Tamamen tesadüf eseri izledim ben bu diziyi. Yani
ben başka bir dizi izleyecektim, elinde kumanda olan daha başka bir dizi
izleyecekti. Biri reklam verdi, öteki özet girdi derken bu diziyi açmış
bulunduk. Birden kuş bakışı görünen, bir sürü balkonu olan, ışıl ışıl kocaman
bir ev çıktı karşımıza. Ev dediysem konak gibi bir şey, baya büyüleyici bir
görüntüydü. Biz de öyle izlemeye daldık.
Her biri birbirinden pervane!
Urfa’ya hiç gitmedim ama ta yıllar öncesinden Trt’de
yayınlanan Vasiyet dizisinden beri
gönlümde bir yeri vardır. Bülent İnal’ı da Ihlamurlar
Altında’dan severim. İzlenir ki bu dedim ve devam ettim. Öncelikle sıcak
buldum. Bir baba ve birlikte çalıştığı, her biri farklı yetenekleri olan dört
oğul hikayesi hoşuma gitti. Hasefe Ana zaten aynen buraya gelmiş, onu da ayrı
severim. Kendim asla öyle olmadığım halde yani annem “oraya gideceğini abine sordun mu?” dediğinde “Ne münasebet? Ne demek sormak? Gerekirse haber
veririm!” diyen ben; kaç yaşında olursa
olsun abisinin, babasının sözünü ikiletmeyen aile yapısını izlemeye bayılıyorum
nedense.
Dizi başladığında, evin büyük oğlu Halil –ki Halil
ismini de yine Vasiyet’ten dolayı çok
severim- telefonla konuşurken, ben ilkin karısıyla konuşuyor da karısı ona
hamile olduğu haberini vermeye çalışıyor sanmıştım yani böyle flört durumları
için biraz büyük geldiler bana ama aşkın yaşı yoktur tabi. Neyse öncelikle bu
ağanın kızı Selva bu Halil’i nerede görmüş, neden sevmiş çözemedim ama ağaya
hak verdim, hak verdim değil de kör göze parmak, o adamın vermeyeceği
belliydi, davulcuya kız vermekle alakalı atasözü bile var, öyle nemrut bir adam
tutup da kızını size verir mi hiç?
Bohça mı o? Nereden geldi ki?
Halil’in öleceği de başından belliydi. Hayır, özette
yazdığı için değil. O kızın sevdiği adam yaşayacak olsa Halil’e değil Cemal’e
aşık olurdu bir kere. Ha ben olsam Çetin’e olurdum ama bunun konumuzla hiç
alakası yok. Sonuç olarak ağa kızı vermedi, kız da bildiğimiz bohçasını alıp
kaçma fiilini gerçekleştirdi. Önceleyin adet yerini bulsun diye ağa kızı bile
olsa bohçayla kaçırdılar kızı evden diye güldüm ama sonradan kızın odasında
hazırda bavul olmayabileceğini düşününce hak verdim.
Öyle ya da böyle kızı aldılar ve düğün yapıldı. Biz oturmuş ne güzel düğün böyle, o kazanlardaki
pilav mı acaba, aa bak o kadın da kızın teyzesiymiş oradan tanışıyorlar demek
ki diye muhabbet ederken damat gidiverdi. Üzüldüm mü? Hayır! Çünkü anladım
Cemal’le baş göz edilme durumu olacağını ve duruma tamamen karşı olmama rağmen
ben yakıştırdım onları çift olarak. Zaten bir sürü yakışıklı oğlan hem de
düğünlerde çalıyorlar ki düğünlerdeki müzisyenlerin artı olarak albenisi
vardır, neden hiç birinin bir sevgilisi yok anlamadım doğrusu. Yani bir sürü
adamla o evde birlikte yaşayamayacağına göre, evine de dönemiyor, bir de üstüne
hamile kalınca mecburen Cemal’e düştü babalık görevi.
Sen ona ilk defa baksan da onun yüzü çoktan sana dönmüş bile.
Allah için Cemal delikanlı adam bırak yan gözle
bakmayı bir insan olarak bile gözünün ucuyla bakmadı kadına en başından beri ta
ki babaannesi o konuşmayı yapana kadar. Tam o anda baktı ve ilk defa gördü
Selva’yı hem bir insan olarak hem bir kadın olarak. Aşk olmayacaktı belki
aralarında ama sonuçta evliler ve gerçek karı kocalar gibi olmanın bir
sakıncası olmadığını anladı. Selva zaten böyle bir şeyi istediğinin
sinyallerini veriyordu. Her ne kadar annem; o ütülediği gömleğe bakışından eski
kocasını anımsadığını zannetse de buz gibi belliydi Cemal’i düşündüğü. Sonuçta
Cemal durumu kabullendi, Selva’nın da desteğiyle belki mecburiyetlerin
getirdiği, evet belki yanlış ama gerçek bir aile olacaklardı, ta ki güzel sesli
kadının gelip de Cemal’in kucağında bayıldığı ve olayların akışının tamamen
değiştiği ana kadar.
Görünen o ki o kadınla birlikte çalışmaya
başlayacaklar, Cemal ona aşık olacak, Selva evde kıskanacak, atarlı kardeş bir
sürü sorun çıkaracak ve olmayan huzurları da kaçacak. Yani Selva için üzüleceğim, istemesem de Cemal’e hak vereceğim, kendisine bayılsam da Çetin’e sinirleneceğim. Yani eğer kanal müsaade ederse uzun zamandır Karadayı’dan başka bir şey izlemeyen ben her güne bir dizi günlerime yavaş yavaş geri döneceğim.