The Walking
Dead sezonun ilk bölümüne flashback ile başladı. Nedense sevmem bu flashback işini, bir hikayeyi
anlatmanın pek çok yolu var tabii ama ben, düz anlatımları seviyorum. Düz adam
olduğumdan. Terminus ahalisinin yamyam çıkmasına şaşırtmadım ama başka
detaylar durumun vehametini arttırmıyor değil.
Kurbanda Darryl ve Glenn’e gireceğiz
dayıoğlu
Akşama kardeşim Alex’den köfte var, mangalda
Mesela mezbaha sahnesinde Rick ve yandaşları kesime getirilirken arka planda paslanmaz çelik bir tezgahın üzerinde iki kasabın işlemekte olduğu insan bedeni aslında dördüncü sezonun son bölümündeki çatışmada vurulan Gareth’in kardeşi Alex’e aitti. Bu küçük detay yani ahalinin içlerinden birisinin cesedini bile mundar etmeden yemesi Terminus ahalisinin izan ve vicdan bariyerlerini aştığının en güzel delili. Hayatta kalmayı bir adım ileriye taşıyarak madem kıyametin ortasındayız o zaman başkalarının kıyameti olalım sonucuna ulaşmışlar. Bu işi de mükemmel bir iş bölümü ve düzenle yapıyorlar. Bir nevi Terminus 2. Dünya Savaşı’nın toplama kampları gibi bir yere dönüşmüş. Gelenler, yakalanıyor, soyuluyor, öldürülüyor ve tüketiliyor. Yamyamlık ekstra bir detay.
Terminus ahalisinin
ne kadar insanlıktan sıyrılmış olduğundan bahsetmiştik ya, ormanda Carol ve
Tyreese’in karşılaştığı Martin telsizdeki arkadaşına kılıçlı kadın ve yanındaki
şapkalı çocuktan (Carl) bahsederken, sanki birlikte danaya girmişler de
“Dayıoğlu döşü bana ayır” der gibi "kesimden sonra çocuğun şapkasını istiyorum" diyor. Neyse Carol, Terminus’a
yaklaşan aylaklar sürüsünü de kullanacak süper bir plan yapıyor ve alıyor
tüfeği, kesiyor zombiyi, kuşanıyor çarçapulu, zombi bağırsağını on numara bir zombi
şekli yaparak yürüyor Terminus’un üzerine. Tabii burada öyle bir sahne var ki
sanki kokoreç arabası devrilmiş Carol’da altında kalmış gibi. Bir yandan da
taşına toprağına kurban olduğumun Amerika’sının faideli killeriyle yüzüne kil
maskesi yapıyor öyle bir ambiyans. Carol
ilk sezon zavallı kızını ayyaş kocasının tacizinden korumaya çalışan ezik kadın
portresinden ordulara dalacak bir super kahramana dönüşüyor ve bunu izlemek çok
keyifli.
Bu arada söylemeden
edemeyeceğim, Carol’a daha ufak bir silah verseniz olmaz mıydı? Kadın ufak
tefek elinde önünde bipod olan Keskin nişancı tüfeğiyle ayakta/yürürken ateş
edip millet alnının çatından vuruyor. O tüfek neredeyse 5kg paşam inandırıcılık
yerlerde ama tabii zombilere ve tüm olan bitene inanıp da bu konuda seçici
olmamalıyız.
Martin,
Tyreese’i Carol’un öldüğüne ikna etmeye çalışıyor. Bu Martin tam bir pislik
çıktı Ziya Baba desem, baba şaşırmaz. Adamlar akşam yemeğinde misafirlerini
yiyorlar ötesi var mı? Rick ve arkadaşlarının mezbahadan kurtulma sahnesi
sonrasında verilen detaylar tam anlamıyla mükemmel. Et çengellerine asılmış
insan karkasları, kollar, butlar. Terminus Aile Kasabı ortam. Yine etkileyici
sahnelerden birisi Carol’un müze ziyareti yapar gibi gezdiği Terminus’ta eşya
odasını bulması, daha önce Terminus yalanına kurban giden pek çok insanın
eşyaları var, oyuncak ayılar, saatler, elbise ve eşyalar iç burkan bir ortam. Mum
odası ayrı bir alem, Terminus halkının ölenlerinin yasını tuttuğu bir tapınak
görünümündeki bu odada duvarda kocaman harflerle BİR DAHA ASLA, ASLA GÜVENME,
İLK VURAN SEN OL gibi Terminus ahalisinin yaşam sloganları olmuş veciz sözler
yazılı.
Buradaki Carol ve Mary’nin kavga
sahnesi biraz daha fiziksel olabilirdi, yani saç saça baş başa değil elbette
ama anlamsız itişme ve yuvarlanmalar da sahneye bir şey katmıyor. Terminus’un
geçmişini ve nasıl bir ölüm kampına dönüştüğünü öğreniyoruz ve Carol, Mary’yi
harcayarak ortamdan ayrılıyor. Ormandaki kulübede -beklediğimiz gibi- Martin
Tyreese’i köşeye sıkıştırarak öldürme orucunu açmasına sebep oluyor. Judith’i öldürmekle tehdit etmesi Tyreese’in sigortasının atmasının sebebi
elbette. Tyreese Martin’in iki ayağını yerden keserek onu kulübenin tabanına
pul gibi yapıştırır ve sonrasında çıplak elleriyle onu döve döve öldürürken biz
de adam aslına döndü diye seviniyoruz. Şimdi burada yönetmene devasa bir
aferin, neden derseniz bu Tyreese fizik olarak tam bir Amerikan güreşçisi
kıvamında bir abimiz, zaten kıyametten önce de profesyonel olarak Amerikan
futbolu oynuyormuş, ense, kulak yerinde, kaslı falan, işte bu kulübenin kapıyı
dağıtıp Martin denen şerefsizi altına alırken o sahneyi mükemmel çekmişler. Tam
bir double leg takedown, iki bacağından kavrayıp pul gibi yapıştırıyor yere
yüreğimin yağlarını eriterek.
Nefeskesenkavuşma
Gelecek bölümlere dair Eugene'in zombi
istilasına karşı bulduğu çare tekrardan anlatılıyor. Eugene, Amerikan
hükümetinin biyolojik silahlara karşı biyolojik silahlar üreten 10 kişilik
ekibinden birisi olduğunu ve Washington D.C. ye ulaşabilirse bu salgını
durdurabilecek bir virus üretebileceğini ateşe ateşle karşı koyabileceklerini
söylüyor. Bu arada adamın altı çizile çizile vurgulanan köylü aksanından ve
psikolojik dengesizliğinden ilerleyen zamanlarda bu çözüm hikayesi bir deli
saçması çıkarsa şaşırmayacağım. Sonrasında ise büyük kavuşma var, muzaffer
Carol Terminus’tan kaçan Rick, Daryl ve arkadaşları ile kavuşuyor. Burada
Daryl Dixon rolünde Norman Reedus harikalar yaratıyor. Carol ve Daryl arasındaki
sevgi inanılmaz. Kameranın off focus olduğu anlarda bile Daryl’i göz yaşları
içinde seçebiliyoruz. Duygular coşkun ırmaklar gibi akıyor. Rick onları
kurtaranın Carol olduğunu anlayınca eski öfkesi silinip gidiyor ve Carol ile
barışıyorlar. Bu arada bütün bu aksiyonlar sırasında Carol üzerinde 10 kilo üzeri
bir yük taşıyor yani her eve bir Carol lazım arkadaş. Neyse oyunculuklar
gerçekten çok iyi.
Sonrasında Rick
ve Carl, Judith’e Tyreese ise Sasha’ya kavuşunca çember tamamlanıyor. Bölüm sonunda
garip bir maske takan Morgan’ın Terminus işaretini ve Darryl’in ağaçlara
kazıdığı işaretleri izlemesini seyrediyoruz. Morgan birinci sezon sonrasında
kaybolup, üçüncü sezonda kısa bir dönüş yapmıştı. Bir sonraki bölümde Terminus
katili Gareth’in intikamını mı, Morgan’ın takibini mi, yoksa Rick ve ekibinin
Beth’i arayışını mı izleyeceğiz?
Ama The Walking
Dead yeni sezona bomba gibi bir giriş yaptı ve bu sezon herşey bambaşka olacak.