. Maddi sıkıntısını Lale’ye belli etmesin diye çabaları, tek başına direnişi… Üstüne Lale’nin “ben sana benzemekten gurur duyarım” cümlesi çok güzeldi…
Bu el bir daha bırakılmayacak! Herkes bilsin, sen benimsin!
Kıskanç Onur is coming… Bir erkeğin en sevdiğim ve izlemekten en keyif aldığım halidir “kıskanç” hali. Onur’un, Doktor Onur’u kıskanıp, Lale’yi sahiplenen duruşundan ötürü, bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum sizi… İşte ben, bu Onur’u izlemek istiyorum! Bence bölümün en güzel sahnesiydi… Yalnız, siz de fark ettiniz mi bilmiyorum ama Doktor Onur gözlerinden kalp çıkartıyor resmen Lale’ye. Onurcuğum kıskanmasın da ne yapsın? Hatta ilerleyen bölümlerde, -yeni bölüm fragmanından da yola çıkarak- Onur, Doktor Onur’u daha çook, kıskanacak gibi geliyor bana…
İzlediğim dizilerde karakterlerle empati kurmayı çok seviyorum. Size de tavsiye ederim… Pelinsu’dan zerre haz etmiyorum. O ikoncan duruşunu sevmiyorum. Ama “yiğidi öldür, hakkını yeme” demişler. Evlilik hazırlığı yaptığın adamın, başkasıyla nişanlanacağını duyduğunda kim olsa tepki gösterir. Pelinsu’yu haklı bulabileceğim tek nokta burası. He, eğer Lale’ye kötülük yapmaya başlarsa –ki o potansiyel var- o zaman işler değişir…
Ben tek, siz hepiniz.
Kurtuluş’un sürekli çıkarcı hallerini izlemekten pek keyif aldığım söylenemez. Ama elbette bundan keyif alan izleyiciler vardır, onlara saygı duyuyorum. Ben, zaafı olduğu halde Nilüfer’in Kurtuluş’u süründürmesini çok seviyorum. Üstelik barışmasını da istemiyorum… Nilüfer’i Songül’ün evinde izlemek keyifli bence. Yani, abla duruşunu, kardeşleriyle dertleşme sahnelerini seviyorum…
Bu arada siz de dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama Yıldız’ın yardımcısı Şerife arı gibi çalışıyor maşallah! Evde olan her şeyi Betül’e dakikasında yetiştiriyor… Ama Betül’ün yardımcısını hiç göremiyoruz ortalıkta. Yıldız’a hiçbir şekilde haber gitmiyor o evden. En azından, Betül’ün gazetecilere haber verdiğini duyabilirdi Sevim. Sanırım adı Sevim’di. Sahnesi o kadar yok ki… Eğer yanlış hatırlıyorsam ismini, affola. Şu anda eltilerin çekişmesini değil, Betül’ün hâkimiyetini izliyoruz resmen…
Yazı devam ediyor..