Arkadaş olalım mı Hicran?
Aslı Enver bir projeyi izlemem için tek başına yeterli bir nedenken ekibe bir de Alican Yücesoy,  Nadir Sarıbacak, Şebnem Hassanisough (Google’a bakmadan yazdım, arz ederim) gibi izlemekten keyif aldığım oyuncular eklenince Pazar akşamı geçtim televizyonun başına. Yönetmeninin; yayından kalkmasıyla hala kalbimde bir sızı olan canım dizim Şubat’ın da yönetmeni Volkan Kocatürk olması ve senaryonun Coşkun Irmak-Gülizar Irmak elinden çıkması işin tuzu biberi oldu.

İstediğin kadar "bana anne deme!" de, o el uzanır...

Hicran ve kızı Özlem arasındaki gizemli bir telefon görüşmesiyle başladık diziye.  Aklımızdaki sorular; Özlem’in babası kim, Hicran’la neden ayrılar ve Hicran’ın alyansını fark edenler için, o şimdi kiminle evli. Bunların ve ileride karşımıza çıkacak diğer bütün soruların cevabını acı-tatlı bir hikâye içinde bulacağımızın sinyallerini verdi dizi ilk bölümden.
 
Karşısına kamyonuyla pat diye çıkıveren kamyoncu Nazif’e kadar babasının yanında sevdiği işi yapan, mahallenin çocuklarına misket dağıtan, karşı evdeki arkadaşıyla dünyalar tatlısı bir düzenekle haberleşip buluşan babasına göre çocuk, annesine göre evlenip evinin kadını olacak kadar büyük bir kız Hicran. Özellikle babasına çok düşkün, belli ki babası da ona. Sait Usta kızının cebindeki misket kutusunu görünce onu eve tek başına yollayıp çocuklara misket dağıtmasını sağlayacak kadar dikkatli ve şefkatli bir baba ama Hicran’ın yaptığı vitray desen hoşuna gitse de kızının yüzüne gülüp aferin demeyecek kadar mesafeli bir usta.  Annesi Makbule ise biraz tehlikeli bir anne modeli.’Ben çektim kızım da çekecek tabii’ ekolünden. Evlenirlerse Nazif’in Hicran’ı Amasra’ya götürme ihtimali onun için çok doğal çünkü Sait de kendisini İstanbul’a getirmiş.

 
Daha çocuk o, ne demek istemeye geliyorlar?

 
Karşı apartmandan kanka yapma isteği uyandıran o düzenek..

 
Hicran ne kadar saf ise komşusu ve arkadaşı Dilber o kadar cin. Taban tabana zıt karakterler gibi görünüyorlar ama en iyi arkadaşlıklar böyle olur çünkü birbirini tamamlarsın. Kendimden biliyorum. Hicran’ın aklına ‘seni tanımadığın bir hıyara verirler’ şüphesini de o yerleştirdi; ‘al bohçanı kaç’ tavsiyesini de. Hicran onu dinleyecek mi göreceğiz. Ama ben Dilber’i çok sevdim. Umarım o sıcak dostluklarını sık sık görürüz dizide.
 
İlk bölümde zengin tayfanın hikâyelerine de birer kapı açtık. Sinan umursamaz, çapkın ‘kötü çocuğumuz’. Murat daha sakin ve hatta patronunun/müstakbel kayınbabasının karşısında el pençe divan. Ama biraz da sinsi gibi. Recai’nin ‘yalıya vitray yaptırın’ isteğine ‘peki babacım’ deyip sonra Sinan’a ‘ben daha modern döşeyecektim’ diye şikayetlenebiliyor. Zorunluluktan mı o şirkette, o insanların arasında diye düşünmedim değil. Gördük ki ailesinde kopacak fırtına yakın, bunlara bir de Hicran’ın aşkı eklenince nasıl tepki verecek Murat merak ediyorum. Sinan’ın yetiştirme yurdunda büyüdüğünü biliyoruz, acı çekmiş ve bunu kendince kapamaya çalışıyor. Murat ve Sinan çok yakın arkadaşlar ama çok kapışacaklar bu belli.

Lale güçlü bir kadın. İstediği her şeyi elde etmeye alışmış. Hicran karşısına tehdit olarak çıkınca Lale’yi tipik bir kötü kadın olarak görmememiz tek dileğim. Entrikaya doyduk çünkü. Bir yandan da ‘ne diyorum ben’ diyorum, bu korkumun yersiz olduğunu biliyorum aslında. Lale de diğer her karakter gibi çok katmanlı ve giderek daha iyi tanıyacağımız biri. İlk bölümdeki soru işaretlerinden birisi de Lale cephesinden geldi. O da oğlunun babasının kim olduğu. Belli ki hala görüşüyorlar. Bu arada oğlunun Murat’la anlaşamamasına rağmen Sinan’ı çok sevdiğini söylemesi bu dörtlüye bir kırmızı bayrak koymama neden oldu.
 
 
 O boya o saça iyi ki döküldü dedirten

 
Bana Artık Hicran De ilk bölümden kalbimi çaldı. Ve hayır sebebi tek başına Aslı Enver veya Alican Yücesoy değil. Hicran’ın arkadaşı olmayı istediğimi fark ettiğim anda dizi daha 1 saatini tamamlamamıştı. Ben hikâyeyi çok sevdim, karakterleri çok sevdim.

Bütün ekibe bol şans diliyorum. Umarım daha çok haftalar onlarla beraber oluruz.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER