Bugünkü bir 'Yaşasın'ımız da sevdiğini her türlü hal ve şeraitte yalnız bırakmayan EySer çiftine gelsin. Gerkirse sevdiğine ağlayacak omuz olup, onunla kavgaya da karışan Eylül ve Eylül söz konusu olunca ne yaşını ne de maddi durumunu asla sorun etmeyip, kuru yerlerde yatmayı kabul eden altın çoçuk Serkan. Kader'in de dediği gibi Serkan gözünü karartınca her şeyi yapıyor. Arada sırada o da yönünü kaybedip yalnış cümleler kurabiliyor ama hem kendini affettirme biçimi, hem de yaptığı onca güzellikler akla gelince söylediklerine kızmak gelmiyor içimden.
Serkan`ın annesi ile ilgili düşünceleri kalp acıtan cinsten oldu. Tamam, onun annesi tam bir şeytan ama yine de annesi. Hepimiz hayatımızda anlık öfkelerle kalp kırıp bide üstüne gurur yapıp o kişiyle aramızı düzeltmiyoruz. Ama arada bir durup etrafa bakmak lazım çünkü şimdi umursamazca paramparça ettiğimiz kalplerin kırıkları gün olur ayağımıza batar. Sonra biz de Serkan gibi ağlar dururuz küs ayrıldık diye.
Cenk, Cenk... Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın. Tam bir saftorik. Ama benim aklımın almadığı şey birinci bölümde kızlara iftira atan Güney ve korkusundan kimseye bir şey anlatmamak için çırpınan Cenk nasıl oldu da bir anda ilk iş günü kendini işten atıran Güney ve cuma günü kadrolu sevgililik mesaisine başlayacak Cenk'e dönüştü? Aşk insanı aptallaştırıyor dedikleri bu mu yaa? Neyse bakalım Cenk efendi SSK+yol+yemek olmak üzere kadrolu başlayıp, saat 8 de iş başı yapacağı sevgililiğinde dikiş tutturacak mı? İnşallah o da ilk günden kapıya koyulmaz zira senaristler Mert'i harcadıkları için aşırı kızgınım, bari değecek bir ilişki olsun.
Bahşiş vermeden olmaz!
Tam 1 Mayıs sonrası işçi haklarının korunmadığı şu günlerde yine harika bir gönderme yapan canım dizim bu konuya da değinmeyi umutmamış. Yaşasın!!! işçi hakları ve onu sonuna kadar koruyan işçi Güney.
Kafedeki adamın yaptıkları tam bir ego gösterisiydi ama keşke Güney bu kadar fevri davranmasaydı. İlk günden daha serin bi tavır sergileyebilseydi her şey daha farkı olabilirdi gibi bir cümle kurmayı çok isterdim ama geçen hafta da dediğim gibi Güney bir yolunu bulup o eve geri dönecekti. Aslında babası “arı” gibi çalışkan ama demekki baskın tembellik genlerini annesinden almış. Hiç zora gelemedi. 3 gün Cenk'te, 5 gün Serkan'da kalabilseydi o zaman daha da trip atardı ama annesinin akıllı tehdidi ile kendini sokakta buldu. Zora gelemedi paşazadem. Acaba o da Serkan gibi kuru yerde yatar mıydı Songül için? Tabii ki yatardı ama en fazla 1 hafta. Gerisi malum tıpış tıpış eve.
Ailesinin yüzsüz tavrını gördükten ve Songül'ü kaybetme korkusunu tattıktan sonra daha farklı bir yola girdi sandım. Aklıma direkt “Beni Böyle Sev” dizisinin Ömer'i geldi. Bilen bilir oradaki genç çoçuk ailesi sevdiği kızı istemedi diye tek varisi olduğu bütün malı mülkü elinin tersi ile itip, sevgilisi ile evlenip, bir apartmanın bodrum dairesinde yaşamayı göze almıştı ki, başarılı da olmuştu. Ne yalan söyleyeyim, Güney'in evini ve ailesini ilk gördüğümde o da böyle davranır diye düşünmüştüm ama haksız çıktım. Lükslerinden vazgeçemedi ki bence iyi de oldu. Biraz daha zorlasın, evdeki kredisini sonuna kadar kullansın, neticede tek çocuk ve önünde sonunda ailesi onun isteklerine boyun eğecek. Hem ne olursa olsun aileden yüz çevirilmesine razı değilim. İnşallah Songül de bu durumu anlayışla karşılar. Daha önümüzde büyük derbiler varken böylesi basit bir karşılaşmaya yenik düşmezler. Onların da kendilerine göre enteresan bir direniş biçimleri var. Kızıp köpürseler de liman yine aynı liman.

Ben seni sadece arkadaşım olarak görüyorum..
Sanırım bu dizide sevgilisini kıskananlar sadece 3 kişi: Mesude, Feride ve Güney. Listeye gel!
Mesude'nin Nezihe hanıma attığı taşlar, Feride'nin çöpten mektup çıramasına neden olan kıskançlık duygusu ve tabii ki Güney'in bitip tükenmek bilmeyen, Songül'ün yanında gördüğü erkek sinek kıskançlığı. Doymadılar arkadaş, doyamadıdar kıskanmalara. Hadi Kemal şerefsiz peki acaba Songül ile Toprak'ın suçu ne? İkisinin de gözü bir kere dışarı kaymadı. Songül ne Gökhanlar, ne Mertler gördü. Her ikisi ile de arkadaş olabilecek bir potansiyel vardı ama o yine de Güney'den vazgeçmedi. Ama adam kıskanmaktan kendini alıkoyamıyor. Vallahi, kantinde attığı bakıştan ben bir küçük tırstım, bence Mert çok kuytularda gezmesin, her an diğer kolu da kırılabilir. Aman diyelim, aman...
Muhteşem bir bölümü de geride bıraktık. Baştan başa "Yaşasın"larla dolu bir bölüm oldu. Kendinize ve uğruna hiç bir fedakarlıktan kaçınmadıklarınıza iyi bakın “Sevgili Çiçek Okurlar”.