Terminus
The Walking Dead sezonun ilk bölümüne flashback ile başladı. Nedense sevmem bu flashback işini, bir hikayeyi anlatmanın pek çok yolu var tabii ama ben, düz anlatımları seviyorum. Düz adam olduğumdan. Terminus ahalisinin yamyam çıkmasına şaşırtmadım ama başka detaylar durumun vehametini arttırmıyor değil.

Kurbanda Darryl ve Glenn’e gireceğiz dayıoğlu


Akşama kardeşim Alex’den köfte var, mangalda

Mesela mezbaha sahnesinde Rick ve yandaşları kesime getirilirken arka planda paslanmaz çelik bir tezgahın üzerinde iki kasabın işlemekte olduğu insan bedeni aslında dördüncü sezonun son bölümündeki çatışmada vurulan Gareth’in kardeşi Alex’e aitti. Bu küçük detay yani ahalinin içlerinden birisinin cesedini bile mundar etmeden yemesi Terminus ahalisinin izan ve vicdan bariyerlerini aştığının en güzel delili. Hayatta kalmayı bir adım ileriye taşıyarak madem kıyametin ortasındayız o zaman başkalarının kıyameti olalım sonucuna ulaşmışlar. Bu işi de mükemmel bir iş bölümü ve düzenle yapıyorlar. Bir nevi Terminus 2. Dünya Savaşı’nın toplama kampları gibi bir yere dönüşmüş. Gelenler, yakalanıyor, soyuluyor, öldürülüyor ve tüketiliyor. Yamyamlık ekstra bir detay.

Bir hayatta kalma uzmanı olarak Rick

Bu arada durum ne kadar ümitsiz olursa olsun, Rick son saniyeye kadar delikanlılığı elden bırakmıyor, dört sezon boyunca kanun adamlığından hayatta kalma uzmanlığına inanılmaz bir dönüşüm yaşadı. Yani adamın ölmesine çeyrek var ama yiğitlik hala tam gaz devam kardeşim. Vagon duvarından ahşap yontarak kendine kazık yaparken dosta güven düşmana korku salmaya devam ediyor. Yeni sezonda Rick Başkan yine toparlayıcı bir güç olarak boy gösterecek orası kesin.

Adeta bir Pamuk Prenses!


Tyreese ile Carol ise yanlarında Judith ile sanki rollerin değiştiği bir çekirdek aile gibiler. Demiryolu boyunca ailenin beyi Carol, aylakları öldürüp planlar kurarken Tyreese Abi devasa cüssesine rağmen Pamuk Prenses moduna geçmiş. Düşün zebellah gibi bir adamsın ve peşinden “höeeerrghhhh” diye koşturan beyinsiz yaratıkları öldüremiyorsun böyle bir hassasiyetin var. Post apokaliptik dünyada zombi istilası yaşarken başına gelebilecek en kötü “yazar tıkanması” herhalde aylakları öldürememek olmalı. Bu arada çok ama çok dikkatli gözler Carol’un rayların üzerinde öldürdüğü aylağın Andrea olduğunu anlar. Misal ben anladım, nereden anladım? Birincisi bileğinde kelepçe var, kıyafetleri aynı ve kendisini vurmasına rağmen beyni parçalayamadığı için dönüşmüş muhtemelen. Yani bu post apokaliptik dünyada kendini öldürmekte bile başarılı olamamış bir ablamız olarak veda etti Andrea diziye. Neyse bu arada Carol’un ölüm makinesine dönüşmesiyle Tyreese’de bebek bakıcılığı görevini üstlendi ve böylesi bir dünyada birisi bebeğinize bakacaksa onun 1.90 boyunda ve 120 kilo olmasını istersiniz bence.

Elbisem nasıl? Bağırsaktan yaptım

Terminus ahalisinin ne kadar insanlıktan sıyrılmış olduğundan bahsetmiştik ya, ormanda Carol ve Tyreese’in karşılaştığı Martin telsizdeki arkadaşına kılıçlı kadın ve yanındaki şapkalı çocuktan (Carl) bahsederken, sanki birlikte danaya girmişler de “Dayıoğlu döşü bana ayır” der gibi "kesimden sonra çocuğun şapkasını istiyorum" diyor. Neyse Carol, Terminus’a yaklaşan aylaklar sürüsünü de kullanacak süper bir plan yapıyor ve alıyor tüfeği, kesiyor zombiyi, kuşanıyor çarçapulu, zombi bağırsağını on numara bir zombi şekli yaparak yürüyor Terminus’un üzerine. Tabii burada öyle bir sahne var ki sanki kokoreç arabası devrilmiş Carol’da altında kalmış gibi. Bir yandan da taşına toprağına kurban olduğumun Amerika’sının faideli killeriyle yüzüne kil maskesi yapıyor öyle bir ambiyans. Carol ilk sezon zavallı kızını ayyaş kocasının tacizinden korumaya çalışan ezik kadın portresinden ordulara dalacak bir super kahramana dönüşüyor ve bunu izlemek çok keyifli.
Bu arada söylemeden edemeyeceğim, Carol’a daha ufak bir silah verseniz olmaz mıydı? Kadın ufak tefek elinde önünde bipod olan Keskin nişancı tüfeğiyle ayakta/yürürken ateş edip millet alnının çatından vuruyor. O tüfek neredeyse 5kg paşam inandırıcılık yerlerde ama tabii zombilere ve tüm olan bitene inanıp da bu konuda seçici olmamalıyız.

Martin, Tyreese’i Carol’un öldüğüne ikna etmeye çalışıyor. Bu Martin tam bir pislik çıktı Ziya Baba desem, baba şaşırmaz. Adamlar akşam yemeğinde misafirlerini yiyorlar ötesi var mı? Rick ve arkadaşlarının mezbahadan kurtulma sahnesi sonrasında verilen detaylar tam anlamıyla mükemmel. Et çengellerine asılmış insan karkasları, kollar, butlar. Terminus Aile Kasabı ortam. Yine etkileyici sahnelerden birisi Carol’un müze ziyareti yapar gibi gezdiği Terminus’ta eşya odasını bulması, daha önce Terminus yalanına kurban giden pek çok insanın eşyaları var, oyuncak ayılar, saatler, elbise ve eşyalar iç burkan bir ortam. Mum odası ayrı bir alem, Terminus halkının ölenlerinin yasını tuttuğu bir tapınak görünümündeki bu odada duvarda kocaman harflerle BİR DAHA ASLA, ASLA GÜVENME, İLK VURAN SEN OL gibi Terminus ahalisinin yaşam sloganları olmuş veciz sözler yazılı. 

Buradaki Carol ve Mary’nin kavga sahnesi biraz daha fiziksel olabilirdi, yani saç saça baş başa değil elbette ama anlamsız itişme ve yuvarlanmalar da sahneye bir şey katmıyor. Terminus’un geçmişini ve nasıl bir ölüm kampına dönüştüğünü öğreniyoruz ve Carol, Mary’yi harcayarak ortamdan ayrılıyor. Ormandaki kulübede -beklediğimiz gibi- Martin Tyreese’i köşeye sıkıştırarak öldürme orucunu açmasına sebep oluyor. Judith’i öldürmekle tehdit etmesi Tyreese’in sigortasının atmasının sebebi elbette. Tyreese Martin’in iki ayağını yerden keserek onu kulübenin tabanına pul gibi yapıştırır ve sonrasında çıplak elleriyle onu döve döve öldürürken biz de adam aslına döndü diye seviniyoruz. Şimdi burada yönetmene devasa bir aferin, neden derseniz bu Tyreese fizik olarak tam bir Amerikan güreşçisi kıvamında bir abimiz, zaten kıyametten önce de profesyonel olarak Amerikan futbolu oynuyormuş, ense, kulak yerinde, kaslı falan, işte bu kulübenin kapıyı dağıtıp Martin denen şerefsizi altına alırken o sahneyi mükemmel çekmişler. Tam bir double leg takedown, iki bacağından kavrayıp pul gibi yapıştırıyor yere yüreğimin yağlarını eriterek.

Nefeskesenkavuşma

Gelecek bölümlere dair Eugene'in zombi istilasına karşı bulduğu çare tekrardan anlatılıyor. Eugene, Amerikan hükümetinin biyolojik silahlara karşı biyolojik silahlar üreten 10 kişilik ekibinden birisi olduğunu ve Washington D.C. ye ulaşabilirse bu salgını durdurabilecek bir virus üretebileceğini ateşe ateşle karşı koyabileceklerini söylüyor. Bu arada adamın altı çizile çizile vurgulanan köylü aksanından ve psikolojik dengesizliğinden ilerleyen zamanlarda bu çözüm hikayesi bir deli saçması çıkarsa şaşırmayacağım. Sonrasında ise büyük kavuşma var, muzaffer Carol Terminus’tan kaçan Rick, Daryl ve arkadaşları ile kavuşuyor. Burada Daryl Dixon rolünde Norman Reedus harikalar yaratıyor. Carol ve Daryl arasındaki sevgi inanılmaz. Kameranın off focus olduğu anlarda bile Daryl’i göz yaşları içinde seçebiliyoruz. Duygular coşkun ırmaklar gibi akıyor. Rick onları kurtaranın Carol olduğunu anlayınca eski öfkesi silinip gidiyor ve Carol ile barışıyorlar. Bu arada bütün bu aksiyonlar sırasında Carol üzerinde 10 kilo üzeri bir yük taşıyor yani her eve bir Carol lazım arkadaş. Neyse oyunculuklar gerçekten çok iyi.

Sonrasında Rick ve Carl, Judith’e Tyreese ise Sasha’ya kavuşunca çember tamamlanıyor. Bölüm sonunda garip bir maske takan Morgan’ın Terminus işaretini ve Darryl’in ağaçlara kazıdığı işaretleri izlemesini seyrediyoruz. Morgan birinci sezon sonrasında kaybolup, üçüncü sezonda kısa bir dönüş yapmıştı. Bir sonraki bölümde Terminus katili Gareth’in intikamını mı, Morgan’ın takibini mi, yoksa Rick ve ekibinin Beth’i arayışını mı izleyeceğiz?

Ama The Walking Dead yeni sezona bomba gibi bir giriş yaptı ve bu sezon herşey bambaşka olacak.
   
   
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER